Friday, April 3, 2009

Suikast Israrı
3 Nisan 2009 Cuma

BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu elim bir kaza sonucu vefat etti. Türkiye günlerce, düşen helikopterin bulunamamasına kilitlendi. Arama yanlış koordinatlarda yapıldığından enkaza ulaşılamadı. Üçüncü günde partililer kendi çabaları ile buldu. Toplum şuna isyan etmişti. Bu çağda, hemen herkeste cep telefonu ve helikopterde sinyal yayan cihaz varken, niçin zamanında ulaşılamadı. İlk bir saatte en az iki kişinin sağ olduğu bilinerek, kazanın üzerinden üç gün geçirme beceriksizliği yürekleri burktu.

Şimdi birileri kalkmış, okyanus ötesinden “Eşref Bitlis’in uçağını hatırlatıp, araştırın “ diyor. Vatandaş Ergenekon denilen ne olduğunu çözemediği düzenekle kafasının ütülenmesinden, illallah demiş durumda. “Fener” diyene, suç duyurusunda bulunan bir mekanizma kuruldu. (Alman Adliyesinin, bu konudaki araştırmasını bekliyoruz artık.)

Yani? Topluma oyalayıcı yeni bir “Brezilya Dizisi” gerekiyor. Bunun ipuçlarını ise günlerdir medyaya pompalanan “kaza değil, suikast mı?” satırlarından anlıyoruz.

Yazıcıoğlu suikasta kurban gitmiş olabilir. İhtimal yüksek görünüyor. Bu konu bir kısım medyanın üfürdüğü hayali senaryolarla çözülmez. Önümüze atılan ve konuşun, yayın diye adeta diretilen bu konuyu bilir bilmez konuşmak, henüz kalkmış cenazelere saygısızlıktır. Bu işler dedikodu üretilerek sonuçlanmaz.

Cemaatin suikast çığırtkanlığına bakarak diyorum ki:
“Mademki suikast düşüncesi içindesiniz. Bildiğiniz varsa Cumhuriyet Savcılıklarına gidiniz”

Bu işler ortalık bulandırılarak çözülmez.

Suikast ya da normal kaza olup olmadığını öğrenmek; ne ölenleri geri getirir, ne de iktidarın enkazı bulamama başarısızlığını örter.

Yazıcıoğlu niçin suikasta kurban gider? Neler biliyordu ki birileri rahatsız oldu? Son üç yıldır gerek kendisinin ve gerekse BBP’nin hani konularda adı geçti?

Her kim ne biliyorsa, açıklamalıdır. Toplum önderliği iddiası olanlar “zanlarla” hareket etmez.

Bilinmezlik sevenlerini üzüyor. Fakat zanlarla bir yere varılmaz. Hele böyle ulu orta söylenmesi, neye hizmet eder anlayabilmiş değilim.

Not: 2 Nisan 2009 tarihli (Dün gece) Can Dündar’ın “Canlı gazete” programında dinlediklerimi yorumlamakta zorluk çektim. Gülen Cemaatinin “diyaloglarına” benzer o görüşmeler ile Muhsin Yazıcıoğlu ne yapmak istiyordu? Olup biten niçin parti tabanından gizleniyordu? Altanlar, Baskın Oranlarla buluşularak, hangi ortak zeminde hareket edilecekti? Bu milletin azınlıklarla problemi, hiçbir zaman da olmadı ki. O halde yapılmak istenen neydi?

“Gelişmelere bakarak diyorum ki, karışıklığın son demi gelmedi mi daha?”

* * *

Kazılar ve PKK Oyunu

Şimdi de Diyarbakır kazılıyormuş. Kayıp iki kişi için. Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan her vatandaşın can güvenliğinden devlet sorumludur. Herkesin yaşamaya hakkı vardır.

PKK saflarında iken yakalanıp, zorunlu itirafçı olanların verdiği bilgileri doğru kabul eden bir mekanizma devrede. İtirafçı olabilir. PKK’ya halen çalışıp çalışmadığını kim biliyor?

“Şurada iki kişinin cesedi var, gömüldü.” Diyor PKK itirafçısı. Ya da halen PKK’lı.

Bizzat PKK’dan kaçanlar, birçok PKK’lının yine PKK tarafından infaz edildiğini anlatıyor.

Bu ince çizgi nasıl ayırt ediliyor?

Terörle mücadele eden TSK mensuplarının, PKK’lı itirafçıların söylemi ile zor durumda bırakılması Türk Milletini fazlasıyla rencide ediyor.

29 Mart 2009’dan beri herkes, olup bitenden ders çıkarıyor ya, bir ders de buradan alalım diyorum.

* * *

Kılıçdaroğlu ve Mansur Yavaş

Yerel seçimlerde halkın gönlünü feth eden, iki kahraman onlar.

İlkeli, dürüst görüntüleri ile binlerce vatandaşı peşlerine taktılar.

Bundan rahatsız olanlar, karışıklık çıkarma peşinde. Onları parti başkanı olarak pompalayarak, tabanı da bu işe girmeye zorluyorlar.

İşe yarar mı? Hayır.

Böyle bir tezgâha ne MHP, ne de CHP’nin gelmeyeceği, gün gibi ortada. Niye günlerdir bu adi oyun sürdürülüyor, onu anlayamıyorum.


nevalkavcar@yahoo.com
http://www.sonsayfa.com/Kose-Yazisi-suikast-israri-1128-48.html

No comments: