Tuesday, June 17, 2008

Şekerlik Türkiye

Mine G. Kırıkkanat

Temel ihtiyaç maddeleri arasında dip sacayağını, un, şeker ve yağ üçlüsü oluşturur. Savaş başta, ekonomiyi çökerten yokluk zamanlarında insan topluluklarının iyi beslenemese bile hayatta kalmasını sağlayan bu üçlüdür.
Türkiye, yakın zamana kadar yalnız un, şeker, yağ üretiminde değil, hububat, et, süt, meyve, sebze üretiminde kendi nüfusunu besleyen ve ihracat yapabilecek kapasitede bir ülkeydi.
Atatürk’ün ilk kez 1926’da kurdurduğu ve büyük önem verdiği, tohum üreten, damızlık üreten, aşılama yöntemleri geliştiren örnek tarım çiftliklerinin kapatılıp mangalcılara mesire yeri olarak özelleştirilmesi sürecinde, özellikle AKP’nin sadece beş yılda vardığı sonuç manzarası şudur:
Türkiye’de tohumculuk bitirilmiş ve buğdaydan mısıra, bütün un üretilen hububat tohumu, milyarlarca dolara özellikle ABD ile İsrail’den “genetiğiyle oynanmış”, dolayısıyla tohum vermeyen ve her yıl yenisi ithal edilen türlere indirgenmiştir.
Türkiye’de hayvancılık bitirilmiş, et ve süt ithal eder hale gelinmiştir.
Kuraklaşma nedeniyle gözümüz gibi korumamız gereken nadir tarım alanları sanayiye açılmış, oysa sanayiye açılmış toprağı bir daha ekmek mümkün değildir.
Türkiye nüfusu, sadece un veren hububatta değil, tüm gıda maddelerinde dünyanın bir numaralı “canlı denek laboratuarı”na dönüşmüş, undan süte, etten sebzeye, ottan meyveye, ağzımıza attığımız her bitki “genetiğiyle oynanmış” tarım ürünleri olup, dünya tarım tröstleri yeni geliştirdikleri türleri bu ülke insanları üzerinde test etmekte, kısa, orta ve uzun vadede yararını, zararını öğrenmek için “denek faresi” olarak bizim insanlarımızı kullanmaktadır.
***
Bu tröstlerden sonuncusu ve en fütursuzu, dünyanın bir numaralı tarım ve gıda ürünleri sanayii Cargill’dir.
Gündem yaratması gereken konulara tek satırlık bir bilgiyle dikkat çeken www.teksatir.com.tr sitesi, bombayı 14 Mayıs’ta yayınladığı ilk satırla patlattı. “Şeker tatsızlaştı, pancar üreticisinin tadı kaçtı,” tümcesiyle verilen bilgi, korkunç bir gerçeği içeriyordu:
Başbakan Tayyip Erdoğan, ABD’de dünya genetiğiyle oynanmış mısır (mısırdan zengin olan bakan çocuklarını hatırlayın) üretimi lideri Cargill yetkilileriyle yaptığı görüşme sonucunda, Türkiye’nin mısırdan elde edilen şekerin “ithalat” kotası, yerel şeker üretimini korumak amacıyla bu tür ithalata sınır koyan AB ülkelerinin 7 ila 15 katına yükseltildi.
Böyle bir uygulama, Türkiye’de pancar şekeri üretimini de, pancar üreticisini de bitirmek anlamına geliyor.
Üstelik...
Hem genetiğiyle oynanmış, dolayısıyla yan etkileri henüz bilinmeyen mısırdan elde edilen şeker, pancar şekerinden yüzde 20 ila yüzde 25 oranında daha tatsız, çünkü NBŞ diye adlandırılan nişasta bazlı bir şeker türüdür.
Kahverengi şeker aldım, üstünde de “doğal” yazıyor diye şeker kamışı şekeri kullandığını sananlar da maalesef yanılıyor: Pancar üreticisini ekonomik anlamda gebertip Cargill’e “şekerlik” olarak Türkiye’yi sunan AKP iktidarı, yalnız NBŞ rantçılarını dünya fiyatlarının üç katına sattığı genetiğiyle oynanmış mısır ithalatıyla zengin eder. Ülkemiz, şeker kamışı kökenli şeker ithal etmez.
Sizin “doğal” diye yediğiniz kahverengi şeker, şeker kamışı melasıyla renklendirilmiş beyaz toz şekerden ibarettir.
Oysa dünyada üretilen şekerin dörtte üçü şeker kamışından elde edilmekte ve en sağlıklısıdır. Kamıştan geçtik, bari bizim öz kaynağımız pancarda kalsak, bunca yüzyıldır kötülüğünü görmedik, ama ne gezer? Gelsin mısır NBŞ, gitsin rantı rantçıların cebine, dünyanın üç katına yediğimiz en kötü şeker!
Son tarım alanlarımızdan birini, Konya Ovası’nı Cargill’in “bir daha ot bitmeyecek” kimyasal sanayiine açanlar, aslında Türkiye’yi tepesine vurulup, ağzından lokması alınacak bir köleliğe sürüklüyorlar.
Ekonominin çöktüğünü ve buğdaylık tohum, şekerlik “genetik” mısır tohumu alamadığımızı düşünün: Para yoksa, tohum da yok ve Türkiye, dayatılan her şarta “toprak bütünlüğü” dahil, evet demediği takdirde, açlıkla terbiye edileceği bir ortama hazırlanıyor.

mine.gokce@wanadoo.fr17.06.2008

No comments: