Wednesday, April 23, 2008

Prof. Engin Arik'in Olumunden sorumlu Atlas Jet Uçak Sabotajı

"Prof. Arık, 21. yüzyılda en stratejik maddenin toryum olacağını söylemiş miydi? "Japonya, toryumu yokken, toryumla çalışacak santraller kurmaya çalışırken, Türkiye'de bu konudaki çalışmalar engelleniyor. Eğer toryum kullanıma sokulursa, Türkiye'nin elektrik üretiminde petrol ve doğalgaza ihtiyacı kalmayacaktır. Isınma için de topraklarımızın altındaki 900 bin tonluk toryumu kullanabiliriz. Bugün, dünyada savaşlara neden olan petrolün 1 milyon varilinden elde edilen enerji, yalnızca 1 ton toryumdan elde edilebilir" dememiş miydi? Toryum rezervleri konusunda en zengin ikinci ülke Türkiye değil mi? "

Atlas Jet Uçak Sabotajı
Kaan Turhan


Isparta’da düşen Atlasjet uçağının yolcuları arasında, Türkiye'nin ilk kadın nükleer fizikçisi Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Engin Arık, Araştırma Görevlisi Özgen Berkol Doğan, Yüksek Lisans Öğrencisi Engin Abat ile Doğuş Üniversitesinden Prof. Dr. Şenel Fatma Boydağ, Doç. Dr. İskender Hikmet ve Araştırma Görevlisi Mustafa Fidan da bulunuyordu. Arık başkanlığındaki grup, aynı zamanda 'karanlık madde' arayan 'CAST deneyi'nde de çalışıyorlardı.


Prof. Dr. Engin Arık başkanlığındaki çok kıymetli bir nükleer fizik 'ordusu' kaybettik.
Gece görüş sistematiği olmayan, haklarında "Uçamaz" raporu bulunan uçaklarla Türkiye'nin en kıymetli bilim ekibini uçurmak hangi akla hizmettir? Böyle bir hatanın yaşanabilmesi için, Türkiye Cumhuriyeti'nin devlet olma vasfını önemli ölçüde yitirmiş olması gerekmez mi?

Prof. Dr. Engin Arık, İsviçre'nin Cern kentindeki dünyanın en büyük fizik laboratuarında, evrenin sırrını çözecek "Atlas Deneyi"ne çağrılmış iki Türk bilim insanından biriydi. CERN'deki muazzam laboratuarda, evreni oluşturan büyük patlamanın (Big Bang) küçük bir modelini oluşturan deneye gözlemci olarak katılmıştı. Prof. Arık, daha önce, evrenin oluşumu ile ilgili "karanlık madde"yi arayan "CAST DENEYİ"ne de katılmıştı.

Prof. Arık, insanlığa, bilime bir şeyler kazandırmak adına canını tehlikeye atan çalışmalar yaparken, ekipler oluştururken dilinde hep "Türkiye'm" türküsü vardı. Kadın ruhunun duyarlılığı ile, enerji konusunda dışa bağımlı olan, nükleer teknolojinin 'ürünlerini' başucuna koyamayan bir Türkiye'nin bu coğrafya'da rahat bırakılmayacağını biliyordu, görüyordu..


Prof. Dr. Engin Arık, askeri, sanayi, tıp, elektronik ve enerji üretimi gibi alanlarda devrim yaratacak bir ekibin başındaydı. Ekip, Türkiye'nin en iyi yetişmiş nükleer fizikçilerinden oluşuyordu. Kalpleri bu ülkenin mutluluğu için çarpıyordu. Toryuma bağlı olarak geliştirdikleri projenin başarıya ulaşacağını ve pek çok konuda Türkiye'yi söz sahibi yapacağını biliyorlardı, inanıyorlardı. Ekonomik yönden daha baş edilemez zorluklara sokulmadan, eli kolu bağlanmadan, madenlerine, yer altı ve yer üstü zenginliklerine el konulmadan, Türkiye'nin toryum gibi dünyanın en zengin rezervlerine sahip olduğu bir enerji kaynağını harekete geçirmesi, küresel enerji savaşlarına bambaşka bir boyut getirebilirdi. Sözün özü: şu aşamada, Türkiye'nin bora ya da toryuma dayalı bir enerji üretim teknolojisi geliştirmesi asla istenmiyor.

Petrol ve doğalgaz rezervleri mümkün olan en iyi fiyatlarla pazarlanırken, bunlara alternatif enerji kaynaklarının ortaya çıkması dengeleri biranda altüst edebileceğinden, gelişmeler çok yakından izleniyor ve 'gereken önlemler' alınıyor! Prof. Dr. Engin Arık ve ekibinin projesi, acımasız bir sabotajla engellendi. Anımsatmak isteriz: "Hindistan karşısında varlığımızı koruyabilmemiz için nükleer silah üretmek zorundayız" diye inat eden Pakistan Devlet Başkanı Ziya ül Hak'ın uçağı da, 42 Amerikalıyla birlikte uçarken patlayıvermişti... Benzer bir uçak kazası (!) Prof. Dr. Arık ve ekibini elimizden alıverdi.

Manisa'nın Soma ilçesinde bol bol çıkarılmıyor mu?” Ülkemizde faaliyet gösteren madencilik şirketleri ağırlıklı olarak Kanada/Toronto borsasında işlem görmektedir. Bu şirketlerin hisse senetleri, Türkiye topraklarının azımsanmayacak bir yüzdesi üzerinde maden hakkı sahibi olması ve bu hakların Orta Karadeniz’den, Doğu Karadeniz’e, Güneydoğu’dan Doğu Anadolu’ya uzanan coğrafyada yoğunlaşması Ermeni ve Rum diasporasının ilgisini çekmektedir. Son olarak ta hidrojenin yakıt olarak kullanılmasına baktığımızda karşımıza yakıt pilleri çıkmaktadır.

Hidrojen doğrudan yakıt olarak kullanılabildiği gibi yakıt pillerinde de elektriğe çevrilerek kullanılabilmektedir. Bor varlığımız bunun için sadece yeterli değil, fazla biledir. Bahsettiğimiz bu yeni, yenilenebilir, temiz ve yerli enerji kaynaklarının kullanımı için ülkemizde yeterli potansiyel, bilgi birikimi ve iş gücü mevcuttur. Gereken sadece destek ve alt yapıların oluşturulmasıdır. Burada da görev devlete düşmektedir. Türkiye kendi borundan bor aküleri, bor fisyon reaktörleri ve NaBH4 den elde edilen hidrojeni yakıt pillerinde kullanabilecek ve Millenium Cell’in mühendisleri gibi teknolojiler yaratabilecek kapasitededir.

Asit yağmurlarına ve sera etkisine sebep olamayan yenilenebilir ve temiz enerji kaynaklarımız ve bor rezervimiz üzerinde ciddi ulusal politikalar geliştirmemiz gereklidir.
Yazinin devami icin: http://www.acikistihbarat.com/Haberler.asp?haber=7584

No comments: