Monday, March 1, 2010

Mustafa Kemal'e "Veda" ederken...

Önceki akşam bir gözüm kapalı, Alanya’daki sinemanın dik merdivenlerini tırmanarak, Zülfü Livaneli’nin VEDA filmini görmeye gittim. Atatürk dönemini yaşamış kuşağın sonuncularındanım. Üstelik Allah bana yüzyılların en büyük adamlarından birini görmek,
çocukken yanında bulunmak, O’nun tarafından tarihten imtihan edilmek lütfunu bahşetmişti.

Amcam Muzaffer Kılıç, O’nunla Samsun’a çıkan, Yıldırım Ordularından Kurtuluş Savaşına kadar Emir Subayı idi. O’nun yanında büyüdüm! Babam Kılıç Ali de 1919’da Sivas’ta O’na katıldıktan sonra 1938 Kasımında, Atanın ölümüne kadar yanından ayrılmamış, sırdaşı ve can arkadaşıydı. Ben Mustafa Kemal’le doğdum, Atatürk’le büyüdüm ve inşallah, kelimeyi şahadet getirip, “Atatürk” diyerek öleceğim! Kısacası “Mustafa Kemal” benim için bir nevi ibadet! Bunun için de, “Veda” filmini muhakkak seyretmeliydim!
Zülfü Livaneli ile düşüncelerimiz hiç uzlaşmamıştır! Fakat itiraf edeyim Filmin özellikle birinci yarısını -çocukluk ve gençlik yıllarını- Rumeli’den göç sahnelerini ve genç Mustafa Kemal’in Selanik’te zeybek oynamasını seyrederken gözyaşlarımı tutamadım!
Genellikle bu sahnelerde Türk Milletinin kaderi ve dramı yansıtılmış. Atatürk’ün, son yıllarında gene zeybek oynamak isterken, yarıda bırakması da dramatik bir tema!
Gene birinci bölümde, küçük Mustafa’nın zorla gittiği ve sakallı cüppeli Hocadan falaka yediği ’Mahalle Mektebi’sahneleri de bugünlerde ibret alınacak sahneler!
Hangi Atatürk?
Şu sırada bazıları Atatürk’e doğrudan saldıramadıkları için “Hangi Atatürk” diye O’nu sorgulamaya kalkıyorlar. “Veda” filmi bu soruya kısmen cevap veriyor; Livaneli, hiç olmazsa Mustafa Kemal’i, adeta ruh bunalımları geçiren bir “yalnız adam” olarak canlandırmamış. Ancak liberal bir yazar ve yönetmen olarak Atatürk’ü, tam ve nasıl tanımladığı da pek belli değil. Mustafa Kemal, âşık olabilen, anasının ölümünde ağlayan bir fani ama Ata’nın kendi deyimiyle, “naçiz vücudu” toprak olsa bile, dünya bölgelerinin de tespitiyle “tabutuna” sığmayacak bir deha! Çocukluğundan, Selanik günlerinden Çanakkale’ye Dumlupınar’a Sakarya’ya kadar sahneler anlatımlar başarılı ama filimde, devrimleri-devlet adamlığı, tam olarak yansıtılmamış. Bunlar da, tek filme sığdırılamıyor!
Bu sadece benim hissim. Livaneli muhakkak Atatürk’ü seven bir liberal, ama O’nu ve düşüncelerini tamamıyla özümsemiş mi?
“Atatürk hakkında belgeselden öte senaryolu ve oyunculu film yapılmaz” denirdi. “Yapılıyor işte” demeliyim... Bu “ilkten sonra” arkası muhakkak gelecek. Hatta Mustafa Kemal’i kasten, deccal gibi gösteren filmler de yapacaklar düşmanları!
“Veda”, eksikliklerine rağmen, şüphesiz olumlu bir başlangıç!
Filmin ikinci bölümünde ana konu Mustafa Kemal’in iki hanım -Latife ve Fikriye- arasında kalışı ve mutsuzluğu. Cumhuriyet, Devrimler pek yok!
Turgut Özakman’ın, Atatürk filmi Mart’ta vizyona girecek. Özakman Mustafa Kemal’i, Cumhuriyetini, eserlerini, devrimlerini içtenlikle, iliklerine kadar özümsemiş bir Atatürk Milliyetçisi! Umuyorum ve biliyorum ki, Özakman’ın filmi, “Hangi Atatürk?” sorusuna son noktayı koyacaktır...
Yanlışlar
“Veda” nın güzel taraflarını yazdıktan sonra, bazı yanlış ve eksikliklere de işaret etmeliyim... Sözüm önce “sanat yönetmenlerine” ; mesela üniformalardaki nişanlar, mesela Çankaya’da köşkündeki hatalarından dolayı... Ev ödevlerini iyi yapmamışlar! Teferruat ama önemli teferruat!
Bir de Fikriye-Latife olayı yanlış! Ben bu olayı Latife Hanımı (adımı o vermiş) yakından tanımış ve Mustafa Kemal’e herkesin önünde hitap tarzını yüzüne karşı eleştirmiş, anam ve halalarımdan ve amcamdan duymuşumdur!
Fikriye olayına gelince; Amcamın bana anlattığına göre Fikriye yurt dışından Çankaya’ya geldiğinde, Latife Hanım amcamı çağırmış, “Kovun O kadını” demiş... Muzaffer amcam diklenmiş: “Ben o kadın dediğiniz Fikriye Hanımı kovamam. O, savaşta çamaşırlarımızı yıkadı, söküklerimizi dikti” deyip, arkasını dönüp gitmiş.
Yazarın “edebi ruhsatına” karışmak caiz değil ama tarihi doğru yazmak gerekir. Atatürk’ün ölüm sabahı başında doktorlar değil, Babam, Salih Bozok ve Genel Sekreter Hasan Rıza Soyak var... Hasan Rıza Bey babama “Kılıç önümüzde bir tarih göçüyor” der... Atatürk komadan çıkıp, “Saat Kaç?” diye sorduğunda O’na cevap veren babam ve sonra hüngür hüngür ağlayarak, Ata’nın gözlerini kapatan da babam...
Not: Filmde Atatürk’ü canlandıran ve muhteşem zeybeği oynayan, Sinan Tuzcu meğer akrabam imiş!ALTEMUR KILIÇ

No comments: