Monday, March 30, 2009

ŞİMDİ DERNEKLERE, GAZETECİLERE VE TOPLUMUN HER KESİMİNE MİLLİ BİR GÖREV DÜŞÜYOR...

HULUSİ ŞENEL


Sevgili okuyucular,

Biliyorsunuz bir süre önce Güney Avustralya eyalet hükümeti Çokkültürlülük Bakanı, sözde Pontus Rum soykırımının tanınmasını sağladı. Şimdi de bu eyaletteki Liberal Partili Muhalefet Lideri David Ridgway İşçi Partili Bernand Finnigan ile el ele vererek sözde Ermeni soykırımının FEDERAL parlamentoda tanınmasına çalışıyor. Bununla ilgili Canberra Büyük Elçimiz Murat Ersavcı gerekli girişimleri yaparken toplumun da üzerine düşen görevini yerine getirmesini istediği duyurusunu herhalde gazetecilikle, dernekçilikle uğraşanlar almış ve okumuş olmalılar. O zaman nazik popolarını oturdukları koltuklardan kaldırarak Türkleri soykırım yapmakla suçlayanlara karşı gerçekleri haykırmaları ve oy verdikleri politikacıları da sorgulamaları gerekiyor.Anladığımıza göre fanatik Ermeniler, Güney Avustralya parlamentosunda Pontus Rum soykırımı tanınınca baktılar ki, Türklerden hiçbir tepki yok bu defa kendileri de sıraya girdiler ve sözde Ermeni soykırım yalanlarının tanınması için siyasileri kandırma yoluna gittiler.

Yarın Süryanilerin ve Yezidililerin de aynı iddialarla ortaya çıkmayacağını kim garanti edebilir ki.. İşte bu nedenle dernekçilere, gazeteci olduklarını iddia edenlere, üniversitelerde akademisyenlik yapanlara, aydın-entel geçinenlere, cami hocalarına, Atatürk ve kurduğu cumhuriyetle uğraşan cemaatçılara, tarikatçılara kısaca toplumun her kesimindeki fertlere milli-ulusal bir görev düşmekte.

Derneklerde, gazetelerde, radyolarda, televizyonlarda; Türklük, vatanseverlik-milliyetçilik, Müslümanlık, Atatürkçülük konusunda ahkâm kesenler, söylemlerinde ciddi ve arkasında iseler işte fırsat. Yazalım,çizilelim, konuşalım, toplanalım ve Türk-Türkiye düşmanı sahtekârlara yalanlarını suratlarına vuralım. Türküm demekle Türk, müslümanım demekle Müslüman, milliyetçiyim demekle milliyetçilik olmuyor.Yapılacak iş çok basit; hazırlayacakları protesto mektuplarını, soykırım iddialarının yalan olduğuna dair belgeleri hem bu iki siyasetçiye hem de adı geçen iki siyasi parti liderine göndermek, icap ettiğinde de toplanıp yürüyüş yapmak. Gazeteciler yayınlarında bu konuyu ön plana çıkarıp, soy kırım iddialarının gerçek dışı, yalan olduğunu yazacaklar-yayınlayacaklar. Dernekçiler el ele verip düzenleyecekleri toplantıya Türklerin oturdukları bölgelerdeki siyasileri davet ederek bu gibi soykırımların olmadığını belgelerle anlatacaklar. Cami hocaları milli hisleri uyuşturulmuş insanları milli-ulusal konularda uyaracaklar...

OKUMAMIŞ-DUYMAMIŞ OLANLAR İÇİNBÜYÜK ELÇİLİĞİN DUYURUSU

1. Güney Avustralya Parlamentosu üst kanadı Yasama Konseyi’nin (Legislative Council) (Yasama Konseyi) "Ermeni soykırımını insanlığa karşı işlenmiş en büyük suçlardan biri olarak tanıdığı"na ilişkin bir önergeyi 25 Mart 2009 tarihinde kabul ettiği öğrenilmiştir.

2. Güney Avustralya Parlamentosu Yasama Konseyi'nde Liberal Muhalefet lideri David Ridgway tarafından sunulan ve İşçi Partili Bernard Finnigan tarafından desteklenen önergede, Avustralya Federal Hükümeti de 1915 olaylarını resmen "soykırım" olarak tanımaya çağrılmaktadır. Güney Avustralya Parlamentosu’nda kabul edilen önergenin metni aşağıda sunulmaktadır:

" The Hon. D. W. Ridgway, pursuant to notice, moved - That this Council recognises that the Armenian Genocide is one of the greatest crimes against humanity and -I. joins the members of the Armenian-Australian community in honouring the memory of the innocent men, women and children who fell victim to this genocide;II. condemns the genocide of the Armenians and all other acts of genocide as the ultimate act of racial, religious and cultural intolerance;III. recognises the importance of remembering and learning from such dark chapters in human history to ensure that such crimes against humanity are not allowed to be repeated;IV. acknowledges the significant humanitarian contribution made by the people of South Australia to the victims and survivors of the Armenian Genocide; andV. calls on the Commonwealth Government to officially condemn the genocide of the Armenians.On motion of the Hon. T. J. Stephens, the debate was adjourned until Wednesday, 25 March 2009."

3.Güney Avustralya eyaletinin, uzun bir süredir ülkemize hasım grupların yoğun etkisi altında bulunduğu ve bu bağlamda sözkonusu karşıt grupların kampanyalarının odağı haline geldiği gözlenmektedir.

4.Konu Büyükelçiliğimizce yakından izlenmekte ve gerek Federal gerek yerel düzeyde her türlü girişim yapılmaktadır. Bununla birlikte, Avustralya toplumuna katkıları tüm kesimlerce takdir edilen değerli vatandaşlarımızın, ülkemiz aleyhindeki asılsız iddiaları siyasete alet eden bu girişime karşı sessiz kalmayacakları düşünülmekte; vatandaşlarımız ve soydaşlarımızın hassasiyetlerini ve tepkilerini demokratik ve yasal yollardan etkin şekilde ortaya koyarak, anılan girişimi protesto etmelerinden memnuniyet duyulacaktır.”

..........Şimdi Büyük Elçiliğin duyurusunu okudunuz. Ne isteniliyor; anavatan aleyhindeki asılsız iddiaları siyasete alet edenlere karşı toplumun sessiz kalmaması isteniyor.

PROTESTO MEKTUPLARINIZI GÖNDERECEĞİNİZ ADRESLER

Fanatik Rumların, Ermenilerin yalanlarına inanarak Türkleri soykırım yapmakla suçlayan Güney Avustralya eyaleti Liberal Muhalefet lideri David Ridgway ile İşçi Partili Bernard Finnigan’ın iletişim adresleri aşağıda. Konu hakkındaki tepkilerini iletmek isteyenler bu adreslere gönderebilirler.

David RidgwayLeader of the Opposition in the Legislative Council, Parliament of South Australia Address :
Parliament House, Adelaide, SA, 5000Telephone : (08) 8237 9100E-mail : david.ridgway@parliament.sa.gov.auBernard FinniganMember of the Legislative Council, Parliament of South AustraliaAddress :
Parliament House, Adelaide, SA, 5000Telephone : 1800 182 097(Freecall)
Telephone : (08) 8237 9340Facsimile : (08) 8231 2383E-mail : finnigan@parliament.sa.gov.au

* * *SEFİRE-ELÇİYE HEMEN YOLU GÖSTERİN!Sevgili okuyucular,Eran Uyal dostum Atatürk’e ait aşağıda okuyacağınız güzel bir anıyı göndermiş.Umarım okuyunca sizler de güzel bulacak ve O büyük insana daha çok sevgi ve saygı duyacaksınız.

ATATÜRKTEN ANILAR...“ Fransa'da çok meşhur bir sözlük vardır adı Larousse. Burada bir kelime var, " décapiter " diye. Bu kelime 1931 yılındaki sözlükte boynunu vurmak diye ifade ediliyor ama bir başka anlamı daha var. Kazığa oturtmak, yani sivri bir kazık hazırlamak ve insanları kazığın bir ucu ağzından çıkacak şekilde üzerine oturtmak.

Burada kazığa oturtmak deyiminin manâsını açıklığa kavuşturmak için bir de örnek veriliyor: " Türkler bugün de esirlerini kazığa oturturlar ! "Atatürk bunu öğrenince Fransız büyükelçisini yemeğe davet ediyor. Elçi diğer elçilere böbürleniyor, hava atıyor Atatürk tarafından davetedildiği için. Köşke geliyor, yemekler yeniyor. Atatürk tabii birşekilde elçiye bu kelimenin anlamını soruyor. O da bildiği anlamı söylüyor. Atatürk : -Kelimenin başka bir anlamı var mı? " diye sorunca, Büyükelçi: -Bunu söylemek için sözlüğe bakmam gerekir" diyor.

Atatürk daha önce hazırlamış olduğu ve çalışanlarına öğütlediği şekilde Larouse'u getirtip büyükelçinin önüne koyduruyor. Elçi daha işin nereye kadar gideceğinin farkında olmadan hevesle okumaya başlıyor. Ancak kelimenin karşısında kazığa oturtmak konusunda verilen örnek cümleye gelince yarıya kadar okuyabiliyor ve yarısından sonra yutkunarak Atatürk'ün yüzüne bakıyor.


Atatürk diyor ki: -Demek ki biz Türkler bugün de esirlerlerimizi kazığa oturtuyoruz öyle mi, öyle mi sayın sefir? Sözlüğünüze böyle yazmışsınız , bu doğru mu? Sefir hemen sözlüğü biraz karıştırıyor ve bir kaçamak noktası bularak,-Efendim bu sözlük Katolik Kilisesi'nin matbaasında basılmış, bildiğiniz gibi biz laik ülkeyiz, kilisenin yaptıklarının bizim hükümetimizle bir ilgisi yok. Bizi ilgilendirmez ve biz kiliseye karışamayız."

Atatürk: -Öyle mi efendim, siz laik bir ülke olduğunuz için demek ki kiliselere karışamıyorsunuz. Öyleyse ben de yarından itibaren İstanbul'daki kiliselerin kapılarına koca birer kilit astırıyorum" diyor.Bunu duyan sefir birden ayağa kalkıyor ve: -Ekselans, protesto ederiz " diyor.

Bunun üzerine Atatürk: -Hani sizi ilgilendirmiyordu, karışmıyordunuz ? " diyor ve ilgililere dönerek,-Sefire hemen yolu gösterin" diyerek bir anlamda onu kovuyor.Sonra ne mi oluyor? Tabii Fransız Hükümeti laiklik söylemlerini bir tarafa bırakıyor, hemen o sözlük toplatılıyor ve yeni baskısında o cümle çıkarılıyor.”İşte devlet adamı dediğin böyle olur. Yoksa batılıların her isteğine-emrine “ YES SİR-Evet efendim “ diyenlere devlet adamı denmez.
HULUSİ ŞENEL
E.Posta- hulusisenel@yahoo.com
..................................................
SEVDİĞİM SÖZCÜK-
“ Cesurlar bir kere ölür, korkaklar bin kere ölür “

Thursday, March 26, 2009

Obama... Ermenistan Bahisleri ve Atatürk !

Soykırım iddiaları yine gündemimize oturmaya başlıyor. Ermenistan'da özel bahisler bile açılmış durumda, Obama soykırım diyecek mi demeyecek mi diye. Bu Pazar siyaset rengini verecek Türkiye'de ve takibinde ermeni soykırımı iddialarıyla oyalanacağız anlaşıldı.

Geçen yazımda bahsetmiştim Obama soykırım demeyecek tabi diye çünkü Afganistan'a asker gönderme yemeği koyulacak önümüze. Aynen de öyle oldu bakın bu sabah milli savunma bakanı Vecdi Gönül yaptığı açıklamada Obama'nın asker isteyebileceğini belirterek gönderebilineceğini söyledi. Ben şaşırmadım. Yalnızca beklediğim şu, acaba Ermeni Soykırımı nasıl yankılanacak dünyada ve Türkiye'de. Çekinecektir elbette soykırım sözcünü kullanmaktan, evet yapılmıştır demekten. Özellikle hareketlenen Ermenistan ve Türkiye ilişkilerini de kendisine savunma haline getirecek Obama. Bunun karşılığı Afganistan ve Irak'tan çekilme döneminde bölgesel olarak Türkiye'ye ihtiyacı olduğunu bilmesidir.

Obama'nın açıklamalarının heyecanla beklenmesi bir yana acaba bizim aydınlar! ne yapacak o gün ben asıl onu merakla bekliyorum. Acaba kaç aydınımız evet yaptık diyecek!Evet, Ermenilere soykırım yapılmış diyen bu günün Türkiye'sinin aydın geçinen insanları o zamana asıl ayna tutacak kişinin yaklaşımını ve konuya cevabını bilmiyor olabilirler mi? Muhtemelen hayır ama işlerine gelmiyor belki de bilmek.

Bakınız; Atatürk, 26 Şubat 1921'de Amerikalı gazeteci Clanence K. Streit'in sorusu üzerine, Ermeni tehcirine ilişkin şu tarihi gerçekleri dile getirdi:

"Düşmanca ithamda bulunanların sürdükleri büyük mübalağalar dışında Ermenilerin tehciri meselesi aslında şuna inhisar etmektedir:Rus Ordusu 1915'de bize karşı büyük taarruzunu başlattığı bir sırada o zaman Çarlığın hizmetinde bulunan Taşnak Komitesi, askeri birliklerimizin gerisinde bulunan Ermeni ahalisini isyan ettirmişti.Düşmanın sayı ve malzeme üstünlüğü karşısında çekilmeye mecbur kaldığımız için kendimizi daima iki ateş arasında kalmış gibi görüyorduk. İkmal ve yaralı konvoylarımız acımasız bir şekilde katlediliyor, gerimizdeki köprüler ve yollar tahrip ediliyor ve Türk köylerinde terör hüküm sürdürülüyordu.
Bu cinayetleri işleten saflarına eli silah tutabilen bütün Ermenileri katan çeteler, silah, cephane ve iaşe ikmallerini, bazı büyük devletlerin daha sulh zamanından itibaren kendilerine kapitülasyonların bahşettiği dokunulmazlıklardan istifade ve bu maksada matuf olarak büyük stoklar husule getirmeye muvaffak oldukları Ermeni köylerinde yapıyorlardı."

Şimdi bu cevaba karşılık içimizden yaptık diyenler durup tekrar düşünmeliler. Kardeşçe yaşamak bir yana savaş döneminde olanlar bir yana bırakılmalıdır artık. Geçmişi pişirip tekrar gündeme getirmek yalnızca ülkelere ve iki ırkın insanına zarar vermekten başka hiçbir işe yaramaz.
Kabul etmek ya da etmemek sizleri ne insan yapar ne de insanlıktan çıkartır.
Televizyon ekranını hep eleştiriyorum ama ilgiyle izlediğim bir dizi varsa o da Elveda Rumeli. Öyle güzel işleniyor ki bu dizide Osmanlı'nın son dönemleri. İşte orada gösteriyor kendini Ermeni, Bulgar ve Yunan'ların yaptıklarını ve Osmanlı'yı.
Bir dizi tarihe bu kadar güzel ışık tutabilir belki de. Aslında ne kadar dostça yaşayan insanların devletler tarafından savaşa sürüklendiği ve Atatürk ‘ün açıklamasına ne kadar yakın olduğunu olayların.
Eğer izlemeyeniniz varsa bir bakın derim ben.
Sonrası takkeyi önünüze koyup düşünün.24 Nisan diye bir tarih anılmalı mı bu günün Türkiye'sinde.
http://www.sonsayfa.com/Kose-Yazarlari-berna-can-51.html

Monday, March 23, 2009

Aynalı çarşı!

Yılmaz ÖZDİL yozdil@hurriyet.com.tr


İngiliz bankası HSBC’nin kredi kartıyla, İngiliz Aviva’dan sigortalı arabama, Hopa’da petrol arayan İngiliz BP’den benzin aldım, Çanakkale’ye gidiyorum...

Hava şahane, üstümde İngiliz Marks and Spencer’dan tişörtüm var, İngiliz Cadbury’nin Falım sakızını çiğneyerek, radyoda BBC Türkçe’yi dinliyorum...

Gelibolu’dan alınan toprak İngiltere Kraliçesi’nin şövalye nişanı taktığı Cumhurbaşkanımıza verilecekmiş Çankaya Köşkü’nde; ne güzel...

Ekonomiden Sorumlu İngiliz vatandaşı Bakanımıza da Anafartalar toprağı verilecek mi acaba diye bekliyorum ama, o konuda bi bilgi yok...

Kanal değiştiriyorum... Milli manevi değerlerimize önem verdikleri için, televizyonlarını dedesi Çanakkale’de gazetecilik yapmış olan Anzak Murdoch’a satan TGRT FM’e geçiyorum...

"Can you feel the rhythm in my heart, the beats going düm tek tek" diyor Hadise... Crazy for you be...
Susadım bu arada, İngiliz Tesco’nun satın aldığı Kipa’da duruyorum, İngiliz gazozu Schweppes alıyorum.
Bi tane de İngiliz dondurması Algida...

Dürülül dürülül, İngiliz Vodafone’um çalıyor...

Mustafa Kemal için "millici mahluk" diye yazan Ali Kemal’in torunu Londra Belediye Başkanı törenlere gelecek mi diye sormuştum, çocuklar gelmeyeceğini söylüyor...

Kederleniyorum, Tekel’i sattığımız British American Tobacco’nun Samsun’unu tellendiriyorum.
*Ve, Çanakkale’deyim.

*Marşlar filan çalıyor.
Başbakan kürsüde...
"Geçilmez" diyor.

*Yunan bankasının atm’sinden para çekip, İngiliz Shell’den depoyu full’luyorum, İstanbul’a dönüyorum.
19 Mart 2009


MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI

Atatürk’e hakaret suç olmaktan çıktı
© Milli Eğitim Bakanlığı okullarında “mevlit okutulması, Kuran kursu düzenlenmesi”nden, “Atatürk’e saygı duruşunda bulunmak zorunda değiliz” diyen öğretmenlere kadar çok sayıda haber ve bilgi kamuoyuna yansırken Bakan Çelik, 2003 yılından bu yana, “Atatürk’e hakaretten” meslekten ihraç ve açığa alınan personel olmadığını açıkladı.

CHP Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür, Denizli Valiliği’nin oluru ile “Padişahlık gerçek cumhuriyet rejimidir, padişahlık rejimi diğer sistemlerin hepsinden adaletlidir” bilgisinin yer aldığı notları dağıtan Denizli Hürriyet İlköğretim Okulu Sosyal Bilgiler Öğretmeni Salih Pehlivan hakkında hangi işlemlerin yapıldığını bir soru önergesiyle TBMM’ye taşıdı.

Önergeye yanıt veren Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, soruşturma raporunda öğretmen Pehlivan’ın “Karı dövmenin uygun olduğunu” söylediğinin belirtildiğine dikkat çekti. Ancak Çelik, bu kişinin “Cumhuriyet düşmanı, laiklik karşıtı olduğu ve öğrencilerin beynini yıkadığı” iddialarının asılsız olduğunun ifade edildiğini bildirdi. Okul müdürlüğünün, Pehlivan’ın padişahlığı öven “sistemler” başlığı altındaki yazılı dokümanları öğrencilere dağıttığının doğruladığını anlatan Çelik, şu görüşlere yer verdi:

“Soruşturma sonucu düzenlenen rapordan, öğrencilere dağıtılmış olan ders notları ve vermiş olduğu ödevlerin 8. sınıf TC İnkılap Tarihi müfredatında bulunmadığı anlaşılmaktadır.”

Ancak Çelik’in, adli yönden soruşturma izni verip vermediği konusunda herhangi bir bilgi vermemesi dikkat çekti.

Çelik, Ertemür’ün “Cumhuriyet rejimine ve Atatürk ilke ve devrimlerine karşı açtığı eylemleri nedeniyle hakkında soruşturma açılan veya meslekten atılan öğretmen olup olmadığı” yönündeki sorusu üzerine de 2003 yılından bugüne kadar Atatürk aleyhine disiplin suçu işledikleri iddiasıyla toplam 11 inceleme-soruşturma yapıldığını kaydetti. Çelik, “Bu soruşturmalar sonucunda bakanlık müfettişlerince açığa alınan veya meslekten ihraç cezası teklif edilen personel bulunmamaktadır” itirafında bulundu.
60 imam hatipli müdür

Çelik’in, Ertemür’ün “imam hatip lisesi” çıkışlı milli eğitim müdürü sayısına ilişkin sorusunu yanıtlarken de “imam hatip lisesi mezunu” ifadesi yerine “din kültürü ve ahlak bilgisi alanı mezunu” ifadesini kullanması dikkat çekti. Çelik, iktidarları döneminde 56’sı il milli eğitim müdürü, 473’ü ilçe milli eğitim müdürü olmak üzere toplam 529 yönetici ataması yapıldığını kaydetti. Çelik, atanan 529 yöneticiden 5’inin il, 55’inin ise ilçe milli eğitim müdürü olmak üzere toplam 60’ının “din kültürü ve ahlak bilgisi alanı mezunu” olduğunu belirtti. Ancak MEB’deki birçok atama yargıda olduğu için milli eğitim müdürlüklerinin büyük bölümünün “vekâleten” yürütüldüğüne dikkat çekiliyor.

Sunday, March 8, 2009

Atatürk'ün gözünde kadının yeri

Fikret Bila/Yön
fbila@milliyet. com.tr
9 Kasım Pazar 2008
Mustafa Kemal Atatürk'ün ölümünün 70. yıldönümü.
O'nu sadece anmaya değil anlamaya daha çok ihtiyacımız var.

Bu sadece Türkiye ve Türk toplumu için değil, İslam dünyası için de büyük bir ihtiyaçtır.Türkiye'yi "Ilımlı İslam" modeline dönüştürüp bunu da İslam ülkelerine örnek diye gösterme girişimlerine tanık olduğumuz günümüzde, Atatürk'ü anlama ihtiyacı çok daha büyüktür.

Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk'ün başarıya ulaştırdığı Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı bir devrime dönüştüren kuşkusuz, hilafeti ve saltanatı kaldırıp laik bir rejim kurmasıdır.(x)Kadının işleviAtatürk'ün bu devriminin temel direği Türk kadınını çarşaftan çıkarıp toplum yaşamına sokması ve erkeklerle eşit koşullara kavuşturmasıdır.

Türkiye'yi çağdaş, demokratik, laik bir ülke yapan bu devrimdir.

Türkiye'yi çağdaş bir ülke yapan kadının yeridir. Laikliğe ve demokrasiye ulaşamamış İslam ülkelerinde kadının yerine bakınca, bu gerçek çok daha iyi görülür.Bu ülkelere demokrasi ve özgürlük getireceğini vaat ederek işgal edenlerin kendi çıkarları dışında getirecekleri bir şey yoktur.

Onlara, örnek olsun diye "Ilımlı İslam" modeline dönüştürülmüş bir Türkiye'yi değil, Atatürk'ü ve laik Türkiye'yi göstermek gerekir.

Bu ülkelerin laikliğe ve demokrasiye ulaşmaları başka ülkelerin çıkarları için değil, o toplumların çıkarları için olmazsa olmaz bir hedef olmalıdır. Bunu da ancak yine o toplumların iç dinamikleri gerçekleştirebilir. Bunun itici gücü hiç kuşku yok ki kadınlardır. İslam ülkelerinde kadın zincirlerinden kurtulmadıkça, laikliğe ve demokrasiye ulaşmaları mümkün değildir.

Bu gerçeği gören ve yaşama geçiren Atatürk'tür. Laiklik ve demokrasi için aranan yol, Büyük Atatürk'ün açtığı bu yoldur.

İslam ülkelerinde kıpırdamaya başlayan kadınlara rehberlik edecek olan Atatürk'ün yaklaşık yüz yıl önce gördüğü kadının yeri ve işlevidir.

Kadının yeriAtatürk, daha cumhuriyeti ilan etmeden kadının yeri ve işlevi konusundaki görüşlerini yansıtmaya başlamıştı."Ankara'da öğretmenler kongresi toplamıştı.

Kongreye kadınlar da katılmış ancak erkeklerden ayrı bir yere oturtulmuşlardı. Kongreye kadınların da katıldığını gören hocalar, şikâyet etmek için Gazi'ye gittiler. Gazi, öğretmenler derneği başkanını çağırdı: Ne yapmışsınız bu öğretmenler toplantısında?

"Utanmıyor musunuz? Ayıp! Hocalar sevinçten yerlerinde duramıyorlardı. Gazi devam etti: Toplantıya kadın öğretmenleri de çağırmışsınız. Peki onları niye erkeklerden ayrı oturttunuz?

Kendinize mi güveniniz yok yoksa bu hanımların namusundan mı şüphe ediyorsunuz? Bir daha kadınların ayrı tutulduğunu duymayayım."(xx)Mümkün müdür?

Ve Atatürk, devrimin temel direği olan kadının işlevi konusundaki düşüncesini Kastamonu'da daha açık biçimde söyledi:"Mümkün müdür ki, bir toplumun yarısı topraklara zincirle bağlı kaldıkça öbür yarısı göklere yükselebilsin? "

Şüphe yok; ilerici adımlar, dediğim gibi iki cins tarafından, birlikte, arkadaşça atılmalı, yenilik ve ilerleme düzeyinde aşamalar birlikte geçilmelidir.

Böyle olursa devrim başarıya ulaşır."(xxx)Mustafa Kemal Atatürk'ün, balolarda boy göstererek, kadınlarla dans ederek, seçme seçilme hakkı, erkeklerle aynı okullarda okuma, aynı meslekleri edinme olanağı sağlayarak yaptığı devrim, verdiği ders budur.(x)
Taner Timur, Türk Devrimi ve Sonrası, s. 290(xx) Lord Kinross, Atatürk, s. 488(xxx) Kinross, s. 499