Wednesday, April 28, 2010

Mustafa Mutlu / Kore’de ölenler Anzaklardan daha mı değersiz?
Tam 95 yıl önce Anadolu’yu işgale gelen Anzakların torunları önceki gün yine Gelibolu’da buluşup dedelerini andı...Düzenledikleri “şafak ayini”ni televizyondan izlerken, aklıma her yıl olduğu gibi Kore şehitlerimiz geldi!Ezildim, utandım, sıkıldım...Onlar da tıpkı Avustralyalı ve Yeni Zelandalı askerler gibi hiç bilmedikleri çok uzaktaki bir ülkeye götürüldüler...Onlar da günlerce süren uzun bir gemi yolculuğu yaptılar...Onlar da neden bu savaşa katıldıklarını hiç öğrenemediler...Ve aslında onlar da “kendilerinin” olmayan bir savaşta şehit düştüler...
***
İtilaf devletlerinin Çanakkale’de ölen askerlerinin toplam sayısı 44 bin 023...Bunların 8 bin 709’u Avustralyalı, 2 bin 701’i Yeni Zelandalı...Ve bin 358’i Hindistanlı!Tek suçları; sömürge ülkelerinin vatandaşları olmaktı...İngiltere savaşa girince; bu ülkelerdeki valiler, savaşa asker göndererek İngiltere Kraliyeti’ne bağlılıklarını kanıtladılar...
***
259 subay, 18 askeri memur, 4 sivil memur, 395 astsubay, 4 bin 414 erbaş ve erden oluşan 5 bin 090 kişilik Türk tugayının, 1950 yılında başlayan ve 1953’e kadar süren Kore Savaşı’na gönderilme nedeni de buna çok benziyor...II. Dünya Savaşı bitmiş, Soğuk Savaş başlamıştı...Savaşta tarafsız olmaya çalışan Türkiye, “dostsuz” kalmıştı...Muhtemel bir Sovyet tehdidine direnmek için, Batı Bloku’na ve Amerika’ya yanaşmaya başladı. ABD’nin Kore’deki işgaline asker göndermeyi kabul edince de NATO üyeliğine buyur edildi.Sonuçta toplam 741 şehit...2 bin 147 yaralı verdik...Bunların dışında 234 askerimiz tutsak düştü; 175’i yitik (akıbeti belli olmayan) ilan edildi...
***
İyi de...Neden Yeni Zelanda ve Avustralya hükümetleri, 95 yıl önce ölen vatandaşları için her yıl büyük masrafları üstlenerek vatandaşlarını Çanakkale’ye gönderiyor, bu törenlere devlet yetkililerinin en üst düzeyde temsille katılımını sağlıyor, her 25 Nisan’da kendi ülkelerinde büyük anma törenleri düzenliyor da...
“Kore şehitlerimizi” anmak, gazilerimizin hatırını sormak neden bizim devlet yöneticilerimizin aklına bile gelmiyor?
Yoksa Kore Savaşı’nın sorumlusu; “devlet” değil de orada ölen askerlerimiz miydi?Devlet onları göndermek istemedi de bizimkiler “İlle de gideceğiz” diye mi tutturdu?

***
İşte; her 25 Nisan’da Çanakkale’ye kopup gelen Anzaklar’ın torunlarını izlerken ezilmemin, utanmamın, sıkılmamın nedeni bu...Nasıl oluyor da bizim devletimiz şehitlerine bu kadar duyarsız?
İnsanımız, bu duyarsız devlete böylesine tepkisiz kalabiliyor?

mmutlu@gazetevatan.com

Thursday, April 22, 2010

Yılmaz ÖZDİL yozdil@hurriyet.com.tr
Bedelli
Anlamadığım şu... Kaç paraysa ödeyeceksek, niye “er” oluyoruz?

Hem papelleri sayacaksın.Hem en altta kalacaksın.Adalet mi bu?
2 bin dolar fazla verip, albay olmak istiyorum belki... Parasıyla değil mi?
*Yapılacaksa, tam yapılsın.Tarifesi yayınlansın...Yüzbaşı, adı üstünde, yüz dolar.Binbaşı, bin dolar.
Ya general?
Hepsini içeri tıkıyorlar, paramızla rezil olacak kadar keriz değiliz herhalde!
*Peşin peşin tezkere...Taksit taksit ödensin.2 al, 1 öde kampanyası yapılsın.İki biraderin biri bedavaya gelsin.Bonus’la teşvik edilsin...
En az üç gönderene, F16’yla yemin törenine gidiş-dönüş bileti verilsin.
*Durumu iyi olan kombine alsın.
Kendi gitmesin.
Çocuğu gitmesin.
Torunu da gitmesin.
*- Askerliği nerde yaptın?
- Locada.
-Tankçı, topçu meşakkatli; yeni sınıflar oluşturulsun mesela...
“Bokumda boncuk var tümeni” kurulsun.
“Babam sağolsun tugayı” kurulsun.
Parası hangisine yetiyorsa, oraya gitsin.İlla da gidilmesin zaten...
İsteyen, kendi yerine adam göndersin. Vatanını çok seven, iki tane göndersin.
“Çok yurtsever insandır, hayır için her sene birini gönderir” filan...
Bi bölük gönderene, madalya verilsin.*Daha olmadı...
“Tırışkadan ameliyatla dikiş attıranlar vakfı” kurulsun.
Zeki çocuklara askerlikten sıyırma bursu verilsin...
E hem aklı yok, hem parası, marş marş, askere onlar gitsin.
22 Nisan 2010

Wednesday, April 21, 2010

Terörle Mücadelenin Ekonomik Maliyeti
veya
300 milyar Dolar Safsatası


Prof. Dr. Ümit Özdağ

Düşük Yoğunluklu Çatışma-terör, devletler için çok pahalı bir mücadele türüdür. Ülkemiz 1984’den 1999’a ve 2003’den 2010’a kadar süren terör ile mücadele sürecinde çok büyük insani ve mali kayıplar vermiştir. Türkiye’nin PKK ile mücadelesi ülkemizin ekonomik kalkınmasına çok ağır darbeler vurmuştur. Türkiye, kalkınmasında ve halkının refahında kullanabileceği birçok kaynağı terör ile mücadeleye ayırmak zorunda kalmıştır.
Türkiye’nin PKK ile mücadelede harcadığı paranın ve yan maliyetler çok büyük olmakla beraber ne yazık ki siyaset, medya ve akademik camianın terörle mücadeleye harcanan para konusunda kendisini sokak efsanelerine kaptırdığı görülmektedir. Terörle mücadele sürecinde harcanan paranın 100 milyar Dolar civarında olduğu 1996 senesinden bu yana söylenir. 2003 sonrasında 300 milyar hatta 1000 milyar Dolar gibi rakamlar bakan seviyesindeki yetkililer tarafından dile getirilmiştir.
Bu çok yüksek rakamlar genellikle sorgulanmadan kabul edilmiş ve tekrarlanmaya devam edilmiştir. Bu rakamları hatta daha fazlasını inandırıcı kılan birçok delil de gösterilebilir. Bir Skorsky helikopterin fiyatı 18-20 milyon Dolardır. Bir Super Cobra helikopterin maliyeti 20-22 milyon Dolar’dır. Zırhlı araçlar, modern teknoloji ürünü silahlar çok yüksek meblağlar ödenerek başka ülkelerden tedarik edilmiştir. Bir savaş uçağının veya helikopterin bir saat havada kalması 10 bin Dolar civarındadır.
On binlerce asker senelerce dağlarda operasyon gerçekleştirmişlerdir. Operasyonlar helikopter demektir, silah, cephane, yemek taşınması demektir. Birçok karakol inşa edilmiştir. Yüzlerce kilometre yol yapılmıştır. Olağanüstü hâl bölgesinde maaşlara ek ödeme yapılmıştır. Sayıları 80 bine yaklaşan korucuya yıllarca ödeme yapılmıştır. Yıkılan ve imha edilen böylece maliyeti artıran birçok devlet malı vardır. Özetle, 100 milyar Dolar ve daha fazlasını inandırıcı kılan birçok gerekçe vardır. Ancak bir şeyin ilk bakışta akla yatkın olması onun doğru olması anlamına gelmez.
Türkiye’nin de terörle mücadeleye 100, 300 hatta 1000 milyar Dolar harcamış olduğu iddiaları sokaktaki adam için akla yakın olsa da siyaset, medya ve akademi dünyası mensuplarının Türkiye’de olmayan bir paranın nasıl harcandığını kendilerine sormadan tekrarlamaları en hafif ifade ile şaşırtıcıdır. Bu iddiaların arkasındaki motiflerden birisi de “bakın 300 hatta 1000 milyar Dolar harcamamıza rağmen PKK’yi bitiremedik, bu parayı PKK’ya harcamasaydık şimdi çok zengin bir ülke olurduk. İyisi mi şu Kürt Açılımını bir an önce bitirelim” düşüncesidir. Bu anlamda 300/1000 milyar Dolar iddiaları Türk halkına yönelik bir psikolojik operasyondur. Ancak psikolojik harekat/toplumsal histeri boyutuna ulaşmış olan terörle mücadele konusundaki iddialara kapılmayarak, konu ile ilgili bilimsel bir araştırma yapan Prof. Dr. Servet Mutlu, “Ayrılıkçı PKK Terörünün Ekonomik Maliyeti” konulu çalışmasında 1984-2005 arasındaki terör kaynaklı ekonomik harcama ve kayıplarının tamamının 72.34 milyar TL ya da 53.95 milyar Dolar olduğunu ortaya koymuştur.
Servet Mutlu, yukarıda toplamı ortaya konulan rakamı oluşturan alt harcamalar konusunda da şu tespitleri yapmaktadır.
a) Güvenlik harcamaları, 52.5 milyar TL,
b) Göçte kırsal kesimde ortaya çıkan üretim kaybından doğrudan ve dolaylı 1989 – 2005 arasında 16.32 milyar TL.
c) Yeniden yerleşim için 2.98 milyar TL,
d) Köye dönüş için 305.2 milyon TL,
e) Tahrip edilen yol, köprü, bina vs. 223.5 milyon TL. Toplam 72.34 milyar TL veya 53.95 milyar Dolar. Gerçek maliyet budur.
2005 – 2010 döneminde yapılan harcamalar ile bu maliyetin 85 milyar TL.’ye çıkmış olması muhtemeldir. Ancak 300 hatta 1000 milyar Dolar ile 85 milyar TL arasındaki dev uçurum ortadadır. 85 milyar TL küçümsenecek bir rakam değildir. Bu rakamın yatırımlara harcanması durumunda ortaya çıkacak refah ülkemizi ve yurttaşlarımızı bugün olduğundan çok daha farklı bir noktaya taşıyacaktı. Fakat anılan miktarın terörle mücadeleye harcanmaması ve binlerce insanımızın şehit düşmemesi durumunda da ülkemiz parçalanacak, topraklarımızın bir bölümü üzerinde çoktan bir başka devlet kurulmuş olacaktı. Bu mücadele verilirken göz önünde tutulması gereken husus, Ege Cansen’in tespit ettiği gibi, “Mücadelenin maliyeti, zaferin muhtemel kârından çok olamaz.”

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Adres: Ahlatlıbel Mah. Üniversiteliler Sitesi 106. Sokak No: 60 Çankaya - ANKARA
Telefon: 00 90 (312) 489 18 01
00 90 (312) 489 18 02
Faks: 00 90 (312) 489 18 01
E-posta: bilgi@21yyte.org
www.21yyte.org/tr/
Balbay’dan çok ağır sözler!
Haberler
19 Nisan 2010
Cumhuriyet eski Temsilcisi Balbay: ‘Mektuplarıma cevap vermediler. Hançerlendim.’Cumhuriyet Gazetesi Ankara eski Temsilcisi Mustafa Balbay’ın görevden alınmasının yankıları sürüyor. Balbay, 16 Nisan günü konuştuğu Cumhuriyet Gazetesi okurlarına “Mektuplarıma cevap vermediler. Adeta hançerledim” dedi.

Cumhuriyet Gazetesi Okurları (CUMOK) Platformu cuma günü Gazeteci Mustafa Balbay’la görüştü. Silivri’deki Ergenekon Davası’nda verilen arada okurlarıyla hasret gideren Balbay, “Sizi, sizinle kucaklaşmayı çok özledim. Hepiniz gözümde tütüyorsunuz” dedi.

TEMSİLCİLİKLE İLGİLİ SÜREÇ

Cumhuriyet Gazetesi okurlarından Haluk Yalvaç’la konuşan Balbay, temsilcilik görevinden alınma sürecini de anlattı. Balbay’la yaptığı konuşmayı notlar halinde facebook’ta paylaşan Yalvaç, şunları aktardı:

“Cezaevinin ortamında Balbay’ımıza gazetede olup bitenleri sordum, benimle paylaştıklarını sizlere anlatmak durumundayım. Bu benim görevim.

1- Yaklaşık 3 ay kadar önce gazetemizin avukatı “Yayın Kurulu yeni bir Ankara Temsilcisi atama eğiliminde” demiştir. Balbay’ın (avukata) yanıtı, kaygıları şöyle olmuştur: Öncelikle Balbay, tutuklandıktan 1 ay sonra doğabilecek boşluğu öngörmüştür. Bir dönem içimizden birinin vekâleti ile durumu aşabileceğini düşündüğünü ifade etti. Yaz bitti, savunma da bitince, ardından cezaevinden bırakılmayınca şöyle düşündüğünü benimle paylaşmıştır: Ankara’da gazeteden biri temsil görevini üstlenir, İstanbul’dan da siyasetle, günlük gelişmelerle ilgili yazar arkadaşlar devreye girer, bu süreç aşılır.

2- Balbay avukata: “Çıkınca çözümü masaya yatırırız. Birlikte yeni bir temsilci saptanır, ben gazetede diğer görevlerimi sürdürürüm” demiştir.
Arkadaşlarım, Balbay, kendini her koşulda Cumhuriyet’e ait hissediyor. İlle de temsilcilikte kalma gibi iddiası yok.

3- Balbay’a “Ankara Temsilcisi olduğunuz için yaptığınız görevlerden yargılanıyorsunuz?”
dedim. Bana “Buradan o unvanla çıkmak isterdim, bu çok önemlidir” dedi. Avukata da söylemiş. Avukata medya Balbay’ın istemediği bu kararı başka türlü yorumlar, kaygım var. (Haklı çıktı) İç gerilim olabilir kaygım var. (Haklı çıktı.) İç sorun yaratarak baskı sayısı (satış) artamaz, demiştir.

4- Balbay, avukata “Bana rağmen alınan bu kararı hançer olarak görürüm, üzülürüm” demiştir.

5- Bu görüşleri yönetime iletildikten sonra, Balbay anlayışla karşılanacağını düşünmüştür.

6- 1 ay sonra gazete avukatı “Yayın Kurulu senin gibi düşünmüyor” demiştir. Balbay bunun üzerine yayın kurulu üyelerine tek tek mektup yazmış, yukarıdaki kaygıları belirtmiştir. Hiçbiri yanıt vermemiştir. Sadece Şükran Soner ziyaretine gelmiş ve her şeye rağmen orta bir yol bulacaklarını söylemiştir. Fakat 2 gün sonra gazetede temsilci atandığı haberi çıkmıştır.

Arkadaşlarım, Balbay çok üzülmüştür. Halen etkisindedir. Yayın kuruluna görüşlerini anlatmaktan dolayı “ vicdanım rahat “demiştir.

Balbay ayrıca “İçim rahat, bana yönelik suçlamaların ne olduğu ortada. Eninde sonunda buradan çıkacağım” derken kendisine suçunun olmadığını bizler biliyoruz, dedim. Cumoklar için Balbay, Cumhuriyet’in ayrılmaz bir parçasıdır.

Arkadaşlarım, Balbay çok üzgün. “Kamuoyu bilsin, temsilcilikte iznimin olduğu görüşü yanlıştır” dedi. Balbay “yazı yazmaya, haftada 2 gün bile olsa devam etmeliyim” demektedir.

Balbay’ın şu anlamlı sözlerini yazmalıyım.

“Gazetemizin ana can damarı İlhan Selçuk hastanede, Ankara atardamarı Mustafa Balbay hapishanede. İlhan Selçuk hiç yazı yazamıyor, Balbay haftada 2 gün duruşma-hukuk ve cezaevi yaşamı ağırlıklı yazı yazıyor. Yani ikisi de aktif-belirleyici hayattan kopuk.”

Görev sorumluluğum gereği bu görüşmeyi sizlerle paylaştım.

Mustafa Balbay’a yapılan haksızlığın altında ne olabilir? Bende bu temsilcilik ataması yangından mal kaçırır gibi olmuş kanaatini oluşturdu. Ama yangın başka tarafta? Mal başka tarafta?

**Gazete yönetiminin yeni çizgisi gazeteye zarar vermeden uyarı görevimizi yapacağız. Tek kaygım; zarar görülecek bir ortamın doğmamasıdır. Onu yapacak olgunluktayız, değil mi?

Ankara Cumok değerlendirmesini hafta içinde yapacak ve genel görüşlerini açıklayacaktır.

Okur duyarlılığıyla, esen kalınız.
HALUK YALVAÇ

Monday, April 12, 2010

Borla çalisan araba üretildi, Türkiye kiskaçta.


*Arabayi bor madeniyle çalistiracak patentli 600 proje oldugu ortaya
çikti
Türkiye, dünya rezervinin yüzde 70`ine sahip ve
uluslararasi tröstler Türkiye uyanmadan bu kaynagi ele geçirmeyi
planliyor......


KİMMİ ABD....ETİBANK I ÖZELLEŞTİRİYORLARMIŞ DİYE DUYDUM....
BİLGİSİ OLAN BUYURSUN YAZSIN....
YANIKSA KALBİMİZ BUNLARDAN DOLAYI AŞK ACISINDAN DEĞİL....
Bor madenleri millileştirilmelidir...
Bor madenleri millileştirilmelidir...
Bor madenleri millileştirilmelidir...
Bor madenleri millileştirilmelidir...
Bor madenleri millileştirilmelidir...
Bor madenleri millileştirilmelidir...
"Hiçbir ülke... ulusal kaynaklarını, büyük devletlerin güdümünde ve onların menfaatleri doğrultusunda faaliyet gösteren uluslararası kuruluşların politikalarına ve onların yönlendirdiği çokuluslu yabancı şirketlere bırakamaz."
İsmail Hakkı Arslan
Eti Holding Eski Genel Müdürü
"Toplumun etik ve hukuksal kurallarını ihlal eden yolsuzluk yanında, dar bir çevreye büyük çıkarlar sağlanmasına olanak veren, kamu kaynaklarını belirli çevrelerin çıkarlarına dönüştüren, kıt kaynakların kamu yararına eşitlik ve adalet ilkelerine uygun, akılcı kullanımına engel olan tüm siyasal ve yönetsel yozlaşmaları da yolsuzluk kapsamında ele alıp değerlendirmek zorunlu duruma gelmiştir."
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet SEZER'in TBMM açış konuşması
Eylül 2000
BOR POLİTİKASI
İsmail Hakkı Arslan, (Eti Holding Eski Genel Müdürü)
Bilimsel Ütopya dergisi (Aralık 2003)
"Eti Holding’in 1997 Temmuz’undan bu yana uyguladığı üretim ve pazarlama politikaları, bor madenciliğini gerilere götürmüştür. 1993 yılında 180 milyon dolar olan bor ihracatı on yıldır yapılan 250 milyon dolarlık yatırıma rağmen 2002 yılında 186 milyon dolar olmuştur. Bu durum ciddi bir şekilde sorgulanmalıdır.

“Bizden sonra pazarlama, imtiyazlı aracılar eliyle yapılır hale gelmiş, satış fiyatları geçmiş yıllara göre düşürülmüş, aracılara haksız kazanç temin ettirilirken, Eti Holding’in Lüksemburg’daki kendi pazarlama şirketi olan Etimin’e yeterli bor ve bor ürünü verilmemiştir.

“Birilerini imtiyazlı kılarken kendi şirketlerimiz Etimin’i sıkıştırmak ve zayıflatmak bu dönemde Eti Holding’in politikası olmuş, bunun sonucunda da ihracat gelirimiz büyük ölçüde düşmüş, Eti Holding pazardaki güvenilirliğini yitirmiştir. Başarısızlığın tek sebebi dünya pazarlarının daralması değil, yanlış yatırım ve dünya bor pazarlarını bilmeyen ehliyetsiz ve yanlış kişilerin pazarlamanın başına getirilmesi, göz göre göre şahsi çıkar amaçlı pazarlama politikalarının uygulanmasıdır.”
....
“Bir ton B.P.Hidrat üretimi için 2.57 tüvenan tinkal cevheri gerekmektedir. Tinkalin tonunun ihraç fiyatı 140 dolardır. B.P.Hidrat (etibor 48) 290 dolara ihraç edilmektedir. Pazar ve müşteri portföyü dikkate alınarak, hambor, rafine bor üretim maliyet ve pazarlama analizlerinin yapılmadığı görülmektedir. Türkiye halen bor ve bor ürünü kullanan sanayiini kuramamıştır.”

“Türkiye gelinen bu noktada bor politikaları konusunda bir tercih yapmak zorundadır. Amaç, yabancı şirketlerin sanayi tesislerine ham ve rafine bor ihraç ederek yılda 200-230 milyon dolar ihracat geliri ile yatinmek mi olmalıdır? Yoksa, Türk özel sektörüne, yabancılara uygulanan fiyattan bor ve bor ürünü verilerek, teşvik ederek, yönlendirerek ülkemizde bor sanayiinin kurulmasını sağlamak ve 40-50 milyar dolarlık pazardan önemli büyüklükte pay almak mı olmalıdır.”
....
“Kamu adına bor yatırım, üretim ve ihracatından sorumlu Eti Holding, tekel olmanın verdiği rahavetle yıllardır ham cevher satarak kolayca ulaştığı gelirini ülkemizde bor sanayiinin kurulmasında itici güç olarak kullanamamıştır... Bugüne kadar dünya ve ülke gerçekleriyle tam örtüşen bir madencilik ve bor politikası oluşturulamadığı için uygulamalar günübirlik anlayış niyet ve davranışlara göre şekillenmektedir.


“Örneğin bir dönemde bor cevheri yabancı bir firmaya 540 DM fiyatla satılırken, daha kaliteli bir cevher bir dönem sonra alıcı firma ile Eti Holding arasına imtiyazlı iki aracı firma sokularak fiyat 480 DM düşürülerek işlem yapılmakta, bor yine aynı müşteriye giderken birilrine havadan haksız kazanç temin ettirilmektedir....
.....


Editörün görüşü


Eti Holding eski ( 1993 -1996) Genel Müdürlerinden İsmail Hakkı Arslan'ın yazısı bor sorununu ve çözüm yollarını en yetkili ağızdan dile getirilmesi yönünden oldukça önemli.
Yazı, bir yandan Eti Holding'in uyguladığı bor politikası sürecinde oluşan kirliliği, bir yandan da kirliliğin giderilmesi için yapılması gerekenleri ele alıyor.

Arslan kirliliği anlatırken özellikle bor pazarlamasındaki aracıların devreye sokulması ile "imtiyazlı kişi yaratılması"nın boyutlarını gözler önüne seriyor, Eti Holding'in bor ürünü yatırımlarındaki "hesapsızlığı" dile getiriyor.

Yazıya önem kazandıran asıl şey Arslan'ın bor politikasına ilişkin önerileri. Eski bir Eti Holding Genel Müdürü olmasına rağmen, Arslan tüm bu çarpıklıkların giderilmesi için özel sektörün bor ürünleri üretmesinin teşvik edilmesinde görüyor. "Özel sektör bor uç ürünlerine yatırım yapsın demek yeterli değil, bu öneriler geçmişte de yapılmıştı" diye ekliyor.

İsmail Hakkı Arslan, genel müdürlüğü döneminde Eti Holding'in hala sürüp giden ve bugün kendisinin de eleştirdiği yanlış politikaları ısrarla uygulamıştı.
Bu nedenle fabrikamız kapandı.
Şirketimiz battı.

Ancak, geç de olsa hatasını farkeden, bunun düzeltilmesi için yazılar yazan İsmail Hakkı Arslan'ı özellikle açık yürekliliğinden ve cesaretinden dolayı kutluyorum.

Arslan'ın sitemizde yayınlanan diğer yazılarına soldaki açılır menüdeki 'görüşler' den 'ismail Hakkı Arslan' linkinden ulaşabilirsiniz.

Editör.
"Örneğin Bandırma’dan FOB olarak tonu 200 dolara satılan ve % 42 B2O3 içeren dünyada tek üreticisi olduğumuz kolemanit, Avrupa’da değişik bir firma tarafından öğütüldükten sonra 650 dolara satılmaktadır. Ne yazık ki kurduğumuz bor öğütme tesisi uzunca bir zaman tam kapasite çalıştırılmamıştır...


“Özel sektör bor uç ürünlerine yatırım yapsın demek argümanı tek başına müspet bir sonuç getirmeyecektir. Geçmişte yapılan bu tür teklifler de sonuç getirmemiştir. Sonuç alınmak isteniyorsa, çare ciddi bir program çerçevesinde Eti Holding’in yapamadığını ve yapmak zorunda olmadığını hammadde desteği ile Türk özel sektörüne yaptırmaktır... Türkiye ham ve rafine bor ihracına dayalı politikalarla bir yere varamaz...


....
“Eti Holding pazarlama politikalrında affedilmez hatalar yapmakta, örneğin Avrupa’daki kendi şirketi Etimine SA ya daha pahalı ürün satarken, yine Avrupalı bir şirkete aynı ürünü daha ucuza satabilmektedir. Yine Eti Holding kendisi ile nihai tüketici arasına, gereksiz imtiyalı firmalar sokarak fiyatları düşürmekte, nihai tüketici endüstri firmalarının direkt alım taleplerine olumsuz cevap vermektedir. Pazarlamadaki bu keyfilikler birilerinin yararına ancak ulusumuzun zararına olmaktadır...


“Hiçbir ülke... ulusal kaynaklarını, büyük devletlerin güdümünde ve onların menfaatleri doğrultusunda faaliyet gösteren uluslararası kuruluşların politikalarına ve onların yönlendirdiği çokuluslu yabancı şirketlere bırakamaz.”


Not: Yazıın tamamı çok uzun olduğu için "daktilo" edemedim, içinden sadece pazarlama ve politikaya ilişkin görüşleri seçtim. (Editör)

Tel : 0532 . 2624975 e-mail : borax@boraxtr.com
Sitemizi sık kullanılanlara eklemeyi unutmayınız !
borax@boraxtr.com


Amaç

Bor Dosyası

Bor Pazarı

Eti Holding

Özelleştirme

Görüşler

Basında Bor Yazıları

BOR GAZETESİ

Sitede Arayınız

Genel Bakış

Bor'un Filmi

Devletleştirme Süreci

Stratejik midir?

İstatistikler

Bor Kristalleri

Bor, Sağlık ve ÇevreBor Nedir ?Bor Madenleri Nedir ?

Bor Ürünleri Nedir ?

Dünya Bor Pazarı Yapısı

Eti Holding Bor Pazarı

Türk Bor Üreticileri

Bor Madeni Piyasası

Bor Ürünleri Piyasası

SolvayOwens CorningUS BoraxLarderello

Mario Pilato Blat

Slovenya Ticaret Dengesi

Slovenya İhracat YapısıKuruluş

Etimine S.A.YatırımlarKrom DosyasıPersonelYolsuzluk DosyasıTruva Atı.Bülent Bilge'den MektupB.Ankaralı'dan MektupBormine'den Mektup.Bülent Bilge'ye Yanıt

B. Ankaralı'ya YanıtBormine'e Yanıt.

Bor YatırımlarıPeroksit DosyasıDiğer Yatırımlar

Bor Yatırımları EleştirisiYolsuzluk Mektupları 1

Yolsuzluk Mektupları 2Yolsuzluk Sosyolojisi-E. Kongar

TBMM ÇalışmalarıPartilerin Görüşü

DPT RaporlarıEti Holding Görüşü

Erdemir Karakaşİ.Hakkı Arslan

Şayakçı MadencilikZiyaretçi Görüşleri

Siz de Görüşünüzü Yazın

CHP Bor Raporu

AKParti Programı

BağCumParti Programı

7. Plan

8. Plan

Bor Sorunu Nedir ?

Ne Yapmalı ?Bor ve Özel SektörBor Politikası

Basında Bor

Fasih İnal Yazıyor

Hasan Çetin'in Yazıları

14 Aralık 2005 01:15

Bayram armağanı bor
DYP milletvekili İlyas Yılmazyıldız'a göre, "stratejik" bor madenleri devletin elinde kalmalı, ancak deterjandan ilaca, füze yakıtından gübreye birçok alanda kullanılan borun işlenmesi özel sektöre bırakılabilir. Böylece, çoğunluğu yalın maden olarak satılan borun işlenmesi ile bugün elde edilenin 150 katı gelir kazanılabilir.

( Bor 28 Şubat 2002 Yeni Şafak)
Bor'un kaymağını yabancılar yiyor
Türkiye'deki bor madenleri hammadde olarak uluslararası yabancı kuruluşlara gidiyor. Eti Holding, yabancı şirketlere 140 dolara sattığı bor madenini Türk sanayicisine 250 dolara satıyor.
(ABD ve Bor 1 Mart 2002 Yeni Şafak)
ABD Bor'umuzu görmeye gelmiş

Türkiye'ye ani bir ziyarette bulunan ABD Hazine Bakan Yardımcısı John Taylor, Amerika'daki 'Bor Lobisi' için çok özel görüşmelerde bulundu.

KAPALI KAPILAR ARDINDA ABD, Türkiye'nin stratejik bor madenine 'özel' ilgi gösteriyor. ABD Hazine Bakan Yardımcısı John Taylor'ın, Ankara ziyaretinde, 'kapalı kapılar ardında' bor madeni ve özelleştirme yasasını görüştüğü bildirildi.
(Enerji Bakanlığı 26 Şubat 2002 AA)


Türkiye'nin Altını Bor
Eti Holding üretimini ve ihracatını özellikle işlenmiş ürün bazında artırmak amacıyla bir dizi yatırım planlandı. Devam etmekte olan bu yatırımlar sonucunda halen 500 bin ton/yıl civarında olan rafine bor üretim kapasitesi önce 800 bin ton/yıl, daha sonra da 1 milyon 200 bin ton/yıl seviyelerine yükseltilecek.


Eti Holding`in kendi kaynaklarından sağlayacağı toplam 200 milyon dolarlık kaynakla, Emet Yeni Borik Asit Tesisi, Kırka 3. Bor Türevleri Tesisi, Yeni Sülfürik Asit Tesisi ve Tek Kademede Penta Üretim Tesisi`nden oluşan rafine bor ürünleri yatırımları gerçekleştiriliyor.
(Enerji Bakanlığı 25 Şubat 2002 Yeni Şafak)

Umudumuz yeraltında


Türkiye'nin yeraltı zenginlikleri, 2001 yılı bütçesinin 34 katını geçiyor.
El dahi sürülmeyen maden ve enerjinin değeri, 2 trilyon 180 milyar doları buluyor.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, ülkenin heba edilen yeraltı kaynaklarının rakamlarını çıkardı. Daha önce de Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı Fusün Koroğlu tarafından Bakanlar Kurulu'na sunulan bor ve altın rezervlerine ilişkin kaynakların kullanıma açılması için bugüne kadar hiçbir adım atılmadı.

(Saadet Partisi Bekaroğlu 12 Şubat 2002 Milli Gazete)

Bor elden gidiyor

Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Bekaroğlu, hükümetin IMF'ye verdiği son niyet mektubu ile geleceğin petrolü olarak görülen bor madenlerini çok uluslu sermaye gruplarına peşkeş çekmeye hazırlandığını söyledi. Niyet mektubunun iyi incelenmesi halinde bunun görülebileceğini dile getiren Bekaroğlu, "Bugüne kadar çok uluslu sermaye gruplarına verilen tavizler yetmiyormuş gibi IMF'ye verilen son niyet mektubu ile yeni tavizler verilecek. Bunun başında da bor madenleri geliyor." dedi. (Hasan Çetin 10 Şubat 2002 Cumhuriyet)

Bor Madenleri ve yasal düzenlemeler

Özelleştirme, şu sırada Eti Holding’in uyguladığı politikalarla yurt dışına kaçan rantın, bu kez de üreticiler arasındaki rekabet nedeniyle yasal yollarla kaçmasına neden olacak. Türkiye’nin bor madeni rezervlerine uygun oranda dünya bor ürünleri piyasasından pay almasının yolu özelleştirme değil, Türk sanayicisinin bor ürünü üretmesinde. Bunun önünde de yasal bir engel yok.
(12 Şubat 2002 Milli Gazete)
Bor elden gidiyor

Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Bekaroğlu, hükümetin IMF'ye verdiği son niyet mektubu ile geleceğin petrolü olarak görülen bor madenlerini çok uluslu sermaye gruplarına peşkeş çekmeye hazırlandığını söyledi. Niyet mektubunun iyi incelenmesi halinde bunun görülebileceğini dile getiren Bekaroğlu, "Bugüne kadar çok uluslu sermaye gruplarına verilen tavizler yetmiyormuş gibi IMF'ye verilen son niyet mektubu ile yeni tavizler verilecek. Bunun başında da bor madenleri geliyor." dedi.

Sultan ÖZER (2 Şubat 2002 Evrensel Gazetesi)
Taylor Ankara'ya Bor için gelmiş

ABD Hazine Bakan Yardımcısı John Taylor’ın ziyaretinin arkasında bor madenlerinin yattığı ortaya çıktı.Hükümetteki görevinden önce dünya bor piyasasına egemen olan Dodge&Cox ve Rio Tinto Holding’in yönetim kurulu üyesi ve bu şirketlerin sermaye ilişkilerini kontrol eden kişi olan Taylor’ın ziyaretinin arkasında bor lobilerinin istekleri yatıyor.
Taylor’ın Türkiye’yi ziyaretinde öncelikle görüştüğü, özelleştirmeden sorumlu Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu tarafından hazırlanan ve gelecek hafta imzaya açılması beklenen Özelleştirme Yasa Tasarısı’nın arkasında yatan yine bor lobilerinin istekleri. Bu tasarı yasalaşırsa, özelleştirmenin önündeki tüm hukuki engeller kalkacak; hemen ardından da, zaten el altında hazır bekletilen Maden Yasası’nın gündeme gelmesi ve “bor’un devlet eliyle işletilen stratejik maden olmadığı” iddia edilerek özelleştirilmesi bekleniyor.
Türkel MİNİBAŞ (21 Ocak 2002 Cumhuriyet)

Küresel bir yalan "bor pazarında rekabet"
Sonuç olarak ifade etmek gerekir ki; Türkiye, bir an önce ham ve öğütülmüş bor ihracatını kesmelidir. Bor tuzlarının taşıdığı stratejik önem ve bu önemin her geçen gün arttığı dikkate alınarak bor tuzlarının devlet eliyle işletilmesini sağlayan 2840 sayılı yasa korunmalıdır. 3213 sayılı Maden Kanunun 49. maddesindeki düzenleme kaldırılarak bor tuzları işletim tekel hakkının istisnasız bir şekilde devlet elinde toplanması sağlanmalıdır. Dünya bor pazarında ortaya çıkacak boşluğun hızla Özel sektör tarafından kurulacak ileri bor endüstrileri ile doldurulması gerekir. Bu hususun süratle gerçekleştirilmesi için özel sektör teşvik edilmelidir. Ham ve öğütülmüş bor ihracatının kesilmesi bor endüstrisi yatırımları acısından ülkemizi bir cazibe merkezi haline getirecektir.
Türkel MİNİBAŞ (21 Ocak 2002 Cumhuriyet)

Borda politika değişikliği
Hasan Çetin'in web sitesindeki örneklere bakılırsa, Eti Holding'in fiyat politikası değişmediği sürece bor politikasının hiçbir anlamı yok...Politika değişikliğinin Türkiye'nin işlenmiş bor ürünleri gelirlerini arttırmayacağını... Bir süre daha ulusötesi işletmelerin girdi maliyetlerini finanse etmeye yarayacağını söyleyebiliriz

Mustafa ÇINKI (Ocak 2002 DENETİM)

Küresel bir yalan "Bor pazarında rekabet"

Sonuç olarak ifade etmek gerekir ki; Türkiye, bir an önce ham ve öğütülmüş bor ihracatını kesmelidir. Bor tuzlarının taşıdığı stratejik önem ve bu önemin her geçen gün arttığı dikkate alınarak bor tuzlarının devlet eliyle işletilmesini sağlayan 2840 sayılı yasa korunmalıdır. 3213 sayılı Maden Kanunun 49. maddesindeki düzenleme kaldırılarak bor tuzları işletim tekel hakkının istisnasız bir şekilde devlet elinde toplanması sağlanmalıdır. Dünya bor pazarında ortaya çıkacak boşluğun hızla Özel sektör tarafından kurulacak ileri bor endüstrileri ile doldurulması gerekir. Bu hususun süratle gerçekleştirilmesi için özel sektör teşvik edilmelidir. Ham ve öğütülmüş bor ihracatının kesilmesi bor endüstrisi yatırımları acısından ülkemizi bir cazibe merkezi haline getirecektir.

Türkel MİNİBAŞ (21 Ocak 2002 Cumhuriyet)
Borda politika değişikliği
Hasan Çetin'in web sitesindeki örneklere bakılırsa, Eti Holding'in fiyat politikası değişmediği sürece bor politikasının hiçbir anlamı yok...Politika değişikliğinin Türkiye'nin işlenmiş bor ürünleri gelirlerini arttırmayacağını... Bir süre daha ulusötesi işletmelerin girdi maliyetlerini finanse etmeye yarayacağını söyleyebiliriz
Tarhan ERDEM (15 Ocak 2002 Radikal)

Bor gelirinin artması
Bordan, varlığımız oranında gelir sağlayamıyoruz! Bor madenlerini, tekel olarak devlet kuruluşu Eti Holding A.Ş.
işletip ihraç ettiğine göre sorun, devletin yani hükümetin
sorunudur. Sayın Bakan politikanın, üretimin artırılması
ve hammaddenin zenginleştirilmesi için yatırım yapılması
yönünde, değiştiğini söylemektedir.Eti Holding'in yatırımları hepimizi etkilemektedir. Bu alanda güçlü ve zayıf yanlarımızı açıkça görmeli ve bilmeliyiz. Yeni politikaya daha açıklık kazandırılmalı, şu sorular ve benzerlerinin cevaplanmasına sayın Gürel yardımcı olmalıdır:Boraks kimyasalları üretilecek ise hangileri üretilecek ve hangi pazarlara ağırlık verilecektir? Teknoloji nasıl temin edilecek veya üretilecektir? Stratejik işbirlikleri yapılacak mıdır ve kimlerle? Bu soruları ve hükümetin yeni politikalarını ayrıntılarıyla tartışmalıyız.Bugüne kadar, bor maden alanlarının işletilmesi ve ürünlerin
dışarıya pazarlanması Eti Holding tarafından yürütülmektedir.
Tekel devam edecek midir? Özerkleştirme düşünülmekte
midir? İç pazara ihraç fiyatının üstünde mal satılmasının
nedeni nedir?.. Bu soruların cevapları bilinirse, kamuoyumuz siyaset adamlarına yardımcı olabilirler. Türkel MİNİBAŞ (14 Ocak 2002 Cumhuriyet)

Ham yerine rafine bor üretelim derken



Sakın ola ki... 2.5 milyar tonluk bor rezervi toprakta kalsın, işlenip de 400 dolar yerine daha yüksek fiyattan satılmasın diyorum zannetmeyin. Aksine... ham yerine rafine bor üretelim derken, eldeki bor rezervlerini de global sermayeye yüklemeyelim diyorum!
Ferda BALANCAR (7 Ocak 2002 Radikal)
Bu kafayla geçer borun pazarı
Dünya bor rezervinin yüzde 70'ine sahip Türkiye'nin yıllık ihracat geliri sadece 250 milyon dolar. Oysa nükleer teknolojiden, bilgisayar ve silah sanayiine kadar pekçok alanda kullanılan bu madeni Türkiye'den alıp, işleyerek
satan ülkeler kat kat fazlasını kazanıyor. Devlet tekeli altındaki madenler özelleştirilmediği gibi, ham bor'un işlenerek dünyaya satılmasını sağlayacak yatırımlar da yapılamıyor. Milyarlarca dolarlık gelire, yine IMF'nin özelleştirin dayatmasıyla kavuşacağız anlaşılan...
Erol KATIRCIOĞLU (5 Ocak 2002 Aktüel)
Rekabet Kurumu
Etibank'ın 'bor madeni' üzerindeki tekel gücünü kötüye kullanması konusunu ele aldığımda değinmiştim. Rekabet Kurumu'nun Etibank'ın boraks piyasasında tekelci davrandığı ve böylelikle rekabeti bozduğu iddiasına 'Ne yapalım Etibank'a tekel gibi davranma hakkı kanunla verilmiş, dolayısıyla bizim yapacak bir şeyimiz yok' demesini -sayın Başbakan'ın oldukça sık kullandığı deyimle- içime sindiremediğimi söylerken değinmiştim.
Erol KATIRCIOĞLU (29 Aralık 2001 Radikal)

Bor, Devlet ve Rekabet
Ama toplumun gerçek anlamda özgürleşmesi ve refaha kavuşabilmesinin önkoşulunun bugüne dek gerek kamuda, gerekse de özel kesimde su başlarını tutmuş olanların yarattığı 'giriş engellerinin' kaldırılması olduğunu düşünüyorum. Bu ülkede Hasan Çetin diye biri var. Etibank'ın bir çalımıyla saha dışına düşmüş,
Ergun DURUDUYGU (24 Aralık 2001 DÜNYA)

Bor mineralleri hakkında inceleme...
Bor madenlerinin özelleştirilmesi isteniyormuş gibi yapılan spekülasyonlar bazı çevrelerce kasıtlı çıkarılmaktadır. Milli özel sermayenin ve sektörünün istediği gerçek anlamda “millileştirme”dir... Türkiye’de halen uygulanan maden yasaları ve onların sonucu madenlerin devletleştirilmesi özel sektör çevrelerinde rahatsızlık yaratmamaktadır. Aksine söz konusu yasa çerçevesinde madenlerin devlet tarafından çıkarılması ve kontrolü desteklenmektedir.
Osman AKAGÜNDÜZ (24 Aralık 2001 DÜNYA)
Trona madeni ekonomiye katkıya hazır...
Türkiye’de 1979 yılında Trona madeni bulunmasına rağmen...FMC ,SOLVAY, Canadian Oxy'in Etibank'la görüşmeleri ve fizibilite çalışmaları 1997 yılına kadar yani 14 yıl sürüyor ... Sonunda bu yabancı firmalar "buradan bu maden çıkarılamaz, fizibl değil" diyerek 1997 yılında meydanı terk ediyorlar... Mayıs 2001 tarihi itibarı ile trona yataklarına...ulaşılmış,..pilot tesis test çalışmaları tamamlanmıştır...Şu anda Eti Holding'in bu yatırıma katılıp katılmama konusundaki kararını bekliyoruz...Biz Park Grubu olarak bu madenlerimizi her durumda işletme...azim ve kararındayız. ;.
Ufuk ÇARŞIBAŞI (23 Kasım 2001 DÜNYA)
Trona işletmeye hazırlanıyor...
PARK Holding : "FMC , Solvay ve Canadian Oxy firmaları, Beypazarı'nda 1997 yılına kadar 14 yıl boyunca fizibilite çalışması yaptı. Dünyada trona ütretimini elinde tutan bu firmalar, sonunda 'buradan maden çıkarılamaz, fizibl değil' dedi. Kartel olarak hakim oldukları pazarda kendilerine yeni bir rakip yaratmak istemediler".
Petrol İş Sendikası (16 Kasım 2001 AKİT)
Bor elimizden kayıyor...
Bor madenlerinin arama ve işletilmesini isteyenler yeni bir yasa tasarısını Meclis'e sunmaya hazırlanıyor. Petrol-İş Sendikası Başkanı Mustafa Öztaşkın, "Böylece bor rezervinin yüzde 70'ini elinde bulunduran Türkiye, peşkeş çekilecek" dedi.
Ufuk ÇARŞIBAŞI (15 Ekim 2001 DÜNYA)

Bor gelirini millileştirme çağırısı
Özel sektör temsilcileri : "Eti Holding'in bor çıkarması, işlenmesi ve uç ürün üretimini özel sektöre bırakması gerektiğini savunuyorlar. Siyasi kadroların kayıtsızlığı nedeniyle Eti Holding'in 'özerk bor cumhuriyeti' dönüştüğünü ileri süren sanayiciler, Türkiye bor madenciliğinde en kısa zamanda milli politika oluşturularak bu politikada Türkiye'deki sanayicilere de yabancı firmalara satılan fiyatlardan bor madeni satılmasını temel alınması gerektiğini vurguluyorlar
Prof.Mesut Anıl (15 Ekim 2001 Adana Maden Müh Odası)

Bor madenleri özelleştirilmemelidir
``ETİ Holding A.Ş. tarafından yapılan son tespitlere göre, Türkiye, Dünya bor rezervlerinin yüzde 63`üne sahip olmasına rağmen, pazarda söz sahibi değildir. Dünya bor pazarının parasal olarak ancak yüzde 19`una, satılan ürün miktarı olarak da yüzde 36`sına sahip bulunan Türkiye`de bor madeni işletmeciliği ile ilgili sorunlar bulunmaktadır."
Yaman TÖRÜNER (9 Ekim 2001 Akşam)

Reel sektör nasıl canlanacak ?
Eti Holding'in itirafları "Bu kurumun çıkarları ülke çıkarlarının üstündedir.Bizim çıkarlarıımızı zedelemek isteyenleri "madenlerimizi yabancılara peşkeş çekmek"le suçlayıp püskürtürüz."
Rekabet Kurumu Kararı (15 Eylül 2001 AA)

Bor madeni Türklere satılamaz...
Rekabet Kurulu, Ceytaş Madencilik Tekstil Sanayi tarafından, Eti Holding A.Ş'nin, hakim durumunu kötüye kullandığına dair şikayet konusunu karara bağladı. Kurul, Eti Holding A.Ş`nin ticari faaliyet alanına başka bir teşebbüsün girmesine engel olmak ve eşit durumdaki alıcılar arasında ayrımcılık yapmak fiillerini gerçekleştirmediğinden, hakim durumun kötüye kullanılmasının söz konusu olmadığına, bu nedenle konu ile ilgili olarak önaraştırma yapılmasına ve soruşturma açılmasına gerek olmadığına oyçokluğu ile karar verdi.
Yeni Şafak, Dünya, medyakronik (16 Ağustos 2001)
Üç Ciner Haberi ve özelleştirme
Konunun esas düşündürücü yanı, medyanın bor madenlerini hala kedi -fare -*peynir üçlemesi içinde izleme tembelliğini sürdürüyor olmasında..
Işık KANSU (6 Ağustos 2001 Cumhuriyet)
Bor Gerçeği
1998 yılının Haziran ayında Serena firması, Saint Gobain grubuna bağlı Vetrotex Genel Müdürü Antonio Ferrante ve Euromineralli sahibi Gianni Reverberi ile Eti Holding’e ziyarete gelirler. Serena firması, Saint Gobain adına Kestelek ocağına tüm masrafları şirketlerine ait olmak üzere bir konsantrasyon tesisi kurmak ve ocaktan üretilen tüm tüvenan cevheri, yıkamak ve Bandırma kanalıyla İtalya’ya sevk etmek istediklerini..söylerler.
Özelleştirme Yüksek Kurulu (31 Temmuz 2001 AA)

Eti Holding özelleştirme kapsamından çıkarıldı
16 Temmuz tarihli ÖYK kararı ile birlikte Eti Holding eski statüsüne iade edildi.Karar ile Eti Holding bünyesindeki Eti Bor ve Seydişehir Alüminyum da özelleştirme kapsamından çıkarılmış oldu. TOBB (26 Temmuz 2001 Cumhuriyet)

TOBB, özelleştirme kapsamından çıkarılan Eti Holding'in satışı için rapor hazırladı

TOBB Madencilik Sektör Kurulu'nun hazırladığı raporda, Eti Holding'in yerine özel sektörle ortak Türk Boraks şirketi kurulması, bu şirkete devletin bor ruhsatlarının devredilmesi ve şirketin yüzde 50'den fazla hissesinin yerli ve yabancı şirketlere satılması istendi.
15 Aralık 2005 00:34


bizim bu hükümet bu canım altın değerindeki bor madeninide kaptırır hiç merak etmeyin yarın haberlerde okuruz bor madaenlerini işletecek amerikalı iş adamları ülkemize geldi diye
esmeralda

15 Aralık 2005 00:44 Kaptırmasına gerek yok onlar zaten ipotekli. Emperyalistlerin enerji kaynakları tükendiğinde devreye girecek.
jansett

7 Ocak 2006 15:51

Bor madeniyle yakıttan tasarruf
Oto tamircisi Ahmet Tok, sıvılaştırılmış bor madeni, su ve özel kimyasal sıvıdan hazırlanan karışımın, araçlarda yüzde 30-50 yakıt tasarrufu sağladığını iddia etti.
Tok, sıvılaştırılmış bor madeni, sertlik derecesi düşük su ve formülünü gizlediği özel bir kimyasal sıvıdan elde edilen karışımdan oluşan sistemin, içten yanmalı motorlarda kullanıldığını kaydetti. Sistemin, benzin ve LPG sarfiyatını yüzde 30-50 oranında azalttığını iddia eden Tok, şu bilgileri verdi.
''Bor yakıt sistemi, karışımın konulduğu kap, hortum ve ayar vanasından oluşuyor. Karışım, hortum aracılığıyla motorun yanma odasına aktarılıyor. Vana, karışımın katkı oranını ayarlıyor. Sistem, motorun performansını artırıp, harareti düşürüyor. Siboplarda kurum bağlamayı önlüyor ve yağ değişim periyodunu uzatıyor. Çiğ yakıt sorununu da önleyen sistem, egzoz emisyonunu yüzde 30 düşürüyor. Yüzde 30-50 arasında yakıt tasarrufu da sağlayan sistem, motorun ömrünü yüzde 30 uzatıyor.''
Ahmet Tok, patentini aldıkları sistemi kullananların yüzde 95'inin verim aldığını, kalan yüzde 5'inin de yanma odasına giden karışım oranını sistemdeki vanadan iyi ayarlayamadıkları için sistemin avantajını fark edemediğini belirtti. Tok, 160 YTL'ye takılan sistemin, fiyatı 20 YTL olan 5 litrelik karışımı, 3 bin kilometrede tükettiğini savundu.
Kayseri Makine Mühendisler Odası Kayseri Şuba Başkanı Doç. Dr. Mustafa İlbaş da, bor madeninin hidrojenle birleşerek yakıta dönüşebildiğini kaydetti. Belirtilen sistemin, iddia edildiği gibi yakıt tasarrufu sağlayıp, sağlamadığının bilimsel tetkik sonucunda belirlenebileceğini ifade eden İlbaş, ''bor madeninin, motor aksamını temiz tutma özelliği olduğu biliniyor. Bu yönüyle yakıtta tasarruf sağlayabilir'' dedi.
insan55
14 Ocak 2006 21:14 Düzenle Sil
Eğer gelen hükümetler gereken önemi vermezse ;çok değerli olan bor madenimizi de kaybedebiliriz ama ne yazık ki gereken önem verilmiyor.
akarsu
15 Ocak 2006 13:53 Düzenle Sil
Harbi ya bu kadar büyük iddialar ortada iken Enerji Bakanı niye hiç.ir programda bundan bahsetmiyor. Bor konusunda nasıl b ir yol izleniyor, neler yapılıyor, Türkiye nin Bor politikası nedir daha doğrusu Bor Politikası varmıdır.

Bunları Enerji Bakanlığı na bilgi edinme kapsamında mail atarak sorabilirmiyiz. Ne dersiniz....

16 Ocak 2006 23:15

BOR İÇİN GİZLİ ANLAŞMA!
Başbakan Tayyip Erdoğan dünyanın bir ucu Avusturalya’da, bor madenlerini pazarlamış. Avusturalya ile yapılan Türkiye-Avustralya Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması Anlaşması Taslağı’nın 10’uncu maddesi Erdoğan’ın gizli pazarlığını ortaya koyuyor. Maddeye göre ABD sermayeli Rio Tinto’nun kontrolündeki Avusturalyalı madencilik tekeli BHP-Billiton bor madenlerimize sahip olacak.

Rio Tinto ya da US Borax uzun süredir Türkiye’deki bor madenlerinin peşinde. Şirket, Avusturalyalı uzantısı sayesinde bu amacına ulaşmış olacak. Başbakan Erdoğan da Avusturalya’da “Etibank’ın özelleştirileceğine” ilişkin açıklamalar yapmıştı. Avustralyalı maden şirketi BHP-Billiton’un, halen İzmir ili çevresinde çeşitli yatırımları bulunuyor.

BHP-Billiton’un adı ilk olarak Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen tarafından 2005 yılının Haziran ayında yapılan Avustralya gezisinde geçmişti. Tüzmen, 16 Haziran 2005’te, BHP-Billiton Grubu yöneticileriyle görüşmüştü. Tüzmen, BHP-Billiton’un “Türkiye’nin borunun zenginleştirilmesine talip olduğunu, Türkiye’de yatırım yapmak istediğini” söylemişti. Billiton’un bu ilgisinin karşılıksız kalmayacağının sinyalleri de o dönemde verildi. Tüzmen, açıkça bu firmalara destek vereceklerini belirtmiş, madencilik sektörüne yabancı sermayeyi çekmek istediklerini söylemişti. Tüzmen, Dış Ticaret Müsteşarlığı’nın da bu işin takipçisi olacağını açıklamıştı. Tüzmen’in, BHP-Billiton’u, “dünyadaki operasyonlarıyla” Avustralya’nın GSMH’sine katkıda bulunan bir firma olarak tanıtması ise dikkat çekmişti.
15 yıl bağlayıcı
Türkiye-Avustralya Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması Anlaşması’nın 10’uncu maddesi de, Tüzmen’in açıklamalarını doğrular nitelikte. Bu anlaşma taslağı Başbakan Erdoğan Avusturalya’da iken gündeme geldi. Ayrıca Erdoğan’ın bu şirket ile görüştüğü de ileri sürülüyor. Anlaşmanın 10. maddesi şirketin dünya bor rezervlerinin yüzde 70’ine sahip Türkiye’nin borlarını işletmek istediğini içeriyor. Madde “Avusturalya’nın anlaşmayı imzalamasının nedenleri” arasında yer alıyor. 15 yıllık süreci kapsayan anlaşmada, Avustralyalı şirketlere çeşitli imtiyazlar sağlanacağı belirtiliyor.

Geceyarısı operasyonu
Maden Mühendisleri Odası Başkanı Mehmet Torun, BHP-Billiton’un isteklerini yerine getirilmesi için 2840 sayılı Bor Tuzları, Trona ve Asfaltit Madenleri ile Nükleer Enerji Hammaddelerinin İşletilmesini, Linyit ve Demir Sahalarının Bazılarının İadesini düzenleyen Kanun’un ve 3213 sayılı Maden Kanunu’nunda değişiklik gerektirdiğini ifade etti. Torun, hükümetin böyle bir çalışmaya başlamasını da olası gördüklerini dile getirdi. Torun, “Böyle bir girişime şiddetle karşı çıkacağımızı ve mücadele edeceğimizi şimdiden duyuruyoruz” diye konuştu. Tüm madenler önemli iken, bor madeninin gelecek açısından daha önemli olduğuna belirten Torun, ABD’de bordan enerji üretilmesine yönelik çalışmalar yapıldığına dikkat çekti. “Etibank’ın özerkleştirileceği” yönündeki söylemlerin de ucunun açık olduğunu, tam tanımı yapılmadan nasıl işleyeceğinin belirtilmemesinin, tehlikeye işaret ettiğini söyleyen Torun, “Her an bir gece yarısı operasyonuyla böyle bir tasarı gerçekleşebilir” dedi.

--------------------------------------------------------------------------------
İşte 10’uncu MADDE!


Anlaşmanın, “Avustralya Hükümeti’nin anlaşmayı imzalamasının nedenleri” başlıklı bölümünde yer alan 10’uncu maddede şöyle deniliyor: “BHP-Billiton’un, Türkiye’de potansiyel bir yatırımcı olup, dünya rezervlerinin yüzde 70’ini elinde bulunduran Türkiye’nin bor madenlerinin işletilmesi ve pazarlanması konusunda uzun dönemli planları bulunmaktadır. White Mining Şirketi de Türkiye’deki kömür madenciliği projeleri ile ilgilenmektedir. Türkiye’deki yeni maden kanunu ve yabancı yatırım kanunu Türkiye’yi Avustralyalı yatırımcılar için daha çekici bir hale getirmiştir”.
--------------------------------------------------------------------------------

BHP-BİLLİTON VE RİO TİNTO İLİŞKİSİ
Tüzmen’in “dünyadaki operasyonları”na dikkat çektiği BHP-Billiton, 90 milyar dolarlık mal varlığına sahip. İnşaat ve petrol gibi enerji alanlarında da dünya devlerinden olan firmanın, yıllık 25 milyar dolar cirosu ve 5 milyar dolar kârı var. Billiton’un Türkiye’nin çeşitli yerlerinde madencilik yapmak isteyen Rio Tinto isimli firma ile ilişkili olduğuna dair iddialar var.
ABD sermayeli Rothschild Ailesi’nin Rio Tinto isimli firması tek başına dünya maden üretiminde yüzde 12.5’lik (27 milyar dolarlık) pay ile birinci sırada yer alıyor. İkinci sırada yüzde 11’lik pay ile yine İngiltere merkezli Anglo American Corp. (AAC), üçüncü sırada yüzde 8’lik pay ile BHP Billiton geliyor. Bu rakamlar, Türkiye’nin maden üretiminin payının 10 katı civarında seyrediyor. BHP Billiton firmasının, çeşitli alım-satım anlaşmaları yaptığı, kanıtlanmış petrol ve doğalgaz skandalları nedeniyle ödediği tazminatlarla da tanınan dünyanın üçüncü büyük petrol şirketi Royal Deutch Shell’e ait olduğu iddia ediliyor. Bunu takip eden bir başka iddia ise Shell’in Rothschild Ailesi’nin kontrolünde olduğu. Ayrıca, Rothschild Ailesi’nin, Oppenheimer Ailesi’ne ait AAC’de de, yüzde 34’ü AAC’ye ait olan De Beers aracılığıyla ortaklığı bulunduğu belirtiliyor.
--------------------------------------------------------------------------------
RİO TİNTO’NUN BOR İLGİSİ
1865 yılında bir Fransız firmasına devredildikten sonra yabancı sermaye arasında el değiştiren bor madenleri, 1968 yılında Etibank’a devredildiğinden beri devletin tekelinde. Rio Tinto’nun Türkiye rezervleriyle bağlantısı ise 1889 yılına dayanıyor. Her türlü imtiyazdan yararlanarak Etibank’a devre kadar bor madenlerini elinde tutan, o zamanki adı ile Borax Consolidated LTD ile bugünkü Rio Tinto gruba dahil olan US Borax aynı şirket. Son yıllarda bora ilişkin tüm yasal düzenlemelerin ve tartışmaların içinde de Rio Tinto’nun adının geçtiği biliniyor. Türkiye bor madenleri açısından en büyük tehlikenin ise Eti Bor AŞ’nin halka açılması olacağı belirtiliyor. ABD’deki ana bor yatağında 130 yıldır işletilen rezervler tükenmek üzere olan Rio Tinto’nun, böyle bir düzenleme ile bor madenlerini kolayca yönetebileceği ifade ediliyor. (Evrensel 16.01.2006)
--------------------------------------------------------------------------------

PETROL YERİNE GEÇEBİLİR

Bilim adamları tarafından “21. yüzyılın petrolü” olarak tanımladığı, uzay teknolojisinden, bilişim sektörüne, nükleer teknolojiden savaş sanayiine kadar pek çok alanın vazgeçilmez hammaddesi olan borun işlenmesi ile ortalama olarak bugün elde edilenin 150 katı gelir kazanılabilecek. Borun otomotiv sektöründe petrol yerine enerji olarak kullanılması halinde Antalya-Ankara arasında bir otomobilin yaklaşık 2 kg bor ile (tahmini 2 YTL) gidiş dönüş yapabileceği söyleniyor.
jansett
17 Ocak 2006 13:13 Düzenle Sil
Bana RTE nin pazarlamadığı bir şey söyleyin!
intelligent.tr
21 Ocak 2006 17:48
volky-
24 Ocak 2006 02:33
dünyada bu madene sahip ülkelerden 2.siyiz.lakin BOR Madenini çıkartamıyoruz(masraflı olduğu içn)
işleyemiyoruz ( '' )
ama elin amerikalısına çıkartdırıyoruz,işletiyoruz ,bi güzel dolar karşılığı işlenmiş kendi madenimizi satın alıyoruz.
nihal_
30 Ocak 2006 10:45 Rusya doğalgazı nasıl kullanıyorsa biz de Bor’u öyle kullanalım... 29.01.20
Röportaj: İslam Arslan


E-mail : arslanislam@gmail.com

Bor Türkiye için neden önemli?
Bor madenleri dünyada birkaç ülkede bulunmaktadır. Bor madenleri ticari olarak üçe ayrılmaktadır. Kolemanit (kalsiyum boratlar) madeninin neredeyse tamamı sadece ülkemizde bulunmaktadır. Çok az bir kolemanit ABD’de var, lakin yeraltı işletmeciliği ile çıkarılması gerektiğinden bizim kolemanitlerle rekabet etmesi mümkün değil. Tinkal, (sodyum boratlar) büyük oranda iki ülkede bulunmaktadır. Türkiye ve Amerika’da. ABD tinkali (bu maden de aslında kernit adlı başka bir bor türünden elde edilerek ticari hale getiriliyor) 125 yıldır işletiliyor ve madenden ürün eldesi artık çok pahalı almaya başladı. Başka anlatımla 1 ton bor elde edebilmek için 28 – 30 ton toprak örtüsü kaldırmak gerekiyor. Bizde ise bu 1/3 – 1/6 arasında değişiyor.

125 yıldır işletilen ABD tinkalinde rezervlerde oldukça azalmış durumda. Bu madende de Türkiye çok kısa bir süre sonra (10-15 yıl) rakipsiz kalacak. Son yıllarda Çin’in kalkınma hızının artması bor madenlerine olan dış talebini de artırdı ve bildiğim kadarıyla son yıllarda Çin’e Türkiye’den her türlü bor ürünleri ihraç edilmeye başlandı. Dolayısıyla dünyada tartışmasız şekilde net bir rezerv üstünlüğü sağladığımız ikinci bir madenimiz yoktur. Diğer yandan bor madenleri “Sanayinin Tuzu” olarak adlandırılmaktadır. 4.000’e yakın üründe hammadde olarak kullanılmakta ve bunların önemli bir kısmında da ikamesiz özelliğe sahip bulunmaktadır. Son yıllarda alternatif enerji arayışlarında hidrojen enerjisinin kullanım sürecinde önemli bir rol oynayacağının anlaşılması bu madeni daha da önemli hale getirmiştir.

Bor pazarında dev firmalar var

Borla kim ilgileniyor?

Bor madenleri ile rakip Rio Tinto/US Boraks başta olmak üzere pek çok büyük firma ilgilenmektedir. US Boraks’ın bor madenlerine doğrudan talip olması mümkün değildir. Dünya ölçeğinde büyük bir tekel oluşturulmasına rekabet yasaları ve konjonktür müsaade etmemektedir.
Bunun nedenle, Rio Tinto eski çalışanlarına İngiltere’de kurdurduğu bir şirket kanalıyla Kazakistan’daki İnderbor bor madenlerini ele geçirmiştir. Şu günlerde Kosova’daki küçük bir bor rezervini benzer bir metod ile kontrol altına almak için görüşmeler yapmaktadır. Türk borları için ise US Boraks/Rio Tinto’nun bilgisi dâhilinde büyük firmaların bor madenleri ile ilgilenmesi beklenilmektedir.
Nitekim Dış Ticaretten Sorumlu Devlet Bakanı Kürşat Tüzmen, BHP Billiton isimli firmanın bor madenleri ile ilgilendiğini kendilerinin de buna sıcak baktıkları yönünde açıklamaları olduğu bilinmektedir. BHP Billiton ilginç bir firma. Rio Tinto gibi Avustralya – İngiltere merkezlidir. Şu anda dünyanın en büyük madencilik firması durumundadır. Yıllık cirosu yaklaşık 25 milyar dolardır. 2004 kârı da yaklaşık 6 milyar dolardır.

Aynı zamanda hakkında pek çok şikâyetler ve yolsuzluklara karıştığı iddiaları eksik olmayan bir firma. Dünya’nın pek çok yerinde madencilik yapmaktadır. Rio Tinto ile ortaklıkları olduğu gibi birçok organizasyonda da birliktelikleri mevcuttur. Bildiğim kadarıyla bor konusuyla bu güne kadar ilgili değillerdi. Bor konusunda herhangi bir teknolojileri ve bilgileri olmadığı da bilinmektedir. Burada asıl ilginç olan, BHP Billiton – Shell bağlantısı. BHP ve Billiton birleşmeden önce Billiton, Shell’in madencilik grubu ile birleşmiştir. Hidrojen enerjisinin giderek bor bazlı bataryalara yönelmesi ve BHP Billiton firmasının bor ile ilgilenmeye başlaması aynı zaman dilimine denk gelmektedir.

Özelleştirmenin alt yapısı hazırlanıyor
Türkiye’deki neptünyum, toryum ve bor madenleri konusunda ortaya çok ciddi oranlar ve rakamlar çıkıyor. Bu rakamlar ne derece doğru? Bu madenlerin elimizdeki rezervleriyle mevcut toplam borcumuzun binlerce kez ödenebileceği belirtiliyor? Bu doğru mu?

Bor’un önem ve değeri açıkça ortada, fakat diğer ikisi için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Ülkemizde önemli bir varlığının olduğu bilinmektedir.

Toryum ruhsatları bor madenini işletmekle görevli Eti Maden’indir.

Toryum’da ikinci kuşak, temiz (radyasyonsuz) nükleer enerjinin hammaddesi olarak görülmektedir. Fakat şu anda ticari olarak işletilmemektedir. Bilimsel araştırma seviyesindedir ve gelecekte önemli bir enerji kaynağı olması kuvvetle muhtemeldir. Neptünyum konusunun spekülatif bir konu olduğunu düşünüyorum.

Maden sahalarını ya da madenleri ham cevher olarak satarak, borç ödense ve kalkınılabilseydi, dünyanın en zengin ülkeleri Afrika ve Güney Amerika ve ülkeleri olurdu. Bor madenleri dünyanın yüzyıllarca ihtiyacını karşılayacak miktardadır. Fakat rezerv miktarı çarpı fiyat = değer formülü madenlerde geçerli değildir. Hiçbir firma trilyon dolarları madenlere bağlayamaz. Bu şekilde madenlerimizi satalım borçlarımızdan kurtulalım mantığı ile bir takım yalan yanlış bilgilerle özelleştirmenin alt yapısı hazırlanmaya çalışılmaktadır.

Abartılı değerlendirmelerle doğru bilgilerden yanlış sonuçlar elde edilmek istenmektedir.
Önemli olan sat-kurtul mantığı değil, bu madenlere dayalı sanayilerin geliştirilmesi ve çalışmak, çalışmak, çalışmaktır. Allah vergisi madenleri mirasyedi gibi satıp, harcayarak kalkınmak mümkün değildir.

Pazar ağı oluşturulmazsa Eti Maden yutulacak

Etibank’ın dünyadaki rakipleri aynı zamanda müşterisi konumunda… Önümüzdeki günlerde Eti Maden’in maden konusundaki faaliyetleri ile ilgili ne gibi düzenlemeler yapılabilir, neler olabilir?
Dünya’da bor konusunda iki kuruluş var Eti Maden ve US Boraks. Bildiğim kadarıyla US Boraks kendi ürünlerini kendisi pazarlıyor. 125 yıldır bu sektörde faaliyet gösteriyor. US Boraks’ın pazarlama sistemi ana kuruluşu Rio Tinto’nun da dışında. Bu da bor madenlerine verdikleri önemi gösteriyor.
Eti Maden ise kısmen Avrupa’ya ve Baltık ülkelerine kendi firmaları ile pazarlama yapıyor. Son yıllarda ABD ve Rusya’ya satışlara yönelik firmalar kurduğu bilinmektedir. Uzakdoğu pazarlama ayağı ise halen bahsettiğiniz türden aracılar eliyle yapılıyor. US Boraks’ın pazarlama faaliyetleri oldukça başarılı. Bunun sebebi de pazarlama sistemlerinin yaygınlığıdır. Bor rezervlerimiz dünya ihtiyacını yüzyıllarca karşılayacak büyüklüktedir. Teknolojik gelişmeler daha çok bor madeni tüketileceğini göstermektedir.

Bu bağlamda Eti Maden’in tüm dünyaya yayılmış, etkin bir pazarlama ağı oluşturması gerekmektedir. Aksi takdirde, bu değerli madenler için yabancı madencilik firmalarının büyük bir iştahla saldırması ve Eti Madeni yutması kaçınılmaz olacaktır. Ülkeler artık sadece askeri yöntemlerle sömürülmüyor. Uluslar arası firmalar denilen ve sürekli olarak büyüyen yapılar eliyle sömürülmektedirler. Madenlerin “insanlığın ortak malı” olarak ilan ettirip peşinden serbest ekonomik düzen, gümrük birlikleri, teşvikler vs. şeklinde söylemlerle, kendi ülkenizde, firmasının isminin başına da genellikle TÜRK (diğer ülkelerde o ülkelerin hassas olduğu kelimeleri) kelimesini yerleştirerek sömürmektedirler.

Bor kimyasallarında daha iyi bir yere gelmeliyiz
Bor, Toryum ve Neptünyum’u Türkiye’de işleyebilecek teknoloji mi yok yoksa bu teknolojiyi kullanabilecek beyinler mi yetişmedi?

Bor teknolojisinde ülkemiz oldukça iyi bir durumdadır. Bu teknolojiyi de kendisi yeniden üretmiştir. Şöyle ki yabancılara bedeli karşılığı kurdurulan tesisler ya çalışmamış ya da çok düşük kapasitelerde kalmıştır. Bu sektörde teknoloji alabileceğiniz başka bir firma yoktur.
Türk mühendislerinin gayretleri ile pek çok makine ekipman değiştirilerek veya yeniden dizayn edilerek verimli çalışır hale getirilmiştir. Şu anda tesisler bildiğim kadarıyla tam kapasite ile çalışmaktadır. Daha da önemlisi, önceki yıllarda ısrarla vurguladığımız rafine ürünlere geçişin % 90 oranında sağlanmasıdır.
Katma değeri daha yüksek olan rafine ürünlere yönelinmesi, Eti Maden’i, ham cevher üretip satan bir madencilik kuruluşu olmaktan çıkarıp kimya tesisine dönüştürmüştür. Rafine ürünlere yönelinmesi ile 180 – 190 milyon dolar civarında olan ihracat 300 milyon dolar mertebesine çıkmıştır. Bu yeterli mi? Bence bu da yeterli değil. Türkiye bor kimyasallarında daha iyi bir yere gelmelidir. Toryum yukarıda da bahsettiğim gibi şimdilik ciddi projeler kapsamındadır ve nükleer enerji politikaları ile ilgilidir. Türkiye öncelikle nükleer enerjiye sahip olmalıdır ki toryum gündeme gelebilsin.

Bor ve toryum stratejik madenlerdir
Bu madenlere ‘stratejik madenler’ deniyor. Bu konudaki görüşleriniz nelerdir?

Bor ve toryum madenleri stratejik madenlerdir. Bu sadece rezervlerinin piyasayı tam kontrol edecek oranlarda ülkemizde olmasından kaynaklanmıyor. Stratejik maden olmasının başka sebepleri de var. Bu maden sanayinin birçok alanında kullanılıyor ve alternatifi yok. Birçok ürünün bu maden olmadan üretilmesi mümkün değildir. Bugün Avrupa bor madenlerine bağımlılığı azaltmak için ciddi çalışmalar yürütüyor, önemli miktarda paralar harcıyor. Bunun sebebi yakın bir gelecekte ‘Bora bağımlılık = Türkiye’ye bağımlılık’ olacak olmasıdır. Rusya’nın halen yaşanan Ukrayna örneğinde de olduğu gibi doğalgaz politikalarını hatırlarsak. Avrupa’nın Türkiye’ye bakışını göstermesi bakımından bor madenlerine karşı aldığı tavır ilginç bir göstergedir. Bor madenlerinin alternatif enerji kaynaklarında önemli bir ürün olarak ön plana çıkması stratejik olma özelliğini pekiştirmektedir. Hidrojen enerjisinde kullanılan bilgi teknoloji ve bor dışındaki diğer ürünler pek çok kaynaktan temin edilebilirken borun sadece Türkiye’den temin edilebilecek olması bor madenlerini stratejik olmasının da ötesine taşıyacaktır.
Binbir güçlükle kurduğumuz tesisler kapatıldı

Bu madenler özelleştirmenin kurbanı olacak deniyor. Sizce özelleştirmeden başka çözüm yok mudur? Ne yapılmalıdır?

Bor madenleri 2001 yılında özelleştirmeye hazırlanmak için Özelleştirme İdaresine devredilmişti.

Bu konuda DENETDE olarak bizim de katkımızla kamuoyunun haklı ve yoğun baskıları sonucunda bu yanlıştan dönüldü. Ancak bu dönüş samimi bir dönüş olmadığı için bor madenlerine yönelik stratejik görüş ve planlar oluşturulmadı.

Örneğin hükümet programına, acil eylem planına almasına rağmen Eti Maden’in özerkleştirilmesi yönünde adım atmadı. Yüzlerce yıl dünyanın temel bir ihtiyacını sağlayacağı tek kaynağı kontrol eden bir firmanın bu şekilde elinin kolunun bağlı bırakılması doğru değildir. Hükümet bürokrasi ile mücadele ettiğini her fırsatta açıklamakta, pek çok olumsuzluğu bürokrasiye yüklemektedir.

Eti Maden gibi yatırımcı kuruluşların gelişmesini sağlayacak tedbirleri almakta ise hiç de istekli davranmamaktadır.

Küçük bir tesis yatırımının bile bürokrasi sebebiyle en az 4 yıl sürdüğü düşünülürse ve bürokrasinin bu hükümet döneminde daha da artırıldığı hatırlanırsa hükümetin bor madenleri ile ilgili görüşünün daha çok özelleştirmeye yönelik olduğu ifade edilebilir.
Özelleştirme madencilikte hiçbir tesis için çare olmamıştır.
Bakır, Çinko-Kurşun, Ferrokrom tesislerinde yapılan özelleştirmeler sonucunda bu madenlerde ham cevher satışına geri dönülmüş, bin bir güçlükle kurulan metalürji tesisleri –hem de fiyatların oldukça yüksek olduğu bir dönemde- kapatılmıştır. Yakın zamanda özelleştirilen alüminyumu da benzer bir akıbet beklemektedir.
Politika belirlenmezse tehdide dönüşür

Hükümetin; acil eylem planında ve hükümet programında bahsettiği gibi, Eti Maden’i, hızlı karar üretecek, uluslar arası pazarda daha etkin olmasını sağlayacak şekilde özerkleştirmesi gerekmektedir. Özerkleştirme yapılırken etkin bir denetim yapısının oluşturulması da gerekmektedir. Bu stratejik madene özel bir yaklaşım kaçınılmazdır.

Sonuç olarak Topraklarımızda çıkan bu stratejik madenler bizim için çok büyük bir fırsat olacakken ulusal politikalar belirlenmez ve takip edilmez ise tehdide de dönüşebileceği unutulmamalıdır.
Kamu Yönetim Reformu, ‘Denetim’i kaldıracak
Bu dönemde özelleştirme çok ciddi bir şekilde yapılıyor. Dolayısıyla pek çok konuda olduğu gibi madenlerimiz konusunda da AKP Hükümeti teslimiyetçi tavrını sürdürüyor. Size göre çare nedir?

Elbette, Cumhuriyetin ilk yıllarındaki politikalar neyse bugün de öyle olmalı. Her şey millileşmeli. Milli ekonomi, milli sanayi (Burada millileştirmenin devletleştirme ile eş anlamlı olmadığını belirtmek isterim)… Bakın burada dikkat edilmesi gereken bir şey var.

Türkiye’de denetim sistemi milli karakterli, ulusal karakterli olduğu için hedef oluyor. Teftiş kurullarını kapatmak gibi önerilerin sebebi bu. Teftiş ve denetim kurulları milli hafıza niteliğindedir. Bu hafızayı yok etmeden yeni bir şeyleri kurulamayacağı, devletin ve milletin aleyhine işler yürütülemeyeceği için.
Bu kurullar direnç noktalarıdır.
Bir ülkenin dış tehdide karşı savunma birimi nasıl silahlı kuvvetleri ise iç tehditlere karşı emniyet güçleri ise, bürokrasideki, idaredeki savunma gücü de teftiş ve denetim kurullarıdır. Denetimin kriterleri nedir? Anayasa, yasalar, tüzükler ve yönetmeliklerdir. Dolayısıyla ülkede anayasaya, yasalara ve devlet yapısına aykırı uygulamalar ve getirilmek istenen bir takım değişiklikler bu mekanizma tarafından engelleneceği için, teftiş ve denetim kurulları kaldırtılmak ve kaldırılmak istenmektedir.

Küresel sermaye, hakimiyetini pekiştirmek milli yasalardan bağışık olmak isteklerini yerine getirecek bürokratların çekincelerini ve hesap sorulmasını, yargıya sağlam delillerle intikalini önleyerek takipsiz kalmalarını, bu bürokratların kendi lehlerine daha rahat çalışmalarını temin etmek ve tamamen devletin kontrolü dışında kalmak amacındadır. Yani Türkiye tarlasında da hasadı sorunsuz yapmayı amaçlıyor. Teftişi ve denetimi de bu tarlanın dikeni olarak görüyorlar. Onlara göre de dikenlerin temizlenmesi temizlettirilmesi lazım. Kamu Yönetim Reformu kapsamındaki yapılmaya çalışılanlar kısaca bu şekilde özetlenebilir.
insan55

19 Şubat 2006 11:51
ARKADAŞLAR SON GÜNLERDE ETİ MADEN İŞLETMELERİNİN ÖZERK STATÜYE GEÇİRİLMESİ SIKÇA KONUŞULUR OLDU.

ZATEN DPT NİN YAYINLADIĞI FAALİYET RAPORUNDADA 2006-2007 YILLARI ARASINDA ETİ MADEN İŞLETMELERİNİN ÖZERK STATÜYE KAVUŞTURULACAĞI BELİRTİLİYOR.

ÖZERKLEŞMENİN SONRASININ NE OLACAĞI DİĞER KURUMLARDA GÖRÜLDÜ.
EPİKROS
19 Şubat 2006 12:03
"Bor" umuzu kaptırmayalım ki bazıları topraklarımızda BORULARINI ÖTTÜREMESİNLER..
mmusaa
19 Şubat 2006 12:34
bor türkiyenin geleceği...asla yabancılara veya onların taşeronluğunu yapacak hainlere verilemez......verenler bunun bedelini öder.......su akar türk bakar sözünden sınra.....şimdi de bor çıkar türk..kaçar(!)sözü söylenmesin.......aman dikkatt.

http://forum.memurlar.net/topic.aspx?id=64260

Sunday, April 11, 2010

DOST ACI SÖYLER
Sanatçı Yılmaz Erdoğan son dönemlerde televizyon ekranlarında sıkça görülüyor.
Siyasal meseleler üzerinde konuşmaktan çekinmiyor. İyi de yapıyor. Sanatçı ülkesinin meselelerine duyarlı olmalıdır. Yalnız bazı siyasal kavramlar konusunda Yılmaz Erdoğan’ın kafası karışık görünüyor. Karışıklık sadece ona ait değil. Bir “alerjik” durum var kimi Kürt aydınında…Kimsenin akıl hocalığına soyunacak değilim.Düşünmenin öğrenilebildiğini bildiği için yazıyorum.Yılmaz Erdoğan “özgürlük” tanımını yanlış kullanmaktadır.

Yalnız değildir; çoğu “solcu” aynı hataya düşmektedir.
Solculuğu bilmemektedirler!
Yok hayır, Marksist terminolojiye sarılıp, özgürlük tanımı yapacak değilim.
İkna etmek için hemfikir olacağımız bir kaynağa başvuracağım; Türk Dil Kurumu sözlüğündeki “özgürlük” tanımını aktaracağım:

1)Herhangi bir kısıtlamaya, zorlamaya bağlı olmaksızın düşünme veya davranma, herhangi bir şarta bağlı olmama durumu; serbesti.

2)Her türlü dış etkiden bağımsız olarak insanın kendi iradesine, kendi düşüncesine dayanarak karar vermesi durumu; hürriyet.
Bu tanıma göre bir sonuca varmak gerekirse; bir toprak ağasının kölesi, ya da bir şeyhin müridi özgür olamaz.Yani siz istediğiniz kadar Kürt açılımı yapın, istediğiniz kadar Anayasa’yı değiştirin; bu ekonomik ve toplumsal feodal yapıyı kırmadığınız sürece özgürleşmeyi sağlayamazsınız.Bunu ben demiyorum;
Türk Dil Kurumu’nun “özgürlük” maddesi söylüyor!
İsterseniz konuyu biraz daha açalım…"Politik körlük"Birkaç gündür, Yılmaz Erdoğan gibi bazı Kürt aydınlarının, Kürt açılımı ve Anayasa değişikliğini nasıl bu kadar basite indirgeyip bir “özgürleşme” meselesi haline getirdiklerini şaşırarak seyrediyorum.

Buna hemen “politik körlük” demek istemiyorum. Yılmaz Erdoğan'ı önemsiyorum.Ama şurası da bir gerçek ki; ülkemizde ideolojik saf; teorik bilgiyle/bilinçle değil, duyguyla belirlenmektedir. Yani içgüdüseldir.Siyasal pozisyon belirlemede kültürel kimlikler hayli etkin rol oynamaktadır!Oysa bilimsel düşünmek, kavramlarla düşünmektir.Devam edeyim...Kendini hala “solcu” olarak tanımlayan kimi Kürtlerin, Kemalist Devrim olgusuna çarpık/ şaşı baktığı sır değil.Önyargılıdırlar.Oysa anlamak için teori gerekir. Meselelerin teorik çerçevesini çizemedikleri için, her esen rüzgardan etkilenmekte ve bunun sonucu hep savrulmaktadırlar.Kafaları karışıktır:Kendilerini kandırmasınlar. Kemalist Devrime karşı çıkıp, mevcut Kürt Açılımı’ndan ya da Anayasa değişikliğinden yana olmanın solculukla hiçbir ilgisi olamaz. Nasıl mı?Alerjinin sebebiKimi Dincilerin…Kimi Liberallerin…Ve kimi Kürtlerin…Bugünkü sorunların temeli olarak gördükleri Kemalist Devrim nedir?Kemalist Devrim, sırtını emperyalizme dayamış ortaçağ kurum ve ilişkilerine son vermeyi hedeflemiş bir burjuva devrimidir.
Başta Fransız İhtilali olmak üzere, her burjuva demokratik devriminin hedefinde nasıl feodalizm ve feodalizmin en büyük dayanağı bağnaz dincilik varsa, Kemalist Devrim’in hedefinde de bunlar vardır.Yani toprak ağalığına ve din şeyhlerine karşı çıkan anlayış salt Kemalist Devrim’in niteliği değildir.Fransız Devrimi, Amerikan Devrimi, Meksika Devrimi ya da benzerlerinin Kemalist Devrim’den pek farkı yoktur.

Bu devrimler, özgürlük ve bağımsızlığın ancak ortaçağ karanlığının yıkılmasıyla kazanılacağını savuna gelir. Feodalizmi tüm gerici kurumlarıyla birlikte yıkmadan bağımsızlığın ve özgürleşmenin olamayacağını bilir.Bu olgular ortadayken, Kürt Açılımı ve Anayasa değişikliğini, Cumhuriyet’in devrimci kazanımı olarak görebilir miyiz?

Yoksa bunlar karanlık ortaçağ feodalizmin zaferi midir?Devam edelim...Çatışmanın nedeni

Mustafa Kemal 1925’te dedi ki:“Ey millet, biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ve meczuplar memleketi olamaz." Kemalist Devrim’in felsefesidir bu sözler.

Tekke ve zaviyeleri kapatan bu aydınlanmacı hareket, aynı yıl, yani 1925’de 442 sayılı Köy Kanunu çıkardı.
Bu, eşraf ve ağaların iktidarına son verip köylüleri esaretten kurtaran toprak reformunun ilk yasasıydı.Aynı zamanda bu kanunla köylü kadına, köy seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanıyarak onun özgürleşmesi yolunda da önemli bir adım atıldı.

Ve işte bu nedenle o yıl…

Devrimciler ile gericiler arasında hesaplaşma kaçınılmaz oldu:
Derebeylik düzeninin devam etmesini isteyen Şeyh Said İngiliz desteğini de arkasına alarak ayaklandı.Kürt olduğu için değil, gerici olduğu için ayaklandı.

230 köye hükmeden, bu topraklardan geçenlerden ‘ayak bastı” parası alan, yani Şeyh Sait gibi “devlet içinde devlet” olan Seyid Rıza da ayaklandı.

Alevi olduğu için değil, gerici olduğu için ayaklandı.

Diğer türlü düşünmek paradokstur: Bugün ya Kemalist Devrim’in safında olursunuz ya da Şeyh Saidlerin, Seyit Rızaların…Bugün etnik-mistik aidiyetle Şeyh Saidlere, Seyit Rızalara kutsiyet vererek Kürtleri de, Alevileri de özgürleştiremezsiniz. Kimseyi kandırmayın.Toprak ağasını parti başkanı yaparak; Cem evlerinde ibadet hakkı alarak ne Kürt’ü ne de Alevi’yi özgürleştirebilirsiniz. Bu olsa olsa feodalizmin başarısı olur.
Yoksul köylü unutuldu

Şunu da belirtmeliyim: Meselenin bir başka yönü daha var ve hep bunu ileri sürüyorlar.Evet, her devrimde olduğu gibi şiddetin biricik çözüm olduğunu düşünen devrimci kadrolar var oldu.

Her devrimde olduğu gibi şiddet kullanımında acı olaylar yaşandı.
Masumlar da öldü.
Ocaklar da söndü.
Kuşkusuz bu acı hal, devrimci öncülerde de umut kırıklığı yarattı; ve Kemalist Devrim başarılı olamadı.
Doğu’da, ne istenilen şekilde toprak reformu yapabildi, ne de laikliğin kökleşmesini sağlayabildi.

Bunun temel nedeni, 13 gerici isyanın bastırılması sırasında Halk Partisi içindeki şiddet yanlılarının güçlü hale gelmeleridir.

Ve bu kadrolar sürekli isyanlar nedeniyle Kürt köylülerine güvenemediler. Ağalara, şeyhlere karşı yoksul köylülerle işbirliği yapamadılar.

Hani bugün deniyor ya “Atatürk diktatördü her istediğini mecliste yaptırıyordu!” Oysa Atatürk, ne 1925’deki Köy Kanunu’yla, ne de 1934’deki İskan Kanunu’yla, toprak reformunu istediği şekliyle meclisten geçirebildi.

İskan Kanunu TBMM’de tam iki yıl bekletildi.

Mustafa Kemal arzuladığı toprak reformunu yapamadan vefat etti.

Kemalist Devrim tamamlanamadı

Diğer yanda bugün…Adına istediğiniz açılım adını verin.Ya da Anayasa istediğiniz değişikliklerle kabul edilsin.

Yoksul köylünün sorunu yoktur bu değişimlerin, açılımların içeriğinde.

Ağaların, şeyhlerin elinden yoksul köylüleri kurtaracak, onları özgürleştirecek bir çözüm sunulmamaktadır.

Bu ağalık rejimi Kürt kadınını da berdele mahkum etmektedir.Kürt aydını bunu analiz edememektedir. Açılımı, değişimi "özgürlük" sanmaktadır.

Çünkü, Kemalist Devrim’in niteliğini ve felsefesini anlamaktan uzaklaşmıştır.
Kemalist Devrim’in önce dondurulduğunu, sonra totalitarizmin askeri darbeleriyle şekilciliğe indirgenerek gericileştirildiğini görmek istememektedir.

Toptan reddetme kolaycılığına kaçmaktadır.

Oysa bugün; özgürlük, eşitlik ve kardeşliği kuracak tarihimizdeki yegane proje 1920’lerin Kemalist Devrim projesidir.

Bugün bunun dışındaki çözümler emperyalizm ile feodal beylerin işbirliği halinde sundukları gerici projeleridir.

Toprak ağaları ve dinci şeyhlerin feodal iktidarını hedef almayan Kürt Açılımı ya da Anayasa değişiklikleri özgürleşme sağlayamaz. Feodalizmin olduğu yerde özgürleşme olmaz.Teorisiz kafa karışıklığıyla, yanlış yapılan “özgürlük” tanımlarıyla, ancak feodal ortaçağ gericiliğinin kuklası olunur.Ne solcu kalınabilir ne de sanatçı olunabilir.

Dost acı söyler...
Soner YalçınOdatv.com

http://www.odatv.com/n.php?n=dost-aci-soyler-0904101200

Wednesday, April 7, 2010

Bor`dan yüzde 100 motor yağı katkısı üretti

Anadolu Üniversitesi`nden Prof. Dr. Nuran Ay, yaklaşık 10 yıl bor minerallerinden bornitrür üzerinde laboratuvarda çalışarak yüzde 100 yerli motor yağı katkı maddesi üretti.

Anadolu Üniversitesi() Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi Malzeme Bilimi ve Mühendisliği öğretim üyesi Prof. Dr. Nuran Ay, yaklaşık 10 yıl bor minerallerinden bornitrür üzerinde laboratuvarda çalışarak yüzde 100 yerli motor yağı katkı maddesi üretti.
Prof. Dr. Ay, AA muhabirine, ABD`nin uzaydan yaptığı tespitlere göre, dünya bor rezervlerinin yüzde 95`inin Türkiye`de bulunduğunu belirterek, ülkenin, tüketimi dikkate alındığında tek başına dünya bor madeni ihtiyacını 500 yıl karşılayabilecek rezervlere sahip olduğu kaydetti.
Borla ilgili 10 yıllık laboratuvar deneyimlerini sanayiye aktarmayı hedeflediğinden bu yönde girişimde bulunduğunu ifade eden Prof. Dr. Ay, şöyle konuştu:
``2006`da AÜ`nün izniyle Eskişehir Teknoloji Geliştirme Bölgesinde Bortek adlı şirketi kurdum. Bu şirketle laboratuvar deneyimlerimi sanayiye aktardım. Motor yağı katkı maddesi olan ve Boron Max adlı ürünümüz, yerli ham maddelerle, yerli çalışanlarla ve yerli makinelerle üretiliyor. Teknoloji için gereken bütün makineleri biz oluşturduk. Deneyler sonunda elde ettiğimiz bornitrür, 900 santigrat dereceye kadar bile ısıtıldığında herhangi bir kimyasal değişime uğramıyor. Kendine has özellikleriyle motorlarda yağlayıcı olarak kullanılabiliyor. Hiçbir bileşik oluşturmadan, reaksiyona girmeden kullanılabiliyor. Bu özelliğiyle sürtünmeyi ve enerji kaybını en aza indiriyor.``
YÜZDE 20`YE VARAN YAKIT TASARRUFU
Prof. Dr. Ay, katkı maddesini öncelikle kendi araçlarında kullandıklarını belirterek, daha sonra ürünün sürtünme kat sayısının ne aşamada olduğunu öğrenmek için İstanbul Teknik Üniversitesi`nde (İTÜ) test ettirdiklerini bildirdi.
Söz konusu değerlendirme sonucunda bornitrürün motordaki sürtünme kat sayısını yüzde 14 azalttığını belirlediğini anlatan Prof. Dr. Ay, şöyle devam etti:
``Boron Max`ı Orta Doğu Teknik Üniversitesi`nde (ODTÜ) sıfır bir otomobil motoru üzerinden denedik. Orada yapılan denemelerde de yağ katkısının yakıtta yüzde 20`ye varan tasarruf sağladığını belirledik. Ürünü farklı sektörlerde kullanılması için piyasaya sürdük. Ürünü motor yağına ilave ettiğinizde yakıt tasarrufu sağlıyor. Aynı zamanda karbon emisyonunu da azaltıyor. Yağ ömrünü uzatıp araçtaki motor gürültüsünü en aza indiriyor. Söz konusu ürün nano boyutlu bor bileşiğinden oluştuğundan piyasadaki ürünlerden farklı. Diğer ürünlerden daha kaliteli bir ürün. Benzinle, motorinle, LPG ile çalışan bütün araçlarda kullanılabiliyor. Eskişehir Büyükşehir Belediyesi bünyesindeki araçlarda, şehirler arası otobüs ve lojistik şirketlerinden Boron Max kullanılıyor. Son derece olumlu geri dönüşler var. Yurt dışında da ürüne talep var. Almanya ve ABD`ye de ihracat yapmaya başladık.``
Prof. Dr. Ay, 5 litreye kadar olan araç motorlarında yağa 250 cl, 10 litre motorlarda 350 cl, 15 litrelik motorlarda da 500 cl Boron Max ilave edildiğini anlatarak, ``250 cl Boron Max ürünün 45, 350 cl ürünün 60, 500 cl ürünün de 90 liradan satışa sunuyoruz. Piyasada motor yağı katkı maddesi olarak satılan benzer ürünlerin fiyatları bizim ürünümüzün çok daha üstünde bir rakamdır`` diye konuştu.
Seri üretimine başladıkları ürünü sipariş üzerine çeşitli firmalar aracılığıyla satışa sunduklarını anlatan Prof. Dr. Ay, artan talep doğrultusunda üretim kapasitesini artırmayı planladıklarını sözlerine ekledi. Kaynak:www.haberaktuel.com

Tuesday, April 6, 2010

496 Sahra Topu, 56 Leopard Tankı, 28 Dolar Milyarderi

Bülent Esinoğlu - İlk Kurşun

05.03.2010
Bu ifadelerin birbirinden, sanki aralarında bir bağlantı yokmuş gibi ayrı duruyor olduklarına bakmayın. Tarif edemeyeceğim kadar birbirlerine sıkı sıkıya bağlıdır.
Bizim geveze aydınımıza, Batıya bağımlılığın ülkemize verdiği zararlardan söz ederseniz, hemen cevabı hazırdır. Teknoloji efendim, teknoloji der. Sermaye onlarda, teknoloji onlarda, medeniyet onlarda; eliniz mahkûm onlara biat edeceksiniz.
Olay 1826’da başladı. Osmanlı yönetimi Batının telkinleri ile Yeniçeri Ocağından kurtulmaya karar verdi. Tıpkı bugünkü gibi Batının Türk Ordusu üzerinden yaptıklarına çok benzer.
26 Bin Yeniçeri kılıçtan geçirildi. II. Mahmut Prusya Kralı Frederik’ten ordunun sözüm ona modernizasyonu için yardım talep etti. Uzatmayalım, aradan fazla bir zaman geçmedi. 1877 Osmanlı Rus Savaşında Osmanlı Ordusu telef oldu. Yeniçeri birikimi de berhava edilmiş olduğu için Osmanlı Ordusu hepten bitti.Osmanlı yönetimi hala akıllanmadı. Kızıl Sultan 1877 bozgununu telafi etmek için Almanlara 496 sahra topu sipariş eti. Alman metalürji sanayinin o tarihlerde bu büyüklükte siparişi karşılayacak kapasitesi yoktu. Yeni yatırımlar gerekiyordu. Paçalarını sıkıp metalürji sanayini geliştirdiler ve siparişleri karşıladılar. Krupp Firması bu şekilde ortaya çıkmıştı. Yani Osmanlı ne yaptı etti, Almanlara bir metalürji sanayi hediye etti.
Bu alış verişlerden sadece Alman sermayesi kazanmıyordu. Almanlardan alıp Osmanlıya satan Osmanlı ticaret erbabı da kazanıyordu. Osmanlı ticaret erbabı zenginleşiyor, ama üretime yatırım yapmıyordu.
Tıpkı bugünlerde olduğu gibi. Türkiye’nin yerli bir otomobil sanayisi yoktur. Otomobil teknolojisi artık harcıâlem bir teknolojidir. Türkiye’de oto yapacak bilgi alt yapısı mevcuttur. Fakat kendimize ait bir otomotiv sanayimiz yoktur. Emperyalizmin müsaade ettiği ölçüde, onların verdiği bilgi paketleri çerçevesinde, onların gözetiminde oto yapılır. Bize de tamiri kalır. Gerçi şimdilerde onu bile bize bırakmıyorlar.
Bizim zenginimizin 1826’daki zihniyeti ne ise bugün de odur. O zaman 496 sahra topu sipariş eden düşünce bugün de sahra topunun gelişmişi olan Leopar tanklarını sipariş etti. Tanesi 2 milyon dolar. Kadere bak…
Batının otomobillerini Türkiye’ye pazarlayan 28 dolar milyarderlerimiz ülkemize bir oto sanayisi hediye etmezler. Bir de dönüp bize akıl verirler, teknoloji onlarda, para onlarda, bilgi onlarda diye.
İran otomobilini kendisi yapıyor. Tankını kendisi yapıyor. Uçağını kendisi yapıyor. Din bizi geri bıraktırdı, sanayimizi geliştirtmedi diyen Tanzimat aydını hala İran ile uğraşır. İran’ın bizden bir tek farkı var. Bağımsızdır. IMF, OECD, DB, Gümrük Birliği, Avrupa Birliği ve NATO’su yoktur.
Ama hepsinden önemlisi 28 tane Batıya bağımlı dolar milyarderi yoktur.
http://acikistihbarat.com/Haberler.asp?haber=8768