Monday, June 7, 2010

Koca Türkiye ‘Hamas’ın peşinde’ görüntüsü veremez/ Can Ataklı

Sevgili okurlar; geçen hafta tarihimizin en ilginç ve önemli olaylarından birini yaşadık. Gazze’de İsrail ablukası altında yaşamak zorunda bırakılan Filistinlilere insani yardım götüren Mavi Marmara adlı gemiye İsrail komandoları kanlı bir baskın düzenledi. 9 yurttaşımız bu alçak saldırıda maalesef hayatını kaybetti. Ancak olayın bu korkunç boyutunun dışındaki gelişmeler de çok dikkat çekiciydi.

Yardım tamam da

Abluka altında olanlara insani yardım götürmek elbette çok ulvi bir davranış. İsrail’in devlet terörü uygulayarak insanlara eziyet etmesine karşı çıkmak, ablukayı kırmak, İsrail’in tavrını değiştirtmek aklı ve vicdanı olan herkesin görevidir.

Nitekim Türkiye’den yola çıkan yardım konvoyu da belki bu noktadan hareket etti ama sonucu Türkiye için hiç iyi olmadı.
İnsani mi dini mi?

İHH adındaki derneğin düzenlediği organizasyon her ne kadar “insani yardım” içeriyorsa da yapılan açıklamalar, atılan sloganlar, verilen demeçler ve katılımcıların siyasi görüşü, bunun daha çok “dini” bir hareket olduğu izlenimi yaratıyordu. Nitekim kötü sonuçtan sonra da “dini söylem” ve “dini gösterilerin” çok daha ağır basması bunun bir kanıtı sayılabilir.

İsrail terörist devlettir Yıllardır, benzer tüm olaylarda yazdığım ve söylediğim gibi İsrail’in gerek Filistin halkına gerekse bölgedeki diğer halklara davranış biçimi asla kabul edilemez. İsrail varlığını sürdürmek için teknolojik üstünlüğünü ama özellikle Batı ile iyi ilişkilerini, ABD’den aldığı desteği sömürerek bir “terörist devlet” rolü oynadı hep. Kınanmaya alışık İsrail için “kınanmak” hatta “lanetlenmek” sıradan bir olay.

Dünyada herhalde İsrail’i bugüne kadar herhangi bir nedenle kınamamış tek ülke bile yoktur, ABD dahil. Ama değişen bir şey yok. İsrail aynı İsrail. Bu nedenle, son günlerde devlet büyüklerimizin yaptığı çok sert açıklamaların bir kıymeti olup olmadığını rahatlıkla tartışılabilir.

İktidarın gücü yok

İsrail’in bir terörist devlet olması, Türk gemisine saldırması, insanlarımızı öldürmesi elbette gereken cevabı almalıdır ve bir gün mutlaka alacaktır. Bunun bu iktidar döneminde olmasını şimdilik biraz zor görüyorum. Çünkü bu iktidar henüz İsrail’e yaptırım uygulayacak kadar güçlü değil. Başbakan çok sert konuştu konuşmasına da “karar açıklamak için Obama’nın telefonunu beklemesi” hepimizi rencide etti herhalde. Türkiye’nin yanlışı İsrail’e yapacaklarımızı bir kenara bırakalım.

Bu olayın Türkiye’yi asıl ilgilendiren bölümü bizim için önemli. Çünkü bu olayda Türkiye’nin onuru zedelenmiş, Türkiye küçük düşürülmüştür. Yapılan sert açıklamalar sadece halkın bir bölümünü etkilemiştir, dış dünya içinse bir değeri yoktur. İktidar bir sivil toplum kuruluşunun arkasına geçerek rant sağlamak istemiştir ama başarılı olamamıştır.

Hamasetin gereği yok

Yüreğimizi yakan ölümler nedeniyle elbette hepimiz gözyaşı döktük. Ama acımızı dağlamak ve yaşananların payımıza düşen sorumluluğunu da bilmek zorundayız. Tüm yaşananlar Türkiye’nin, bırakın ılımlı bir İslam ülkesini, radikal İslamcı bir rejime doğru hızla sürüklendiği manzarası çizmektedir. Türkiye sanki Hamas’ın peşinden sürüklenir hale getirilmiştir. Düştüğümüz durum Ne kadar öfkelenirsek öfkelenelim, içinde bulunduğumuz durumun özeti şudur: İsrail askerleri yardım götüren bir Türk gemisine içinde 400’ün üzerinde Türk vatandaşı varken saldırmış, 9’unu öldürmüş, gemidekileri tutuklayıp hapse atmış, gemiye el koymuştur. Yardımlar yerine gitmemiştir. Türkiye’nin öfkesine dünya sadece “üzüntü” boyutunda katılmıştır. Sadece gürledik Buna karşın Türkiye en az 12 saat boyunca adeta durmuş, hiçbir şey yapamamıştır.

Başbakan Şili’den sert bir demeç vermiş, “alınan kararın milletin hayrına olmasını” dilemiştir.

Ancak her nedense alınan bu karar bir türlü açıklanmamıştır.

Başbakan kararı açıklamadan önce Obama’nın telefonunu beklemiş ondan sonra da sadece “kükremiştir.”

Herhangi bir karar açıklanmamıştır.
Sorular soracağız

Bu olayda iktidarın bir kusuru ya da sorumluluğu olup olmadığını elbette sorgulamak zorundayız. Çünkü Türkiye tarihinin en önemli olaylarından birini yaşamış ve ne yazık ki mağdur olmuştur. Üstelik, sembolik de olsa savaş aşamasına gelmiştir. İsrail’le olan ilişkileri tamiri zor biçimde zedelenmiş, Orta Doğu bataklığının içine çekilmiştir.

Hükümet desteği

Her ne kadar yardım konvoyu girişimi sivil inisiyatif olarak gözükse de, bunun arkasında güçlü bir iktidar desteği olduğunu da görüyoruz. Geminin hazırlanması, törenle uğurlanması, katılımcıların ağırlanması aşamalarında iktidar ya da yan desteklerinin izleri barizdir.

Hatta bir ara bazı AKP milletvekillerinin de gemiye binmesi planlanmış ancak vazgeçilmiştir. Sonra seyrettiler İsrail, yardım konvoyu hazırlığı başladığı andan itibaren, geminin Gazze’ye yanaştırılmayacağını, yardım malzemelerinin ülkeye sokulmayacağını, gemilerin yolda engelleneceğini, katılımcıların da tutuklanacağını açıklamıştır. Bütün bunlar olurken iktidar hiçbir girişimde bulunmamıştır. İsrail’le temas kurulmamış, olası bir saldırıya karşı uyarılmamıştır.

Gösteriler desteklendi

Gemiler yol alırken iktidar sessizdi ama İstanbul ve Ankara’daki İsrail temsilcilikleri önünde toplanan binlerce kişi gece gündüz demeden protesto gösterileri yapıyordu. İktidar buna da sessiz kaldığı gibi gösterileri teşvik bile etti. Anlaşılan iktidar İsrail üzerinden yeni bir kahramanlık dalgası yaratmayı amaçlıyordu.

Hesap çok basitti

Gözlediğim kadarıyla hesap basitti. İsrail yüksekten atıyordu ama sonuçta Türkiye ile askeri olarak karşı karşıya gelmeyi göze alamazdı. En fazla gemilerin önü kesilirdi ki, bu zaten belki de istenen şeydi. Açıkta bekleyen gemilerden canlı yayınlar yapılacak, günler geçtikçe bu kez gemideki kişilerin mağduriyeti sergilenecek, sonunda İsrail pes edecek ve belki de gemilerin geçmesine izin verecekti.

Ama hesap tutmadı

İktidar böyle düşünüyordu belki ama İsrail de herhalde bu oyunu biliyordu. Bu nedenle daha ilk günden baskın yaparak bütün hesapları altüst etti. İktidar bana göre beklemediği bir durumda kaldığı için paralize oldu ve hiçbir şey yapamadı.

Biraz kendine geldiğinde de durumu lehine çevirmek amacıyla işi kahramanlık edebiyatına döktü. İktidar zarara uğradı Sonuçta Türkiye bu olayda ne yazık ki kazanan olmadı. Aynı güne İskenderun’daki hain saldırının denk gelmesi, Filistin protestoları sırasında PKK’ya kimsenin söz etmemesi halkın önemli bir bölümünde tepkiye neden oldu. Özellikle protesto gösterilerinde kara çarşafların, cüppe ve sarıkların çokluğu halkın büyük kesiminde endişeye neden oldu.

Dünyadaki durum

İktidar şimdi “sağduyulu ve sakin” davranıyor havası yayıyor. Başbakan telaşa kapılmayan ve sorunu dünya platformuna götüren devlet adamı olarak tanımlanıyor. Ancak burada da sonuç beklediğimiz gibi değil.

Türkiye halkları hariç Müslüman ülkelerden bile “şiddetli” bir destek görmedi. Batı ise olayı bir “deniz kazası” boyutunda protesto etti. Birleşmiş Milletler bilmem kaçıncı kez İsrail’i kınadı.

İktidar artık zordadır
Bu tanımımı erken bulanlar olabilir ama, İsrail saldırısı bu hükümetin son bir ay içinde yaşadığı ikinci kırılma noktasıdır. Olayın sıcaklığı geçtikten, ölenlere duyduğumuz acı hafifledikten sonra iktidarın bu olaydaki yanlışlarının ve basiretsizliklerinin hesabı da içte ve dışta sorulmaya başlanacaktır. Bir iktidar baş aşağı gitmeye başlayınca tutmak çok zor olur.

Fethullah Gülen faktörü

AKP iktidarının zorda olduğunun somut kanıtlarından biri de Fethullah Gülen’in yaptığı çıkıştır. Bu, iktidar çevrelerinde soğuk duş etkisi yaptı. Görünen o ki özellikle Gülen’e yönelik ağır eleştiriler için iktidar destekçisi maskeli faşistler görevlendirildi. Bu, bir iç kargaşa yaratabilir. Özellikle bu konu ile ilgili görüşlerimi bu hafta içinde yazacağım.Hepinize iyi haftalar...

No comments: