Tuesday, October 20, 2009

DÜNYADA BUGÜN ...Tarihinizi Başkaları Yaparsa Ne Olur?

ALİ SİRMEN

Tarihinizi Başkaları Yaparsa Ne Olur?

Abdülhak Hamit’in ünlü piyesi Eşber’de, İskender, az sayıda askerle kendisine kahramanca direnen Hint hükümdarına karşı kazandığı zaferin perişanlığını görünce, Aristo’ya sorar:
- Söyle bakalım şer yazıcısı şimdi ne yazacaksın?
Hocasının yanıtı tüyler ürperticidir.
- Hünkârım, tarihi yazan biz, yapan siz...
Tarihi yapanlar, ezelden beri kızmışlardır tarihi yazanlara.

Cumhurbaşkanı Gül de önceki gün Bursa’daki önemli karşılaşmada buyurmuş:

- Biz burada tarih yazmıyoruz, tarih yapıyoruz.

Sayın Gül’ün affına sığınarak belirteyim ki, kendileri ne sanırlarsa sansınlar, gerçek öyle değil.

Ne o tarih yapıyor, ne de önceki gün yanında tribünde oturmuş olan Sarkisyan...

Tarihi Sayın Gül yapıyorsa, Ermeni soykırımı olmadığını söyleyenlere hapis cezası veren İsviçre’nin Dışişleri Bakanı onur konuğu olarak şeref locasında kendilerinin yanında ne arıyordu?

Gerçekten, ne garip bir durum değil mi?

Şu işe bakın:
Ermeni soykırımını inkâr edenlere hapis cezası veren İsviçre’nin Dışişleri Bakanı onur tribününde, Bern’in bu tavrı karşısında hapis cezasına aldırmayıp oraya giderek, “Evet Ermeni soykırımı olmadı” diye meydan okuyan, yurtsever Doğu Perinçek, Ergenekon davası sanığı olarak Silivri Ceza ve Tutukevi’nde. ..

***
Eğer gerçekten dediği gibi, bu tarihi yapan Abdullah Gül olsaydı, bu çelişkinin hesabını nasıl verir, İsviçre’nin Dışişleri Bakanı’nı halkına alkışlatırken, Doğu’yu içeri tıkan Türk milletinin makus talihi altında ezilmekten nasıl kurtulabilirdi?

Neyse ki, tarihi yapan o değildi.

Neyse ki, tarihi yazanlar da, vakanüvis yalakalığı içindeki yandaş medya kalemleri ve benzerleri olmuyor ve olmayacak her zaman.

Neyse ki, birileri çıkıp da açıklıkla söyleyebiliyor:
- O tarihi yapan sizler değilsiniz, sizler o tarihi yapanların oraya yerleştirdikleri kişilersiniz efendim!

Bu coğrafyanın insanları için yeni bir olgu değil, tarihlerini başkalarının yapmaları ve onların da, tarihin yapıcıları saflarında değil, figüranları sıralarında yer almaları.

Eğer o tarih, Beyaz Saray’da oturan değil de şeref platformunda yer alanlar tarafından yazılmış olsaydı, tribünler taşıma kalabalıklarla doldurulmaz, dost halkların temsilcileri yan yana gerçek kardeşlik türküleri söylerlerdi.

Yüzyıllar boyu yan yana kardeşçe yaşamış bu iki halk için de böyle bir durum iyi, hem de çok iyi olurdu.

Böylece başkalarının yaptığı bir tarihin esiri olarak içlerde taşınan kin ve anlamazlık saplantılarından da kurtulunurdu.

***
19. yüzyılda Osmanlı sınırları içinde kalan coğrafyada tarihi yalnızca halkların kendileri yapmış olsalardı, bugün Balkanlar da, Ortadoğu da bambaşka görünümde olurlardı.

- Bir ülkenin tarihini kendi yazsa ne olur, başkası yazsa ne olur, diye sorabilirsiniz.

Yukarıdaki sorunun yanıtı basittir:

- Kendi tarihini kendi yazan uluslar ülkelerinin efendileri olurlar, aksi durumdakiler ise, kendi ülkelerinde tarihlerini yazan efendinin uşağı konumuna düşerler.

Kalıcı ve adil barışlar, kendi tarihlerini kendileri yapan toplulukların kendi aralarında yaptıkları barışlardır.

Bununla birlikte kendi tarihlerini yapmayanları yapmış gibi gösterecek vakanüvisler bulmak da her zaman imkânsız değildir.

Bu vakanüvisler, önceki gün Bursa’da onur tribününde bulunan, ama başkalarının yazdığı tarihin figürleri olan kişilerin gelecek yıl Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilmelerini kendi görüşlerinin kanıtları olarak ileri sürebilirler.

Bunlara kanmayın! 21. yüzyıl Pax Americana’sının yürütücüsü olduğu için 2009 Nobel Barış Ödülü’nü Obama’ya verenler, Pax Americana’nın bölgesel taşeronlarından da bir ödülü esirgemeyeceklerdir elbette.

Ama ödül kazanmak kendi tarihini kimin yazdığı gerçeğini değiştirmiyor.

asirmen@cumhuriyet.com. tr

No comments: