Wednesday, October 21, 2009

Teşekkür(!)
GÜZEL bir organizasyondu; devamının da aynı güzellikte geleceğinden kuşku yok.

Çünkü hükümet bir işe elini attı mı Türkiye işte böyle güzel organizasyonlar yapacak güçtedir ve hatta yakında askeri operasyonları durdurup barış ve demokrasi organizasyonları ile tüm yurdu saracaktır! Yıllardır Irak’ın kuzeyinden Türkiye’ye barış ve demokrasi için gülleri atan, yüreği barış ve demokrasi aşkıyla yanıp tutuşan, bir grup iyi niyet elçisinin Türkiye’yi yöneten kadrolarca kucaklanış organizasyonundan söz ediyoruz.

Emeği geçenlere teşekkür etmek yurttaşlık görevi olmalı...

Kim bunlar?

ABD Başkanı Obama’dan işareti alır almaz “tarihi fırsat” duyurusu yapan Çankaya’daki AKP’li Sayın Abdullah.
Fırsatı barış ve demokrasi için değerlendirmek üzere yol haritasını hazırlayan İmralı’daki PKK’li Sayın Apo.

Kürt açılımını başlatarak barışın ve demokrasinin önünü hızla açan Başbakanlık’taki AKP’li Sayın Recep.

Organizasyona dönersek...

Diyarbakır’daki özel yetkili dört savcıyı ve bir yargıcı barış ve demokrasi elçilerini karşılamak için özel olarak Şırnak’ın Silopi ilçesindeki Habur sınır kapısına gönderen Adalet Bakanı Sadullah Ergin...

Sivil, resmi ve özel timci polislerle jandarmayı elçilerin güvenliği için seferber eden ve açılımın koordinatörlüğünü başarıyla yürüten İçişleri Bakanı Beşir Atalay...

Gümrüklü alanda çevre düzenlemesi için iş makineleriyle destek sağlayan Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir, gümrüklü sahayı kullanıma açan gümrüklerden sorumlu Devlet Bakanı Hayati Yazıcı. Gerek Amerika’nın gerek Avrupa’nın taleplerini ince bir diplomasiyle yürüten dışarıdan atanmış Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu.

Siyasilere ilaveten...

Alanda gerekli çalışmaları yapmak üzere bölgeye giden Milli İstihbarat Teşkilatı’nın Recep’ten uzatmalı müsteşarı Emre Taner...

Muhteremlerin ellerine sağlık! Bu arada barış ve demokrasi aşığı iyi niyet elçilerinin sözcüsü İmralı’daki “Sayın Apo”dan dört mektup getirmiş.

“Yol haritası” içeren mektuplardan biri Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’a yazılmış.

Ne güzel organizasyon! Emeği geçen ve geçecek herkesin eline sağlık!

Çankaya’daki AKP’linin MGK açılımı!

ÇANKAYA’DAKİ AKP’li, ona buna telefon ederek memleketin dış işlerine bakmaktan epey keyif alıyor olmalı... Şu sıralar sanki memleketin iç işlerine bakmaktan da kendini alamıyor ve ana muhalefet partisi liderinin, Milli Güvenlik Kurulu toplantılarına katılmasını öneriyor.

Cumhuriyet Halk Partisi’nden Mustafa Özyürek öneri üzerine önüne sürülen mikrofona hemen görüş bildirmiş; konuya sıcak baktığını ancak çalışma yönteminin yeniden ele alınması gibi bazı koşulları olduğunu söylemiş. Özetle, ana muhalefetin sözcüsü Çankaya’daki AKP’linin önerisine balıklama atlamamış ama atlamak için yeni “tramplen” istemiş!

İyi hoş da, Milli Güvenlik Kurulu’nun bugünkü yapısı, çalışma yöntemi, karar alma düzeni Avrupa Birliği’nin emirleri üzerine AKP iktidarının eseri olarak ortaya çıkmadı mı? Şimdi neyi, niye değiştirsinler! Maksat öneri olsun torba dolsun değilse eğer Başbakanlık’taki AKP’li, Cumhuriyet Halk Partisi’ni “Kürt açılımı”na yamamaya çalışırken adı bir süredir Damat Ferit’le birlikte anılan Çankaya’daki AKP’linin de, Deniz Baykal’ı Milli Güvenlik Kurulu’nda yanında görmek istemesi hayırlara vesile olur inşallah!NefesAli Serim: “Can Dündar’ın Yunanistan’da bedava dağıtılan Mustafa filmi gibi Nefes filmi de ‘Kürdistan’da dağıtılabilir!”

Yağmur DenizParis’te Sevr’e uygun harita çizilmiş.

Açılım haritasıdır!Ka-meraAnıl Öçal: “Açılım görüşmeleri kamera önünde olmasın mera önünde olsun; trene bakar gibi!”HikmetyarHamza Saykan: “Bülent Arınç’a göre İsrail karşıtı dizinin sonu mutlu edecekmiş.

Hikmetyar’ın dizinin dibinde mutluluk fotoğrafı çektirebilirler!

”Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” Deniz SOM Orta oyunu
TAMAM, bugünkü hükümetin başlattığı “açılım” başarıya ulaşsın. Ülkemizde artık kan dökülmesin. “Yaratandan ötürü yaratılanı seven” Başbakanımız da mutlu olsun. İyi de bunlar yapılırken, Başbakan’ın ifadesiyle “Koskoca Türkiye Cumhuriyeti” âleme rezil olmasın.
En azından hükümet adına Habur’a veya Cizre’ye gidenler, yargının işine burnunu sokmasın. Oysa önceki gün “zafer” işaretleri vererek Habur’dan Türkiye’ye giren 34 kişi ile ilgili işlemler hakkında, arkadaşımız Okan Konuralp’in Silopi’den verdiği bilgiler durumun hiç de öyle olmadığını gösteriyor.

Biliyorsunuz bu 34 kişinin hepsi (tabii üstelik üniformasıyla gelen 8 PKK’lı da) dün yetkili Nöbetçi Mahkeme tarafından serbest bırakıldılar.Okan Konuralp’in haberinin bu konuyla ilgili kısmını özetleyerek aktarıyoruz:“Kandil Dağı’ndan ve Mahmur isimli kamptan 34 kişinin Türkiye’ye gelişiyle başlayan ‘Hangi koşullarda serbest kalmaları sağlanacak’ belirsizliği ‘pişmanlık’ yasasına getirilen yeni içtihat yoluyla aşıldı.”Okan’ın sözünü ettiği, Ceza Yasası’nın “etkin pişmanlık”la ilgili 221’nci maddesi hükmüdür.

Bu madde özetle:*

Suç işlenmeden önce verdiği bilgilerle örgütün dağılmasını sağlayan;*

Örgüt üyesi olan ama örgütün suçuna iştirak etmeksizin örgütten gönüllü olarak ayrıldığını bildiren;*

Örgütün suçuna katılmadan yakalanan fakat örgütün dağılmasını veya mensuplarının yakalanmasını sağlayan bilgi veren;*

Örgütü kuran, yöneten veya üye olan ama gönüllü olarak teslim olup örgütün yapısı ve faaliyeti ve işlediği suçlar hakkında bilgi veren kişiye ceza verilmeyeceğini söylüyor.

Demek ki gelenlerin durumunu bu madde kılıfına uydurmak için Habur’da bir kumpanya kurulmuş. Bu kumpanya üstelik ancak Yargıtay’ın yetkisinde olan “içtihat üretme” hakkını da kendinde görmüş. Nitekim Okan şunları aktarıyor:“İfadelerde, ‘kimin isteği ve neden geldiniz sorularına hangi yanıtların verileceği’ krizinin aşılmasında DTP Genel Başkanı Ahmet Türk ile İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın telefon diplomasisi etkili oldu.”Sanmayın ki sadece ikisi bu işe bulaşmış. Anlaşılan devletimiz 34 PKK’lıyı karşılamak için meğer tam kadro orada bekliyormuş.

Örneğin İçişleri Bakanlığı Müsteşarı Osman Güneş, önceden gidip Cizre’de beklemiş.Sonunda PKK’lıların “Abdullah Öcalan’ın talimatı gereği buraya geldik” ifadesine “Ve hükümetin demokratik açılımına destek vermek için” ibaresinin eklenmesinde mutabık kalmışlar.Bu tabloyu tanınmış hukukçu Turgut Kazan’la konuştuk. “Şimdi Türkiye’de, sayısını bilemediğim kadar insan PKK’ya destek vermek yahut üye olmak iddiasıyla tutuklu yahut hükümlü sıfatıyla hapiste yatıyor. Adalet onlara bunu reva görürken üniformasıyla gelen, etkin pişmanlıktan yararlanmayı reddeden insanların serbest bırakılması için yapılanlar bir hukukçu olarak beni utandırıyor” dedi.
Haksız mı?
Oktay EKŞİ

Tekerrür eden tarih ne işe yarar?

BİR televizyon sunucusu Habur Kapısı’ndaki muhabirlerine, PKK’lılarda ve onları karşılamaya gelen yandaşlarında bir zafer kazanmışlık havası olup olmadığını ısrarla soruyordu. Sonra kendisi açıklıyordu: Muzaffer eda yok ise “iyi” imiş, varsa açılım tehlikeye düşermiş. Bu, kendi düşüncesi miydi, yoksa hükümetin görüşü müydü, bilemedim.

Sunucu (ve öteki sunucular) muhabirleriyle muhabbet ederken ekranda Öcalan posteri, PKK bayrağı taşıyan, “V” zafer işareti yapan insanlar, yüzlerce arabalık uğurlama ve karşılama konvoyları görülmekteydi.Ardından, Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla Türkiye’ye gelen “Barış Grubu”nun getirdiği PKK’nın 9 maddelik mektup-muhtırası okunup söyleniyordu ekranlarda. Tam anlamıyla bir bayram, bir zafer havası görülmekteydi kıyafet ve davranışlarda.OSMANLI-RUS SAVAŞIBu sırada, biraz tarih bilgisi olanlar 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması’nı anımsadılar. Bu antlaşmadan sonra Rusya, Osmanlı Devleti’nin Ortodoks Hıristiyan uyruklarının koruyucusu oluyordu. 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı bu nedenle çıkmış, imzalanan 3 Mart 1878 Ayastefanos (Yeşilköy) Antlaşması ile Osmanlı’nın Tuna vilayetinde Bulgar devleti kurulmuştu. Ayastefanos Antlaşması’nda Ermenilerle ilgili reformlar yapılmasını öngören bir madde de (Madde 16) vardı.

Bunun ardından imzalanan 13 Temmuz 1878 tarihli Berlin Antlaşması’na göre (Madde 61) Osmanlı Devleti Ermenileri Çerkeslere ve Kürtlere karşı korumayı üstleniyordu. Oysa üç topluluk da Osmanlı vatandaşı idi.Gerçekte, Ayastefanos ve Berlin Antlaşmaları Ermenileri, Bulgarlara öykünmeye davet etmekteydi.

Osmanlı Avrupa’sında Bulgarlar kendi devletlerini nasıl kurdularsa Ermeniler de kendi “Büyük Ermenistan Devleti”ni Anadolu’da kurabilirlerdi. Bulgarlar gibi, çeteler, komitalar kurarlar, isyan ederler, kan dökülür ve başta Rusya olmak üzere Berlin Antlaşması imzacısı Düvel-i Muazzama savaşa girip Osmanlı’yı ezerdi. İşte o zaman Büyük Ermenistan kurulurdu. 1878’den sonra bu strateji ve taktik uygulandı zaten. 1774-2005, OKUYUNTelevizyonlarda Habur Kapısı’ndan yapılan naklen (canlı) yayını izleyenlerden bazıları işte bunları anımsamakta ve o zamanın Düvel-i Muazzaması ile Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Birliği’nin farksız olduğunu düşünmekteydiler. Ancak, bunları bilmeyen, anımsamayan ve öğrenmek isteyenlere Bilâl N. Şimşir’in “Ermeni Meselesi, 1774-2005” (Bilgi Yayınları) adlı kitabının ilk 100 sayfasını okumalarını salık vermekteydiler.

KIRIM SAVAŞI SONRASI

Bunları bizim siyasilerin görüşlerini dinlemeden, televizyonlarda tele-âlimlerin bombardımanına uğramadan yazıyorum. Osmanlı Devleti galip geldiği savaşlardan sonra imzaladığı antlaşmalarda bile zararlı çıkmıştı.
Örneğin, müttefikleriyle birlikte kazandığı Kırım Savaşı’ndan sonra ilan ettiği Islahat Fermanı ile yıkılışını da ilan etmişti.

PKK’lıların ülkeye dönüşlerini yüreklendirip kabul eden AKP hükümeti, teslim olma koşullarını karşı tarafa kabul ettirebilirdi. Bunun sonucu olarak PKK Irak’ta ve Türkiye’de 6-0’lık galibiyet havalarına girmeyip poz atmayabilirdi. Böylesine bir uzgörüşlülüğü, olgunluğu, dûrendîşliği Kürtçülük önderlerinden ve DTP yöneticilerinden beklemek fazla iyimserlik olur. Ancak, ne olursa olsun, biraz tarih öğrenmelerinin herkese yararı var!

Özdemir İNCE

No comments: