Thursday, December 18, 2008

Mustafa Kemal Paşa'nın Vahdettin'le İlişkisi...

İngilizlerin kuklası olan Sultan Vahdettin, bir süre sonra, Mustafa Kemal Paşa'ya olağanüstü yetkiler verip Anadolu'ya göndermesinin ne denli büyük bir hata olduğunu algılamış, onun Persona non grata / İstenmeyen insan olduğunu Sadrazam Damat Ferit Paşa ile Dahiliye Nazırı Adil Bey'e bildirerek, Paşa'nın derdest edilip İstanbul'a gönderilmesini buyurmuştu.

Altay GÜNDÜZ Prof. Y. Müh. İTÜ, YTÜ E. Öğretim Üyesi

Son yıllarda Atatürk'le ilgili aslı faslı olmayan bilgiler Türk halkına sunuluyor. Bu kasıtlı safsatalarla halkın Atatürk'ü yanlış algılaması amaçlanıyor. Bütün bunlar bu konuda düşüncelerimi yazmaya yöneltti.

Atatürk'le ilgili, pek bilinmeyen, görüş ve düşüncelerini içerdiği için aşağıda, Mehmet Tevfik Bey'in (Biren; 1867-1956) hatıralarından alıntılar yapacağım.

Mehmet Tevfik Bey, Osmanlı hükümetinin son döneminde aslen ve İstanbul hükümetinin sona erdiği 2 Kasım 1923'e kadar vekâleten Maliye Nâzırlığı'nı ifa etmiş; TBMM hükümetince emekliye sevk edildikten sonra, 1943 yılına dek Yüksek Mühendis Mektebi'nde ordinaryüs profesör karşılığı müderris unvanıyla iktisat ve idare hukuku derslerini vermiş bir bilim ve siyaset insanı.
Siyasetin hiçbir oyununa gelmeyen, bir ihtisas adamı olarak kalmayı tercih eden bir insan. Büyükbabamla olan işleri dolayısıyla her karşılaşmamızda bende hayranlık duygusu uyandıran ve beni etkileyen bir örnek insan.
Özellikle, gerçek devlet adamı olmak isteyenlerin, Tevfik Bey'in hatıralarını okumalarını salık veririm.

Ölümünden sonra torunu Rezan Hürmen Hanım tarafından derlenip yayımlanması sağlanan hatıralarında (Bir Devlet Adamının, Mehmet Tevfik Bey'in (Biren), II. Abdülhamit, Meşrutiyet ve Mütareke Devri Hatıraları, Arma Yayınevi, iki cilt, İstanbul, 1993.)

Mehmet Tevfik Bey, yakın tarihimizin bulanık bilinen kimi olaylarını gerçekçi bir yaklaşımla yazmış; II. Abdülhamit, Vahdettin ve Mustafa Kemal Paşa hakkında nesnel değerlendirmelerde bulunmuş. Örnekse, Mustafa Kemal Paşa için yaptığı bazı tespitleri şöyledir: "

...1919 Mayıs ayı ibtidalarında Vükelâ Meclisinde müzakere olunan işlerden biri de Mustafa Kemâl Paşa'nın 9. Ordu Müfettişliğine tâyini ve kendisine verilmek üzere, müsveddesi evvelden hazırlanmış olan talimatnamenin mütelaa ve tetkiki olmuştu. Ben Mustafa Kemâl Paşa'yı yakından tanımak şerefine nail olmuş değildim

..... sadece Anafartalar'daki büyük muvaffakiyetini zamanında bittabî duymuş ve İttihad ve Terakki'ye mensub olan bir dostumdan senâsını işitmiştim......


bu kadar yetersiz malumat, Paşa'nın günün birinde Avrupalı düşmanlarımızın planlarını alt üst ve Cumhuriyet idaresi tesis edebileceği tasavvur ve tahayyüllerde bulunmak için kâfi değildi. Paşa'nın 9. Ordu Müfettişliğine tâyinini ben o zaman pek tabii görmüş, sadece kendisine verilmek istenen talimatnamenin Paşa'ya vâlilere emirler vermek selahiyetine tazammum edişini garip bulmuştum ......

Hasılı karar verildi ve Mustafa Kemâl Paşa'nın memuriyetine mutazammın irade 30 Nisan 1919'da sadır oldu. .......

İşin içyüzüne çok sonra vâkıf oldum. Mevzuubahis talimatnanameyi bizzat Mustafa Kemâl Paşa'nın tertib ve teklif eylediğini, Ordu müfettişliğini, İstanbul'da bir müddetten beri hazırlamakta olduğu planın tatbiki için kabul ettiğini ve hatta Harbiye Nezâretine getirilmek istendiği halde, ordu müfettişliği ile Anadolu'ya gitmeyi tercih ve iltizam eylemiş bulunduğunu duydum.

Mustafa Kemal Paşa'nın Harbiye Nâzırlığı ile, hatta Sadrazamlıkla İstanbul'da kalması, yaptığı büyük işleri muvaffakiyetle tamamlayabilmesine imkân vermeyebilirdi. Vakıa Anadolu'daki faaliyetinin o kadar büyük bir zaferle neticeleneceği o sırada ümit ve tasavvur edilemezdi, lâkin ne olursa olsun Anadolu'da faydalı işler görebileceği muhakkaktı..."
(Cilt: 2, ss. 170- 4.) "Aynı gün (19 Mayıs 1919 kastediliyor) Mustafa Kemâl Paşa Samsun'a çıkmıştı, lâkin biz bu günün ne derecede tarihî bir ehemmiyete haiz olacağını tabii ki henüz hatır ve hayalimizden dahi geçiremiyorduk" (Cilt: 2, s. 183, dipnot.)
İngilizlerin kuklası
Öte yandan, İngilizlerin kuklası olan Sultan Vahdettin, bir süre sonra, Mustafa Kemal Paşa'ya olağanüstü yetkiler verip Anadolu'ya göndermesinin ne denli büyük bir hata olduğunu algılamış, onun Persona non grata / İstenmeyen insan olduğunu Sadrazam Damat Ferit Paşa ile Dahiliye Nazırı Adil Bey'e bildirerek, Paşa'nın der-dest edilip İstanbul'a gönderilmesini buyurmuştu. (Cilt: 2, ss. 255-7.) Tevfik Biren Bey, Vahdettin hakkında da şöyle yazıyor: "...

Damat Ferit Paşa'yı sadarete getirip bu adamı şidettle iltizamda ısrar etmesi, kendisinde var olduğunu tasavvur ettiğim dirayetle hiç kabil-i telif değildi. Vakıa zekâsı Sultan Hamid'in malul, lâkin esasen çok yüksek zekâsı kadar olmamakla beraber, diğer bütün şehzadelerin, muhtemelen hepsinden üstün ve delilikten tamamen salim görünüyordu.
Ne faide ki, kötü bir mizacın tesiri altında bulunan bir zekâ, menfi neticeler tevlit etmekten hiç hâlî kalmıyor." (Cilt: 2, s. 160.)

Örgütlenme yeteneği

Herhangi bir insani eylemin sonuçları gelecekle ilgilidir. Gelecek ise belirsizdir. Önceden tam doğrulukla, kesinlikle belirlenemez; sadece kestirilebilir (öndeyi, prediction). Nihai gerçeği hiçbir zaman bilemeyiz. Bu yüzden risk ya da tehlike, anılan belirsizliğin doğal sonucudur. Tüm insani etkinliklerin, planlamaların, tasarımların yapısında kendiliğinden kaçınılmaz biçimde var olan gizil (potansiyel) bir unsurdur. Şu halde, olabilir eylemlerden birinin seçilmesi ve gerçekleşmesine karar verilmesi, onunla ilgili riskin göze alınması anlamına gelir.

Bütün bunların bilincinde olan Mustafa Kemal Paşa, günün siyasal durumunu (konjonktür) değerlendirdi ve eyleme geçti. Olağanüstü bir örgütleme yeteğine sahipti. Yer yer düşmana karşı direnen halkı örgütledi ve yönlendirdi, düzenli bir ordu kurdu ve savaş başladı.
Bize karşı konulmaz düşüncesindeydi düşman.
Ama bir insan karşı konulmaz olana karşı çıkmadıkça, onun ne denli karşı konulmaz olduğunu nasıl bilebilir.

Riski göze aldı, karşı konulmaza karşı konulabileceğini gösterdi. Bağımsızlık Savaşı kazanıldı.

Türkiye Cumhuriyeti kuruldu.

Yazıyı sona erdirdiğim zaman şu soru geldi aklıma: Bugün cumhurbaşkanı ve başbakan Atatürk sayesinde o koltuklarında oturduklarını biliyorlar mı acaba?

Cumhuriyet 17.12.2008

No comments: