Monday, May 24, 2010

Cumhuriyet 24.05.2010
2000’Lİ YILLARDA
ERDAL ATABEK
Bizden Birinin Karizması...
Karizma, özellikle bizde “erişilmez, sorgulanmaz, büyüleyici, sürükleyici etki” anlamını taşır.
Bu nedenle de “içimizden biri” tipi, çoğu zaman “ama karizmatik değil” diye nitelenir.
Futbolda Fatih Terim-Şenol Güneş kıyaslaması böyle yapılmıştı.
Politikada da bu kıyaslamalar yapılır.
Ancak CHP’de Bülent Ecevit “Karaoğlan” yakıştırması ile değişik bir siyasal portre olmuştu.
Erdal İnönü de kişiliği ile alçakgönüllü, sakin, ılımlı bir etkileme gücü göstermişti.
Deniz Baykal ile CHP gene klasik karizmatik liderle yönetildi.
Yetkin, enerjik, güçlü, ulaşılmaz, erişilmez, eleştirilmez lider.
Ama Deniz Baykal toplumu sürükleyemedi.
Etkileme gücü de kendi grubuyla sınırlı kaldı.
Bu durumu fark etti mi, fark etti ise kabul etti mi, bilemiyoruz.
Aslında AKP için kolay bir muhalefet lideri oldu.
Halka ulaşamadığı için de sınırlı etkisiyle AKP rahat hareket edebildi.
Şimdi “bizden biri”nin karizmasını görüyoruz.
Sakin, biraz mahcup, sıcak gülüşlü, içtenlikli, dosya adamı görünümlü bir lider.
Ama Kemal Kılıçdaroğlu, AKP’yi en can alıcı noktadan vuruyor: Yolsuzluklar.
Yolsuzluklar, akrabaları zengin etme, yakınları kollayıp servet sahibi yapma, cemaati kollama, geri kalanları horlama, aşağılama, azarlama, küçümseme.
Toplum bunları görüyor hem de çok iyi görüyor.
Ama “dindarlık, Müslümanlık, iman, ibadet” ekseninde bütün bunlar örtülüyor.
Zonguldak’ta, kömür ocağında otuz kişinin can vermesi, Başbakan’a göre “kader”.
“Kader”, bu iktidarın cankurtaranı.
Grizu felaketi kader.
Sel basması “kader.”
Deprem “kader.”
Hızlı tren kazası “kader.”
İşsizlik “kader.”
Trafik kazaları “kader.”
Bu iktidarın başımıza gelmesi “kader.”
Oysa hiçbiri kader değil.
Görevi ihmal, aymazlık, körlük, bilimi tekniği inkâr, cehalet, adam kayırma, işi ehline vermeme.
Hepsi de suç olan etkenlerin sonucunda doğan felaketler elbette “kader değil”.
Günün görevi budur: Bunların kader olmadığını halka anlatmak.
Bağırmak, çağırmak, mimiklerle, jestlerle konuşmak değil.
Usul usul, sakin sakin anlatmak.
Halk anlar mı?
Halk, hem de çok iyi anlar.
Hak verir mi?
Elbette hak verir.
Oturur düşünür mü?
Hem de çok iyi düşünür.
Hem düşünür hem konuşur.
Birbiriyle konuşur.
Kahvelerde, yollarda, şurda burda konuşur.
Konuşurken de düşünür.
Doğrusu nedir, yanlışı nedir diye düşünür.
Bütün sorun, halkı düşündürtmekten geçer.
Bütün sorun halkın korkularını yenmekten geçer.
Bütün sorun halka anlatabilmekten geçer.
Bütün sorun halkı adam yerine koymaktan geçer.
O zaman halk kimin ne oyunlar çevirdiğini, kimin onu düşündüğünü anlar.
“Bu halk anlamaz” diyenler yanılıyorlar, hep de yanılmışlardır.
Bu halk çok iyi anlar.
Yeter ki sen anlatmasını bilesin.
Şimdi, Kemal Kılıçdaroğlu’nun nasıl anlattığı görülecektir.
Kemal Kılıçdaroğlu’nu büyük bir gönül rahatlığı ile destekliyorum.
“Bizden biri”nin karizmasının ne olduğu çok iyi görülecektir.
Bağırmadan, çağırmadan, aldatmadan, kandırmadan halka nasıl ulaşılırmış, görülecektir.
Yeter ki biz akıllıca, sakince doğru yapılanları desteklemeyi bilelim.
Artık görev hepimizindir.
erdalatak@gmail. com

No comments: