Friday, June 19, 2009

BASLARKEN(1)

Dizi yazilar genellikle “Sunus” diye baslar ama, bu dizi icin “Baslarken” demek daha uygun dusecek.
Gunluk yazilarimda da bolum bolum dile getirdim. Ecevit koalisyonunun son donemi ve AKP iktidarinin ilk yillari Turkiye’nin siyasi tarihinde apayri bir bolum tutacak.
Ben bu sureci deyim yerindeyse tam gobeginde yasadim. Bu donem ne bir iki komutanin cikis yolu aramasiyla anlatilabilir ne AKP’nin yonunu AB’ye donup “tam demokrasiyi oturtuyoruz” iddialariyla. .. Ne bu en kritik donemin CumhurbaskaniAhmet Necdet Sezer’in son derece dikkatli ve net devlet adami tavirlariyla anlatilabilir, ne ana muhalefetin topluma AKP gercegini gosterme stratejisiyle. ..
Tumunu bir butun olarak sutuna yatirmak bence bir baslangic olabilir.


O HABERLERIN ARKASINDAYIM
Yukarida siraladigim yelpazenin butun taraflariyla diyalogum vardi. Bunlarin tumu yasal zeminlerde, makamlarda gerceklestirilen diyaloglardi. Kimi aldigim bilgileri haberlestirdim. Bunlar o gunlerin kosullari icinde cok kritik ve tartisilan haberler oldu. Dogal olarak o haberlerin tumunun arkasindayim.
Tutuklanmamin arkasindan medyada yer alan haberler ve yorumlar, benim konumumu ayri bir tartisma konusu haline getirdi. Hem bu tartismayi benim acimdan netlestirmek hem de Turkiye’nin sozunu ettigim donemine bir olcude aciklik getirmek icin boyle bir yazi dizisi kacinilmaz hale geldi.
“O donem yasanan her seyi biliyorum, hafizami ortaya koydum mu, not defterimi actim mi yer yerinden oynar”iddiasinda degilim.
Kimi gorusmelerim “off the record” idi. Yani yazilmamak uzere. Gelinen noktada bunlari da bir olcude acmak gerekecek.
DARBE GUNLUGU TANIMINI REDDEDIYORUM
O gunlere bir butun olarak bakildiginda diziye “Gerilimli Yillar” basligini koymak uygun dusecekti. Bu diziyle ilgili elbette kimi taraflarin aciklamalari olacaktir. Oyle saniyorum ki, gazetemiz yonetimi bunlara da yer verecektir.
Medyada “darbe gunlugu” gibi sunulan kimi notlarima iliskin iddialara gelince... Her seyden once darbe gunlugu tanimini reddediyorum. Bu notlar sorguda bana gosterilmedi. O nedenle aynen kabul etmek ya da tumunu reddetmek gibi bir yontemi benimsemedim. Evet, ben kimi notlar tuttum. Bunlar ham halde, ileride sadece benim gozden gecirecegim seyler oldugu icin icerigi hakkinda da ozenli olmadigim notlardi. O nedenle benim icin ve muhataplari icin hukuken baglayici oldugunu dusunmuyorum.
NEDEN SILDIM?
Ileride bu donemi bir arastirma olarak, bir kitap olarak yazabilirim dusuncesiyle aldigim bu notlari neden sildim?
1- Ileride 2000’li yillari yazacak olursam, guncel olarak yazdigim haberlerin bana yeterince isik tutabilecegini dusundum.
2- Olaylar oylesi bir hale geldi ki, bu notlari bulundurmak artik anlamsiz diye dusundum. Gazetemizin bilgisayar sistemi yenilenirken arkadaslar “onceki dosyalarin tumu siliniyor, saklayacaklariniz varsa ayiralim” dediklerinde bir an dusundum, “yok” dedim. Bu notlarin tumunu artik yok hukmunde saydim. Bu anlamda baska notlarim da yok.
3- 2007’den itibaren kendim icin yeni kitap ve arastirma konulari sectim. Son iki yilda yazdigim kitaplar (Heyecan Yaslanmaz, 78’liler) bunun gostergesidir.
Teknolojik takip artik o kadar ileri ki, yukarida aktardigim bilgilerin ilgili merciler tarafindan da hemen dogrulanabilecegini soyleyebilirim.

FARKLI NOTLAR BIRLESTIRILMIS, MONTAJLANMIS, YORUMLAR EKLENMIS
“Balbay gunlukleri” diye sunulan metinlerle ilgili degerlendirmemi bir kez daha aktarmak istiyorum:
Ben bu sekilde, ozel bir dosya halinde gunluk tutmadim. Benim farkli zamanlarda, farkli dosyalarda yer alan kimi notlarim bir araya getirilmis, montajlanmis, yorumlar-aciklamala r eklenmis ve ortaya boyle bir “gunluk” cikarilmis.
Sunu da vurgulamadan gecemeyecegim; bilgisayarima son 10 yilda giren-cikan yazi ve belgenin tumu yuz binlerce sayfayi bulur. Bunlardan sadece bir bolumunun cikarilip, ozel olarak montajlanip salt bir kesimle diyalogumun oldugunun ortaya cikarilmak istenmesini kabul edemem.
Dizide iki temel amacim var:
1- 2000’lerin ilk yarisindaki Turkiye’nin siyasal tablosunu ortaya koymak.
2- Mustafa Balbay’in gazetecilik hedefleri disinda baska hicbir gundeminin olmadigini anlatmak.
TRT’deki Pazar Panorama programina katilan Ecevit, AKP’nin izleyecegi yolla ilgili endiselerini dile getirmisti
Gerilimli yillarin ilk isareti Ecevit’ten
2002’nin ikinci yarisiydi... Ecevit’in sagligi Basbakanlik islevini usul usul etkilemeye baslamisti...
Ama butun inadiyla makaminin basindaydi. O yillarda TRT’de pazar gunleri “Pazar Panorama” programinin yorumcu konuguydum. Sunucusu Cem Kircak’ti. Ecevit, bu programa hemen her cagirisimizda gelirdi. Programa biz de hazirlikli gelirdik, Ecevit de... Daha dogrusu Ecevit kimi temel mesajlarini vermek icin bu programi zeminlerden biri olarak kullanirdi...
Koalisyon artik iyiden iyiye yorgun dusmus, Turkiye secim atmosferine girmeye baslamisti.
‘AKP’NIN FARKLI BIR UFUK CIZDIGI DUSUNCESINDEYIM’
Ecevit, Pazar Panorama programinda “Onumuzdeki secimlerle ilgili bir endisemi dile getirmek istiyorum” dedi, arkasini soyle getirdi:
“Yapilan anketler bu secimlerde AKP’nin ve DTP’nin baraji gececegini gosteriyor. Bu durum Turkiye’de ciddi bir gerilim ortami doguracak... Bundan ciddi endise ediyorum...”
Programin ardindan Ecevit’e ayrica sorma geregi duydum:
- Biraz acar misiniz, nedir duydugunuz endiseler?
Ecevit - Sayin Balbay, AKP’nin Sayin Erbakan hareketinden daha farkli bir yol izleyecegi dusuncesindeyim. Bu durum da beni endiselendiriyor. Onu dile getirmek istedim.
- Nasil bir donem olur dusuncesindesiniz?
Ecevit - Sayin Erbakan’i butun yonleriyle taniyorduk. Ama AKP etrafinda olusan ekibin daha farkli bir ufuk cizdigi dusuncesindeyim.
Ecevit’in degerlendirmeleri, AKP’nin tepkisini cekti. Daha simdiden bunalim urettigini iddia ettiler.

‘ABD’NIN HER ISTEDIGINE EVET DIYECEKLER’
Ecevit’le 3 Kasim 2002 secimlerinin ardindan Anittepe’deki DSP Genel Merkezi’nde uzun bir sohbet yaptik. Uzerindeki stresin kalkmasindan olsa gerek, sagligi da secim oncesine oranla yerine gelmisti.
Ecevit’e yukaridaki sozlerini animsattigimda, goruslerinin degismedigini soyledi. Soyle dusunuyordu:
“Goreceksiniz Irak’ta ABD’ye odun verecekler. Istedikleri her seye evet diyecekler.. . Bu durum Kuzey Irak’ta basimiza ne is acar bilemem.”

‘ABD’YI OYALADIM’
Ecevit’in kaygilarina dis sorunlar da eklenmisti. Aslinda ABD, Ecevit hukumetinden de cok sey istemisti. 11 Eylul 2001 Ikiz Kuleler saldirisinin ardindan ABD acisindan 2 hedef ortaya cikmisti:
Afganistan ve Irak...
Afganistan bir olcude daha uzak bir cografyaydi ama Irak’la ilgili her adim icimizi de etkileyecekti.
Ecevit’e sordum:
- ABD, Irak icin sizden ne istedi?
Ecevit - Irak’in isgali icin gerekli olan her seyi.
- Siz ne yaptiniz?
Ecevit – Oyaladim.
Ecevit hukumetinin 2002’nin ikinci yarisinda icine dustugu durumun temel nedeninin bu konu olduguna iliskin gorus, saptama ve bulgular degisik zamanlarda ortaya atildi.


DERVIS’IN ABD ZIYARETI
Hemen yeri gelmisken sunu da vurgulamaliyim. .. 11 Eylul olaylarindan 10 gun kadar sonra donemin ekonomiden sorumlu Devlet Bakani Kemal Dervis, ABD’ye gitti.
Gidecegi gun sabah Hazine Mustesarligi’nda gazete ve televizyonlarin Ankara temsilcileriyle kahvaltili sohbette bir araya geldi.
Bir saat kadar sohbete katildi. Sonra bizi kahvalti ile bas basa birakip havaalanina gitti.
Bizler sohbette Dervis’in ekonomi agirlikli konusacagini, IMF programiyla ilgili yeni bilgiler verebilecegini dusunuyorduk.
Dervis’in ilk tumcesi su oldu:
“Turkiye ABD’nin terorle mucadelesine her turlu destegi vermelidir.”
3 Kasim 2002 secimine girerken iktidar hedefiyle yola cikan YTP ilk celmeyi Kemal Dervis’ten yedi
Cem o kadar emin baslamisti ki
Turkiye 3 Kasim 2002 secimine giderken siyaset sahnesi yeniden sekilleniyordu, . Kosar adim ilerliyordu. Koalisyonun uc ortagi ekonominin altinda kalmisti. Ecevit’in soylemiyle, ekonomik programinin aci ilac bolumu bitmis, meyvelerin yenecegi donem basliyordu. Ama bunu anlatmak artik olanaksizdi.
MHP Genel Baskani Devlet Bahceli temmuz basinda Bursa Kocayayla Turkmen Kurultayi’nda secim startini vermis, ok yaydan cikmisti.
Koalisyon ortaklarinin sandiga gomulmesi demek merkez sag, merkez sol ve milliyetci partinin yaris disi kalmasi demekti. Geriye AKP ve CHP kaliyordu.
Ikisinden hangisi umut olarak one cikacakti?
Bu tartisma usul usul alevlenirken, kamuoyunun da etkisiyle ortaya yeni bir lider adayi cikti:
Ismail Cem...
Cem, kisa surede o kadar parlatildi ki, kamuoyu yoklamalarinda yuzde 40’a kadar cikardilar.
DSP kadrolarindan bir ekip kurdu mu, bu is bitmisti. Ama ille de yanina Kemal Dervis’i almaliydi. Bunun icin cok bastirdi...

ISMAIL CEM TEBRIKLERI KABUL EDIYOR
Her taraftan Cem fisiltilarinin yukseldigi o yaz gunlerinde, bir ogle vakti, Meclis’ten Cem’in makamindan aradilar. Cem, Meclis’te fiili bir calisma ortami olusturmustu.
Arayan kisi su notu iletti:

- Sayin Cem, yarim saat sonra sizi makaminda bekliyor...
Gittim... Odaya giren cikan belirsiz... Olaganustu bir hareketlilik var. Cem, Basbakanlik koltuguna oturmak uzere olan, secim zaferinden yeni cikmis bir siyasetci gibiydi.
Her taraftan Cem liderligindeki Yeni Turkiye Partisi’nin (YTP) orgutunu olusturmak, katilmak uzere ariyorlardi. Cem, “Artik telefon baglamayin” dedi... Sohbete basladik, bir dakika sonra telefon.
Eski Almanya Disisleri Bakani Hans Dietrich Genscher ariyordu.
Cok ozur diledi; telefona uzandi... Ingilizce tebrikleri kabul etti...
Birkac dakika sonra bir telefon daha. Arayan Yunanli mevkidasi Papandreu idi.


ILK CELME KEMAL DERVIS’TEN
O sohbette Cem, artik yeni bir projenin olustugunu, siyasetin bu tur zamanlarda ani uretimler yapabildigini, o kendine has bicemiyle anlatti....
Cem’e gore Turkiye YTP iktidarina hazirlaniyordu. ..
Cem ilk celmeyi Kemal Dervis’ten yedi. Dervis son anda CHP Genel Merkezi’nde Deniz Baykal’la saatler suren gorusmenin ardindan bu partide karar kildi...
Cem artik donemezdi... .

CANSIZ KAYSERI MITINGI
Secim calismalarina kendi bolgesi Kayseri’den baslama karari aldi... Orada buyuk bir govde gosterisi yapacak, arkasini getirecekti. ..
Cem, Kayseri’ye dogru yola cikti...
Sik sik bilgi aliyordu; meydan nasil, cosku nasil?
Miting saati yaklasmisti, yoldaydi...
Miting alanindan su notu ilettiler:
- Ismail Bey yavas gelsin!..
Miting alani dolmamisti, ortalik cansizdi. Biraz zaman gecerse belki dolabilirdi. ..
Cem her seyi anlamisti!..
Bana gore Cem o gun ne yazik ki secim yolculuguna degil, kanser yolculuguna baslamisti.
Ecevit, Pazar Panorama programinda “Onumuzdeki secimlerle ilgili bir endisemi dile getirmek istiyorum” dedi, arkasini soyle getirdi: “Yapilan anketler bu secimlerde AKP’nin ve DTP’nin baraji gececegini gosteriyor. Bu durum Turkiye’de ciddi bir gerilim ortami doguracak... AKP’nin Sayin Erbakan hareketinden daha farkli bir yol izleyecegi dusuncesindeyim. Sayin Erbakan’i butun yonleriyle taniyorduk. Ama AKP etrafinda olusan ekibin daha farkli bir ufuk cizdigi dusuncesindeyim. Bu durum da beni endiselendiriyor.”

Gerilimli günlerin ardından Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu görevini Orgeneral Hilmi Özkök’e devretti. Genelkurmay Başkanı Org. Kıvrıkoğlu’nun görev süresinin kararnameyle uzatılmasına Cumhurbaşkanı Sezer karşı çıktıÖzkök’ün ‘gerilimli’ gelişi2002’de siyasetteki gerilim sanki yarışıyormuş gibi devletin öteki kurumlarında da dikkati çekiyordu.Ankara’da son 10 yıldır Genelkurmay başkanlarının değişimi hep farklı tartışmaları beraberinde getirdi. Son üç değişim kamuoyu önünde deprem yaratmadan sonuçlanmışsa bunda dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in ve onun yerleştirdiği hukukun büyük payı var. Konunun bu yanına ister istemez yeri geldikçe değineceğiz.2002 yazı...

Temmuz’un 18’i... Önce Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu haftalık olağan görüşme için Çankaya Köşkü’ne çıktı. Ancak görüşmenin ardından Köşk’ten ayrılmadı. Ardından da Başbakan Bülent Ecevit Köşk’e geldi. Zirve başladı.Konu; Org. Kıvrıkoğlu’nun Genelkurmay Başkanlığı’nın uzatılması...

Nasıl yapılacaktı?Kararname ile...Sezer, olmaz dedi.İkna etmeye çalıştılar. Sezer’i biraz tanıyorlarsa hiç denememeleri gerekirdi. Denediler, beklenildiği gibi, olmadı. Sezer, böyle bir uzatmanın ancak yasayla yapılabileceğini düşünüyordu. Sezer’e hukuk sınırları dışında bir şey yaptırmak zaten olanaksızdı.

ÖZKÖK HEP SUSMAYI YEĞLEDİ

Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hilmi Özkök bütün bu süreci sessiz izledi. Sadece 2002 yazında değil, Kara Kuvvetleri Komutanlığı makamında oturduğu sürece hep susmayı yeğledi. Özellikle Çankaya Köşkü’ndeki resepsiyonlarda karşılaştığımızda, ne zaman soru sorsam, hemen Org. Kıvrıkoğlu’nu gösterir, “Komutan orada” derdi.2001 yılı 29 Ekimi’ydi.

Köşkteki resepsiyona katılan komutanlar “bugün konuşmayacağız” dediler. Org. Kıvrıkoğlu meslektaşlarımızın güncel konulara ilişkin sorularının tümüne aynı karşılığı verdi:“Bugün konuşmayacağım.”Org. Özkök de yine aynı yanıtı verdi: “Komutan orada...”Resepsiyonun sonuna doğru, yanılmıyorsam Irak’la ilgili bir durum söz konusu olunca Org. Kıvrıkoğlu, konuşmadan yapamadı.

Beni gözucuyla süzen Org. Özkök kulağıma fısıldadı:“Göle ördek yatağından girdiniz.”Devir teslim töreni yapıldı. Org. Özkök artık Genelkurmay Başkanı’ydı.

Görevi devreden Kıvrıkoğlu’nun Özkök’e yönelik şu tümcesi ilginçti:“Sizi dikkatle izleyeceğiz.”Org. Özkök fazla konuşmama tavrını Genelkurmay Başkanlığı döneminde de sürdürdü. Kendisine bunun nedenini sorduğumuzda şu karşılığı vermişti: “Günde gelen soğan gibi, yılda gelen sultan gibi karşılanır.”Org. Özkök’ün gerçek anlamda gazetecilerle “tanışması” 30 Ağustos 2002’de Gazi Orduevi’nde verilen Zafer Bayramı resepsiyonunda oldu. Org. Özkök ağır misafirleri uğurladıktan sonra gazetecilerle kendi standartlarına göre uzun süre sohbet etti.

ARCAYÜREK: HER ŞEY AYNEN DEVAM ETMEYECEKOrg. Özkök’ün Karadayı ve Kıvrıkoğlu’nun ardından daha farklı bir duruşu olduğu hemen seziliyordu. Resepsiyona birlikte gittiğimiz Cüneyt Abi (Arcayürek) çıkışta şunu söyledi: “Değişik bir durum, bakalım... Ama benim gördüğüm, her şey aynen devam etmeyecek.”Cüneyt Abi, böylesi durumlarda ilk gözleminde yanılmaz...

Ecevit’in rahatsızlığıyla ilgili ilk yazıyı yazan da o olmuştu. Ecevit ayaklarını hafif sürterek yürümeye başlamıştı. Hareketleri yavaşlamıştı.İlk ne zaman?1999 yılı ilkbaharında...

Baykal’ın Aralık 1998’de Yılmaz hükümetini düşürmesinin ardından Ecevit’in başbakanlığında seçim hükümeti kurulmuştu.

Öcalan’ın 15 Şubat 1999’da Türkiye’ye getirilmesinin Ecevit’in şansını arttırdığı yorumları öne çıkmıştı. DSP’liler de bunu hissedip yaşarken tek endişeleri vardı.Ecevit’in sağlığı.Işıklar içinde yatsın Ahmet Piriştina o günleri anlatırken şöyle demişti:“Balbayım, o kadar endişe ediyorduk ki, nezle olması bile oylarımızı düşürebilirdi.”İşte böyle bir ortamda Cüneyt Abi herkesin gözü önünde seyreden Ecevit’in hareketlerindeki yavaşlamayı kaleme almış, sormuştu: “Dünyanın her ülkesinde başbakanların, başbakan adaylarının sağlığı merak edilir. Bu, toplumdan saklanmaz. Ecevit’in sağlığında bir sorun mu var? Varsa bu açıklanmalı.”Cüneyt Abi’nin bu yazısının çıktığı gün bir grup gazeteci Ecevit’le Antalya mitingine gittik.

Ecevit VIP salonunda önce benim yanıma geldi. Sert bir ifadeyle şöyle dedi:“Bir dahaki geziye doktor Cüneyt Arcayürek’i de çağıralım.”Ecevit, Antalya mitinginde konuya değinmeden geçemedi. Otobüsün üzerinden halka şöyle seslendi: “Benim sağlığımda sorun var, diyorlar.

Bunu diyenler bin yıl yaşasın!”Cüneyt Abi’ye 30 Ağustos akşamı 22.00 sıralarında Gazi Orduevi’ndeki resepsiyondan eve giderken, Org. Özkök’le ilgili ilk gözlemlerini söyledikten sonra yukarıdaki anıyı anımsattım. Bastı kahkahayı... Sonra ciddileşti, “Ama kabul et, yanılmadım. Ecevit’in sağlığı ortada” dedi. Arkasını da şöyle getirdi:“Her yaşın, her sağlık sorununun bir gerçeği var.

Halbuki Ecevit, aylar önce sağlığı bozulmadan yeni bir düzen tutsa, görevi güvendiği birine devretse, Türkiye bu kargaşanın içine düşmezdi.”İKİ AY SONRA ABD GEZİSİNE ÇIKTIÖzkök’e dönersek...

Koltuğuna oturdu. 2 ay sonra Kasım 2002 başında önemli bir programı vardı: 6 günlük bir ABD gezisi.Bu gezinin önemi şuradaydı:Bir önceki Genelkurmay Başkanı Org. Kıvrıkoğlu 4 yıllık görev süresince hiç ABD’ye gitmemişti. ABD açısından Kıvrıkoğlu’nun özgeçmişindeki en önemli tümce buydu.Genelkurmay’daki görev değişimi biraz gerilimli de olsa bitmiş, Özkök dönemi başlamıştı.ESKİ GENELKURMAY BAŞKANI KIVRIKOĞLU‘Görev süremin uzatılmasını Ecevit istedi’Türk Silahlı Kuvvetleri’nin atama ve terfilerinin belirlendiği Yüksek Askeri Şûrası (YAŞ), ağustos aylarının ilk haftasında gerçekleştiriliyor. Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu 2002 yılının Ağustos ayında görev süresini tamamlayarak emekliye ayrıldı. Ancak, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in, Kıvrıkoğlu’nun görev süresini bir yıl uzatarak TSK komuta kademesinin yeniden şekillemesine müdahale etmek istediği konusu gündeme geldi.

Konunun yaşayan tarafları emekli Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu ve eski Başbakan Mesut Yılmaz daha sonra yaptıkları açıklamalarda o günleri anlattılar. Kıvrıkoğlu, 11 Mart 2008 tarihinde Hürriyet gazetesinde yayımlanan, Şükrü Küçükşahin’e yaptığı açıklamalarında, görev süresinin uzatılmasını kendisinin değil dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in istediğini dile getirdi.

‘UZATMAYI KABUL ETMEM’

Kıvrıkoğlu’nun anlatımıyla sürecin gelişimi şöyle oldu:“15 Temmuz 2002 günü, pazartesiydi, beni aradılar. Sayın Başbakan rahmetli Bülent Ecevit’in görüşmek istediğini söylediler. Ne zaman ve nerede olduğunu sordular. Ben de ‘Sayın Başbakan’a uygun saatte olur’ dedim. Saat 18.00 için Başbakanlık Konutu’nu söylediler. Saatinde gittiğimde Sayın Başbakan beni kapıda karşıladı; içeri girdiğimde ise Sayın Şükrü Sina Gürel vardı. Kendisi Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı olarak kabineye yeni girmişti.
Çay içtik. Sonra rahmetli Başbakan konuşmaya başladı. 5 yıldır birlikte çalıştığımızı vurguladı. Çevredeki gelişmeler, Kıbrıs konusu falan...

Sonra görev süremin uzatılmasını önerdi. Bu tevazuya teşekkür edip şunları dedim: Ben bunu kabul etmem. Bunu asker kamuoyu hoş karşılamaz. Ben yasada belirtilen 67 yaş sınırını da 4 yıllık görev süresini de dolduruyorum. Sürenin uzaması için kanun çıkması gerekir. Hükümetinizin Meclis’teki sandalye sayısı ise şu anda 259 (Salt çoğunluğun altında).

Genelkurmay Başkanlığı gibi üst düzey bir makama ait bir konunun, milletvekillerinin, siyasilerin elinde pingpong topu gibi oynanmasına müsaade etmem. Kendileri ısrar edince konuyu uzatmamak için perşembe günü Sayın Cumhurbaşkanı ile haftalık görüşmelerimiz olacağını belirtip, ‘Konuyu orada da birlikte konuşalım’ dedim. Sayın Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e çıktım. Kendisine, birazdan Sayın Başbakan’ın geleceğini, benim görev süremin uzatılmasını önereceğini, benim buna karşı çıktığımı, bunun asker kamuoyunda hoş karşılanmayacağını söyledim. Sayın Başbakan’a söylediklerimi, aynen tekrarladım; pingpong topu, yaş falan..Bir saat sonra rahmetli Ecevit geldi ve konuyu açtı. Yine aynı şeyleri söyledim. Ama onlara sonra dedim ki, ‘Ama ben size yeni bir Genelkurmay Başkanı öneriyorum’. Yeni bir Kara Kuvvetleri Komutanı (Kıvrıkoğlu, o günün Jandarma Genel Komutanı Org. Aytaç Yalman’ı ima ediyor) atanacak. Bunları 18 Temmuz’da konuşuyoruz. Yeni komutan 30 Ağustos’ta göreve başlayacak. Bu arada siz Genelkurmay Başkanlığı’na atama yapmazsınız, yeni kuvvet komutanı da 30 Ağustos’ta görevi aldıktan sonra eylül ayının ilk haftasında onu Genelkurmay Başkanı atarsınız. Yeni komutanın kim olacağını söylemedim.Bakın bir nokta daha var. 1 Ağustos Perşembe günü Başbakan Yardımcısı Sayın Devlet Bahçeli ve Milli Savunma Bakanı Sayın Sabahattin Çakmakoğlu ile de Milli Savunma Bakanlığı’nda akşam saat 18.00’de görüştük. Bahçeli de görev süremin uzatılmasının yararlı olacağını söyledi. Sayın Şükrü Sina Gürel bana 1 kez geldi. O da süre uzatmak için kanun çıkarmak gerektiğini, bunu çıkaramayacaklarını söyledi. Ben de o zaman, ‘Zaten ben bunu size söyledim’ dedim. Ve ben şunu düşündüm: Eğer benim bilgim dışında uzatma yapsalardı bile istifa edecektim.”‘ÖZKÖK’Ü İSTEMEDİM’Yine Şükrü Küçükşahin’in köşesinde yer alan açıklamalarında Kıvrıkoğlu, kendisinden sonra Genelkurmay Başkanı olan “emekli Orgeneral Hilmi Özkök’ü istemediği” konusunda da şunları söyledi: “Doğrudur, Hilmi Özkök’ü istemiyordum. Şimdi yazınızda var; ‘Madem gençliğinden beri tanıyordun; o zaman niye Kara Kuvvetleri Komutanı yaptın, kuşkusuna neden oldu’, demişsiniz. Doğrudur; ama unutmayın yüzbaşı iken ayrı, farklı tutum gösterirsin, yetkili komutan olunca farklı. Ben 2 yıl kendisini komutan olarak izledim. Bunun sonucunda da irtica ile mücadeleyi daha iyi yapacak birinin gelmesini istedim.

”MESUT YILMAZ: KARŞI ÇIKTIMKıvrıkoğlu’nun görev süresinin uzatılması konusunun taraflarından biri olan eski Başbakan Yardımcısı ve ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz, Vatan gazetesinden Aydın Ayaydın’ın sorularını yanıtlamıştı. 12 Mart 2008 tarihinde yayımlanan habere göre Yılmaz şunları söylemişti: “Başbakan Ecevit, Kıvrıkoğlu’nun görev süresini uzatmak istiyordu. Bunu Kıvrıkoğlu’na da söylemiş.

Paşa yanıt olarak, ‘Bahçeli ve Milli Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu ile bu konuyu görüştüm sıcak bakıyorlar. Ancak Hükümet ortağınız Mesut Yılmaz’a bunu kabul ettiremezsiniz, onun için bu iş olmaz’ demiş. Ecevit birkaç kez beni ikna etmeye çalıştı.

Fakat taviz vermedim. Bunun üzerine Kıvrıkoğlu, Hilmi Özkök’ün Genelkurmay Başkanı olmaması için Kara Kuvvetleri Komutanlığı’ndan emekli edilmesini ve yerine Jandarma Genel Komutanı Aytaç Yalman’ın getirilmesini, Başbakan Ecevit’ten talep etti. Bu hamleyle Özkök yerine Yalman Genelkurmay Başkanı olacaktı. Başbakan Ecevit bunun için çok çaba sarfetti. Ancak, bu konuda Anavatan Partisi olarak kesinlikle taviz vermedik.

Diğer ortağımız MHP de bu konuda çok fazla istekli değildi. Bu nedenle Kıvrıkoğlu’nun talebi hayata geçirilmedi.”KANADOĞLU ÖNCE HUKUK DEYİNCE...Bu dizide sanırım en çok “gerilim” sözcüğü kullanılacak ama, 3 Kasım 2002 seçimlerine giderken bir başka tartışma alanı da hukuktu...

Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu 2007’deki Cumhurbaşkanlığı seçiminde “367 şart” savını ortaya atınca çok tartışılmıştı. AKP’liler “bu da nereden çıktı, bize gelince böyle oluyor” derken Kanadoğlu “bence öyle” deyip ısrar ediyordu:“Kararı yüksek yargı versin!”Kanadoğlu haklı çıktı...Aslında Kanadoğlu hukuk ısrarını asıl görevi başındayken yapmıştı.Türkiye 3 Kasım 2002 seçimlerine hazırlanırken son 2 ayda Kanadoğlu ortaya 3 iddia attı.

1- AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan TCY’nin 312. maddesinden yargılandığı için bu unvanı kullanamaz.

2- DEHAP örgütlenmediği illerde örgütlenmiş gibi gösterilmiştir. Bu evrakta sahteciliktir, seçime katılamaz.3- Yeniden Doğuş Partisi’ni (YDP) Genç Parti’ye dönüştürme süreci hukuk dışıdır.Bunların üçü de Yüksek Seçim Kurulu tarafından dikkate alınmadı ve 3 Kasım seçimleri yapıldı.Kanadoğlu AKP için de seçime 10 gün kala yukarıdaki nedenle kapatma davası açtı.

Anayasa Mahkemesi savunma için AKP’ye seçim sonrasına gün verdi.2002 sonbaharının görünümü şuydu:Seçim kararı gerilimli alınmıştı...Genelkurmay Başkanı değişimi gerilimli olmuştu.Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı seçimde 3 önemli hukuksuzluk iddia etmişti.Sonbahar sonunda ise oyu alan, sandığı geçmişti.Kanadoğlu 3 Kasım hukuksuzluklarını “Alaturka Demokrasi” kitabında topladı.Ayrıntılarını merak edenler burada bulabilir.
(3)
GÜNDEMMUSTAFA BALBAYMeclis’ten Beklenen... TBMM’nin 22. dönemi bugün başlıyor.... Arşive baktık, 30 Nisan 1999’da 21. dönemi, “Meclis Açılırken” başlığıyla işlemiş, beklentilerimizi aktarmışız... Çoğu gerçekleşmemiş... Biz yine de beklentimize eklentiler yapıp Meclis’ten umudu kesmeyelim... Önceki dönemlerden pek çok bakımdan daha farklı bir Meclis tablosu ile tanıştık. TBMM her dönemde geleneksel olarak yüzde 60-70 oranında yenilenir.

Bu kez yenilenme yüzde 90’ı buldu. Geçen dönem CHP, Meclis dışında kalmıştı. 1999’da Meclis’e gelebilecek olanların önemli bir bölümü 2002’de geldi. CHP saflarının yarıya yakınının eski milletvekili olduğunu vurgulayalım. Her dönem Meclis’e giren partinin sayısı dönem sonunda ikiye katlandı. Bu, ya bölünmelerle ya da yeni oluşumlarla gündeme geldi.

Görünen o ki, bu kez de benzer gelişmeler yaşanacak! AKP ve CHP’de genel merkezin güçlü olduğu bir yapı var. Erdoğan ve Baykal, listelerinin yapımında birinci derecede rol oynadılar. Ancak genel merkez ağırlıklı yapı zamanla Meclis ağırlıklı hale gelir ve vekiller arasında farklı düşünmeler başlar!

Seçimler öncesinde yarışa katılan partilerin sıralaması şöyle öngörülüyordu: AKP, CHP, DYP, MHP...

Sıralama aynen böyle oldu ama, son iki partinin barajı geçememesi yüzde 65-70 oranında AKP’nin, yüzde 30-35 oranında CHP’nin daha fazla milletvekili çıkarmasını sağladı. Seçilemeyecek sıralarda olduğunu düşünenler de Meclis’e girdi. Durum, bir ölçüde geçen dönemin MHP’sini anımsatıyor.

İlk izlenimlerimiz AKP ile CHP arasındaki iktidar-muhalefet dengesinin sık sık gerginleşeceği yönünde. Dileğimiz elbette bu değil ama, her iki partinin mayası sürekli uyuma uygun değil! Mademki, büyük ölçüde yenilendi, çiçeği burnunda vekillere anımsatalım. Geleneksel olarak, vekiller iki konuda çok hızlı el kaldırır: Tatile girerken ve maaşlar artarken! Dileyelim, bu gelenek sürmesin...

Dokunulmazlık...

Yukarıda sıraladığımız nedenlerle, özellikle AKP’nin Meclis’teki yapısı henüz kamuoyuna yansımadı. Şu aşamada ünlü vekillerin başında Fadıl Akgündüz geliyor.
Her dönemin fotoğrafını veren bir vekil olur. O kişinin durumu Meclis’in portresini oluşturur. Fadıl Bey’in de böyle bir özelliği var. Ancak bütün gözleri Akgündüz’ün üzerine çevirip öteki dosyaları komisyon altı etmek de doğru değil... Dosya ve komisyon dedik de, dokunulmazlık konusu 22. dönemde öncekilere oranla daha fazla konuşulacak. Bizce de kürsü dokunulmazlığı dışında, vekillerin ayrıcalıkla donatılmaması gerekli. Ancak, yargı bağımsızlığı tam olarak sağlanmadan bu yola gidilirse, dokunulmazlığı kaldırmanın pratik bir yararı olmaz. Nasıl olsa bundan çok söz edeceğiz, şimdilik bunu anımsatmakla yetinelim... Bu dönemin bir başka sihirli sözcüğü ise şu olacak: Milli irade! Erdoğan, atacağı her adımın başında şunu söyleyecek: “Milli irade bizim elimizde, size ne oluyor? Bunu kimseyle paylaşmayız... İstediğimizi yaparız...”

Bunu şimdiden söylemeye başladı bile... Erdoğan’ın demokrasi anlayışını ortaya koyan tümcelerden biri. Durumun özeti şu: Yüzde 79’un yüzde 34’üyle Meclis’in yüzde 66’sına hâkim olup yetkinin yüzde 100’ünü kullanmak! Seçimlerden önce de vurgulamıştık; hükümet, devlet organlarıyla uyum içinde topluma hizmet etme yeridir. Devlete ve topluma hükmetme yeri değildir. Erdoğan dış politikadaki davranışlarıyla olaya böyle bakmadığını gösterdi. Şimdi gözler Meclis’te. Aynı mantık sürerse Meclis de yasama yeri değil, yaslanma yeri olur, Erdoğan’ı onaylama makamı haline gelir...

22. dönem başlarken Kurtuluş Savaşı’nın en ateşli günlerinde bile işlevini yitirmeyen Meclis’in, salt parti politikalarının yasalaştırıldığı değil, ülke sorunlarının çözüldüğü yer olmasını dileyelim.... (15.11.2002, Cumhuriyet)


(3.BOLUM)

Erdoğan seçim öncesi tebrikleri kabul ediyordu© Sohbetin bir yerinde sordum: Partinizin geldiği çizgide geçmişte zaman zaman rejim tartışmaları yaşandı. Atatürk’e, devrimlerine olan yaklaşımlarla ilgili soru işaretleri oluştu.

Net bir ifade ile vurgulamanız gerekirse Atatürk’e nasıl bakıyorsunuz? Erdoğan hazırlıklı, rahat bir ifade ile şu karşılığı verdi: “Biz Mustafa Kemal’in olumlu yanlarının elbette arkasındayız.”Türkiye 3 Kasım 2002 seçimlerine giderken başlıca iktidar seçeneklerinden AKP’nin durumu şuydu:Recep Tayyip Erdoğan Genel Başkan... Ancak milletvekili adayı olması yasak!..Ortada ilginç bir durum vardı.
AKP seçimlerden

1. parti olarak çıktığında Erdoğan genel başkan olarak devam edecek, ama Başbakanlık görevini Abdullah Gül yürütecekti.Böyle bir durum hiç yaşanmamıştı.ANAP ve DYP’deki çöküş AKP’nin şansını katmerliyordu. Öyle ki, Anadolu’daki kimi orta büyüklükteki yerleşim merkezlerinden şu tür haberler geliyordu: “Falanca ilçe DYP örgütü tabelayı alıp AKP’ye geldi...”

“Falanca ilçe ANAP örgütü, yer arayan AKP ilçe örgütüne ‘Tabelayı indirelim, teşkilatınız burası olsun’ önerisi getirdi...”Katılım artık kişi kişi ya da grup grup değil, örgütler halinde oluyordu.Böylesi günlerin hemen öncesinde Erdoğan gazetelerin Ankara temsilcileriyle Dedeman Oteli’nin çatısında kahvaltıda bir araya geldi. Cumhuriyet adına ben katıldım.

Kahvaltıyı organize eden Murat Mercan, Erdoğan gecikince hayli zor anlar yaşamıştı.Sohbette Erdoğan uzun uzun partisinin yenilikçi düşüncelerinden söz etti. Zaten Fazilet Partisi’nden koparken “Yenilikçiler” olarak ayrılmışlardı.Hedef tam demokrasiydi, AB süreciydi. Erdoğan bu konuda “samimi” olduklarını göstermek için Ecevit hükümetinin demokratikleşme adımı olarak ortaya koyduğu her şeyi desteklediklerini, desteklemeye de devam edeceklerini söyledi.‘MUSTAFA KEMAL’İN OLUMLU YANLARININ ARKASINDAYIZ’Sohbetin bir yerinde sordum:- Partinizin geldiği çizgide geçmişte zaman zaman rejim tartışmaları yaşandı. Atatürk’e, devrimlerine olan yaklaşımlarla ilgili soru işaretleri oluştu. Net bir ifade ile vurgulamanız gerekirse Atatürk’e nasıl bakıyorsunuz?Erdoğan hazırlıklı, rahat bir ifade ile şu karşılığı verdi: “Biz Mustafa Kemal’in olumlu yanlarının elbette arkasındayız.”Erdoğan 2002 sonbaharında, daha seçimler yapılmadan tabloyu yaptırdığı özel anketlerle de görmüştü, tebrikleri kabul ediyordu.

Koalisyonu oluşturan Bülent Ecevit, Devlet Bahçeli ve Mesut Yılmaz’ın partileri 3 Kasım 2002’deki seçimde Meclis dışında kaldı.Tansu Çiller, Mesut Yılmaz ve Devlet Bahçeli koltuklarını bırakmak zorunda kaldı, AKP tek başına iktidara oturdu3 Kasım 2002: Sandık tasfiyesiÖnceki başlıklarda anlattığımız gerilimlerin, dalgalanmaların ardından 3 Kasım 2002’de son sözü sandık söyledi:- AKP yüzde 34 ile tek başına iktidar.- CHP yüzde 20 ile ana-muhalefet.

- Sonrası tasfiye.Gerçekten de AKP ve CHP dışındaki partilerin hemen tümünde Türkiye’nin alışmadığı bir sandık tasfiyesi yaşandı.Demokrasinin rayına oturduğu ülkelerde iki temel kural vardır:1. Seçimle gelen iktidar seçimle gider.

2. Seçimi kaybeden partinin lideri gider.Türkiye bu iki “gider”den birincisini oturttu ama, ikincisini ne yazık ki oturtamadı.Önceki seçimlerde parti liderleri yüzde kaç oy alırsa alsın şunu söylerdi: “Halkımız bize bu kez görevi verdi.”Parti sonuncu olsa bile lideri genel anlamda böyle yaklaşırdı. Bazen tersi de olurdu. Lider seçim sonuçlarına bakıp koltuğu bıraktığında gerek etrafındaki kadro, gerekse Anadolu’daki taraftarları koro oluştururdu:“Genel başkanımız bizi bırakma.”
Ancak 3 Kasım 2002 bütün bunlardan farklıydı. DYP lideri Tansu Çiller, ANAP lideri Mesut Yılmaz, MHP lideri Devlet Bahçeli koltuklarını bırakmak durumunda kaldılar.Ecevit de kontrollü bir geçişle koltuğunu kendisinin belirlediği kişiye devretti.Meclis’in dışındaki sahne buydu.Ya içindeki sahne?Tablo şöyleydi:Recep Tayyip Erdoğan AKP Genel Başkanı, Abdullah Gül Başbakan.Erdoğan siyasal yasaklı olması nedeniyle Meclis’e girememiş, ama partisi hükümeti kurmuştu.Bu tabloyu herkes kendi bakış açısına göre yorumlayabilirdi ama, bir kişinin bakışı ayrıca önemliydi:Anamuhalefet lideri Deniz Baykal.‘DAHA FAZLA MAĞDUR EDEBİYATI YAPTIRAMAM’Baykal, seçimlerden hemen sonra partinin içinde ve dışında çok tartışılan bir karar aldı, Erdoğan’ın yasaklı durumuna son verecek anayasa değişikliğini destekledi.
O günlerde Baykal bir telefon görüşmemizde kararını şöyle özetlemişti:“Daha fazla mağdur edebiyatı yaptıramam.

”Gerilimlerden biri böyle çözülmüştü.Özkök: Sandıktan çıkan neyse o!1990’ların ikinci yarısındaki REFAHYOL hükümeti deneyimi, 28 Şubat sürecinde yaşananlar, kökleri Refah Partisi’ne dayanan AKP iktidarına askerlerin nasıl bakacağı sorusunu beraberinde getiriyordu.Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök 4 Kasım 2002 günü Amerika Birleşik Devletleri’ne gitmeden önce ilk değerlendirmesini yaptı:“Demokrasiye saygılıyız...

Sandıktan çıkan sonuç buysa, saygı duymak gerekir.”Elbette doğru olan buydu. Ancak komuta kademesi bu tümcelerin altına şu tür birkaç tümce daha ekliyordu:- Türkiye, demokratik, laik bir hukuk devletidir.- Atatürk ilkelerine, laik rejime bağlılık her iktidarın doğal icraatı arasındadır...Bu ve benzeri birkaç tümce genel bir rahatlama sağlatacak gibi görünüyordu.Bunun yerine Genelkurmay karargâhına şu tür bilgiler gelmeye başladı:- AKP’liler Anadolu’da “Genelkurmay Başkanı bizden” dedikodusu yaymaya başladılar...Bunun gerçek olup olmaması bir yana “Şüyuu vukuundan beterdir” sözü öne çıkıyordu
.O günlerde askerler Zaman gazetesinde yayımlanan bir yazıya dikkat kesildiler.

Yazı eski İzmir Anakent Belediye Başkanı Burhan Özfatura’nın imzasını taşıyordu. Özfatura şöyle diyordu:“Beraber çalışmak, kapasitesini, güzel hasletlerini, demokratik yapısını yakından tanımak imkânı bulduğum Genelkurmay Başkanımız Sayın Hilmi Özkök, Türkiye için büyük bir şanstır. AKP’nin bunu çok iyi değerlendireceğine inanıyorum.”Bu yazı 22 Kasım 2002 Cuma günü Zaman gazetesinde yayımlandı. 25 Kasım günü de köşemde konu ettim.
YALMAN’IN 10 KASIM MESAJI
Derken 10 Kasım geldi.

O gün Genelkurmay Başkanı, önceden pogramlanmış gezisi nedeniyle ABD’deydi. Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman telefon etti. 10 Kasım nedeniyle bir mesaj ya da benzer açıklama yapmayı tasarlıyordu. “Bir bildiri mi” diye sordum. Yanıtı şu oldu:“Bir kahve içelim.”Başka gazetecilerle de görüşmüştü.
Hazırladığı 10 Kasım mesajını bir demeç havasında verdi. Okudum. Dikkatimi çeken tümceleri ayrıca not ederken birkaç tümce daha ekledi.Yalman’ın mesajı Cumhuriyet’te 9 Kasım 2002 günü çıktı. Mesaj şöyleydi:“Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinde kurtuluş ve kuruluş savaşı vardır. Cumhuriyet, Atatürk ilkelerinin üzerinde yükselmiştir. Cumhuriyete anlam ve muhteva kazandıran Atatürk ilkeleri olmuştur. Biz bunun bilincindeyiz ve bu bilincin Türkiye’yi çağdaş dünyaya taşıdığına inanıyoruz.”O gün Org. Yalman’ın tutumundan sezdiğim şuydu:Açıklamada hedef, kamuoyuna mesaj vermek olduğu kadar aynı zamanda askeri rahatlatmaya dönüktü. İçe-dışa bir bakıma şunu demek istiyordu:“Bizim hassasiyetimiz açısından değişen bir şey yok.”


(4. Bolum)
YAS’ta AKP ile askerin ilk karsi karsiya gelisi
Basbakan Gul ve yardimcilarina 9 Aralik’ta Genelkurmay Karargâhi’nda verilen irtica ve guvenlik brifinginde ‘28 Subat’tan geri donulemez’ mesaji verildi. 17 gun sonra Gul ve Gonul, YAS kararlarina serh koyarak irticaya sahip ciktilar
Kasim ayi; AKP hukumetinin kurulusu, Org. Ozkok’un ABD seferini tamamlayisi ile gecti. 9 Aralik’ta Genelkurmay Karargâhi’nda Basbakan Gul ve yardimcilarina irtica ve guvenlik brifingi verildi. Ertesi gun brifingin ayrintilari pek cok gazetede yayimlandi. Cumhuriyet’te yer alan haber soyleydi:
“Genelkurmay Baskanligi’nin Basbakan Abdullah Gul ve bazi hukumet uyelerine verdigi irtica ve guvenlik brifinginde, irticanin tehdit niteligini korudugu belirtilerek ‘Turkiye Cumhuriyeti’yle hesaplasma asamasina gelen irtica hareketi, 28 Subat 1997’de durdurulmustur. Bu kazanimlarin korunmasi icin gerekli yasalar cikarilmalidir, irtica sermayesi desteklenmemelidir’ denildi. 28 Subat’tan geri donulemeyeceginin vurgulandigi brifingde, kamuoyunda turban sorunu olarak tartisilan kilik kiyafet yasalariyla da oynanmamasi gerektigi vurgulandi.

Dun saat 13.50 siralarinda baslayan brifinge Basbakan Abdullah Gul, basbakan yardimcilari Abdullatif Sener, Ertugrul Yalcinbayir ve Mehmet Ali Sahin’le Devlet Bakani Ali Babacan, Milli Savunma Bakani Vecdi Gonul, Basbakanlik Mustesari Fikret Uccan katildi.
Askeri kanattan ise Genelkurmay Baskani Orgeneral Hilmi Ozkok, Genelkurmay Ikinci Baskani Orgeneral Yasar Buyukanit ile yaklasik 20 korgeneral ve tumgeneral katildi. Brifing, bolucu teror, dis guvenlik ve irtica olmak uzere uc ana bolumden olustu. Brifingin irtica ile ilgili bolumunde once irticanin tarifi yapildi. Irtica soyle tanimlandi: ‘Dini alet ederek kurulu duzeni yikip onun yerine dini esaslara dayali bir duzen kurmak.’

Bu tanimdan sonra Turkiye’de irtica faaliyetleriyle ilgili su bilgiler verildi:

• Ulkemizde dini esaslara dayali devlet kurma amaciyla planli ve uzun vadeye dayali bir strateji izleyen irticai unsurlar, 1997 oncesinde tam anlamiyla ulkenin laik demokratik yapisiyla tum cagdas kazanimlarini hedef alarak Turkiye Cumhuriyeti ile acik bir hesaplasmaya girismislerdi. Bu tehdit ciddi bir guvenlik sorunu olarak degerlendirildi. Konu 28 Subat 1997’de Milli Guvenlik Kurulu’nda gorusulerek bir dizi karar alindi. Alinan kararlarin takip ve koordinesi amaciyla 28 Kasim 1997 tarihinde Basbakanlik’ta bir uygulama ve takip koordinasyon kurulu olusturuldu.
Bu kurul halen irticai faaliyeti takip ve kontrolde en etkili kurumdur. Faaliyetlerinin devam etmesi sarttir.
• Bu kurul tarafindan irtica ile mucadelede tespit edilen mevzuat eksikliginin giderilmesi icin 16 adet yasa tasarisi hazirlanmis ve Meclis’e sevk edilmistir. Bunlar arasinda anayasanin laiklik ilkesinin korunmasi icin TCK’nin ilgili maddelerinin degistirilmesi, irticai faaliyetlere bulasan devlet memurlarinin memurluktan uzaklastirilmasi vardir. Bunlardan devlet memurlarinin gorevlerine son verilmesi ve irticai faaliyetlerde bulunan kamu iscilerinin is aktinin feshi henuz yasallasmamistir. Hukumetinizin bu iki tasariyi yasalastirmasi onemlidir.

• Irticai faaliyetler alinan tedbirlerle bir olcude azalmis olmasina karsin devletin laik yapisini tehdit eder boyuttadir. Milli Genclik Vakfi’nin faaliyetleri, 1200 vakfin irticai faaliyette bulunmasi, 42 universitede irticai faaliyet olmasi... Bunlarin icinde bine yakin irticai personel var. Bu kapsamda, 480 ozel okul, 2 bin 200 yurt ve pansiyon, 1100 Kuran kursu, 500’e yaklasan dershane, 1700 civarinda sirket, finans kurumu, 34 holding, 45 milyar dolarlik sermaye birikimi, 245 radyo TV kanali bulunmaktadir.

• 13 bine yakin irticai faaliyette bulunan devlet memuru vardir. Bunlar sirasiyla Milli Egitim Bakanligi, Saglik Bakanligi, Icisleri Bakanligi basta olmak uzere pek cok bakanlikta bulunmaktadir.

• Irtica ile mucadelenin basariyla yurutulmesi icin cumhuriyetin niteliklerinden herhangi birini degistirmeye calisanlarin gorevlerine son verilmesi, Milli Guvenlik Kurulu’nun 406 sayili karari uyarinca irtica ile mucadele stratejisi ile yarim kalan diger mevzuat calismalarinin tamamlanmasi, vatandaslardan yasadisi para toplanmasinin onlenmesi, sermaye piyasasi sistemi disindaki islemlerin onlenmesi kacinilmazdir.
8 yillik zorunlu egitimin 12 yila cikarilmasi gereklidir.

• Irticai sermayenin tesvik edilmemesi gereklidir.

• Kiyafet kararnamesinin aynen uygulanmasi saglanmali, degisiklige gidilmemelidir. Brifingin son bolumunde de su degerlendirme yapildi: ‘Her zaman oldugu gibi bundan sonra da irtica ile mucadelede Turk Silahli Kuvvetleri, tum kurum ve kuruluslarla beraber hassasiyetle hareket edecek, kararligini koruyacaktir.’

YAS’in 26 Aralik 2002 tarihli toplantisinda irticaci yedi subayin ordudan atilmasina karsi ciktilar
Gul ve Gonul’den ‘serhli’ onay

26 Aralik 2002’de Yuksek Askeri Sûra (YAS) toplantisi vardi. Yillik olagan YAS toplantisinin birincisi agustos ayinda, ikincisi de aralik ayinda yapiliyordu.

Askerlerin iki hazirligi vardi:

1. Brifingle Turkiye’nin ic ve dis guvenligini ilgilendiren konularda neler dusunduklerini hukumete anlatmak.

2. Irtica faaliyetlerini de kapsayan disiplinsizlik nedeniyle ordudan atilacak personel konusunda odun vermemek, Erbakanhukumetinde oldugu gibi AKP hukumetinde de Basbakan’la Milli Savunma Bakani’nin imzasini almak.

AKP’nin de iki hazirligi vardi:
1. Brifingi rutin bir anlatima donusturmek ve kamuoyuna yansimamasini saglamak.

2. Ordudan atilacaklara yargi yolunun acilmasini saglamak. Bu amacla da atilmalara serh koymak.

Brifing basina sizdi. Ayrintili haber veren gazetelerden biri Cumhuriyet’ti. Haberin ana hatlari soyleydi:

“Toplantida, Irak’taki olasi gelismeler nedeniyle daha once yapilan hazirliklar dogrultusunda Milli Askeri Strateji Konsepti guncellestirildi. Konseptte, Irak’ta beklenen gelismeler ve buradan Turkiye’ye yonelebilecek tehditlere karsi alinmasi gereken onlemler yeniden duzenlendi. Irak’taki olasi gelismeler dikkate alinarak hazirlanan yeni konseptte, dis tehdit unsurlari arasinda Irak’taki gelismeler ilk siraya cikti.

Konseptte, bu tehdide yonelik alinmasi gereken onlemler icin TSK’nin ihtiyaclari da dile getirildi. Toplantinin ardindan yapilan aciklamada, Turkiye’ye yonelik ic ve dis tehdit unsurlari ile TSK’nin harbe hazirlik durumu konusunda degerlendirme yapildigi belirtilerek soyle denildi: ‘Turk Silahli Kuvvetleri’nde uygulanan tasarruf tedbirlerinde gelinen nokta ve alinacak ilave tedbirler ile Turk Silahli Kuvvetleri’nin cesitli personel konulari gorusulmustur. Ayrica, disiplinsizlik nedeniyle durumlari degerlendirilen 7 personelin Turk Silahli Kuvvetleri’nden uzaklastirilmalarin a karar verilmistir.’

Disiplinsizlik gerekcesiyle TSK ile iliskisi kesilen personelin tamaminin irticai faaliyetler nedeniyle ordudan atildigi ogrenildi. Ilisigi kesilenlerin 4’unun astsubay, 3’unun de subay oldugu kaydedildi. Ihrac edilen subaylardan en yuksek rutbelisinin yuzbasi oldugu bildirildi.”

HUKUMETTEN SERH
Asil onemli haber ise daha sonra geldi.
Basbakan Gul ve Milli Savunma Bakani (MSB) Vecdi Gonul ordudan atilmalara serh koymuslardi.
Bu bir ilkti. Haber bana da geldi. Birkac gazete daha haberin pesindeydi. Ancak dogrulatmak gerekiyordu.
Haberi arastirirken bir gazeteci arkadasim aradi, kendisine gelen bilgi “kesin serh kondugu” yonundeydi. 3 subay 4 astsubay, toplam 7 kisi atilmisti.

Kaynaginin saglam oldugunu soyluyordu.
Bir sansimi deneyeyim dedim, donemin Milli Guvenlik Kurulu Genel Sekreteri Org. Tuncer Kilinc’i aradim.

Emir subayina ulastim.
Konuyu sordular. Aldigim bilgiyi ozetledim. Emir subayi da Org. Kilinc’a aktardi. Emir subayi su karsiligi verdi:

“Mustafa Bey, komutanimiz ne biliyorsa yazsin dedi”.
Haber Cumhuriyet’te birinci sayfadan yayimlandi. Basta Hurriyet, Milliyet olmak uzere oteki gazeteler de dogal olarak konuyu isledi.

‘HABERIN BUYUGUNU ALAMAMISSINIZ’
Haberle ilgili olarak Kara Kuvvetleri Komutani Org. Aytac Yalman’i aradim. Yaniti su oldu: “Serh dogru ama, haberin buyugunu alamamissiniz.”
“Buyuk haberin” ne oldugunu soylemedi!..

Bu tablo askerlerle hukumetin yildizinin cok barisik olmayacagini gosteriyordu.
YAS toplantisina katilan bir komutan, Cumhuriyet’in haberini dogruladiktan sonra, sordu: “Sayin Balbay, siz ordudan ihrac icin hakkinda dosya acilan bir subayin kac incelemeden sonra o dosyanin olustugunu biliyor musunuz?”

“Bilmiyorum” yanitini verince devam etti: “En az 20 merhaleden geciyor. Oyle 3-4 kisinin oturup karar vermesiyle olmuyor. Onlar sonucta bizim evlatlarimiz. Ama disiplin icin buna mecburuz.”
‘ASKER: ILK GOLU YEDIK; AKP: IYI BASLADIK’
Benim gozlemlerime gore o YAS toplantisi askerin icinde deyim yerindeyse su yoruma neden oldu:
“Ilk golu yedik!”

AKP saflarinda, Meclis koridorlarinda da su konusuluyordu:
“Iyi basladik.. REFAHYOL gibi olmayacagini gosterdik.”

AKP’NIN SERHINE SERT TEPKI

Genelkurmay Baskani Org. Hilmi Ozkok, hukumetin bu adimindan duydugu rahatsizligi 8 Ocak 2003’te duzenledigi basin kokteylindeki konusmasinda net bicimde vurguladi.

Ihraclara “yargi yolu acilmasi” gerekcesiyle hukumet uyelerinin serh koymasina sert tepki gosteren Ozkok, TSK’nin uzun suredir irticai hareketlerin onunde bir engel olarak goruldugunu, irticai gorus yandaslarinin TSK’ye sizmak icin her yola basvurduguna dikkat cekti. Ozkok su degerlendirmeyi yapti: “TSK de bu tehdide karsi, savunma refleksleri ve yontemleri gelistirmistir.

YAS’ta anayasamizin 125. maddesi uyarinca, yapilmak istenen uygulama bu refleks ve yontemin geregidir. Bilindigi uzere 125. madde YAS kararlarini diger bazi kararlar gibi yargi denetimi disina tasimistir. Bir anayasa maddesinin uygulanma istemine muhalefet serhi koymak, idarenin kanunlarin uygulanmasini saglamak sorumlulugu ile celismistir ve kanimca bu nedenle yasal dayanaktan yoksundur.

Bu konudaki farkli dusuncenin ifade edilecegi yer ve durum YAS olmamaliydi. Bu istisnai durum suphesiz irticai faaliyetlere bulasanlara cesaret vermistir. Irticai unsurlarin yarattigi tehlike disaridan cok net gorulmuyor. Diyelim ki bir binbasi bir tarikatin etkisi altinda kaliyor.

Ayni tarikattan bir astsubay varsa ve o kisi tarikatta daha onde ise binbasi astsubayin emrine giriyor. Biz, bir kisiyi gerektiginde olume gonderme sorumlulugu tasiyan bir kurumuz.

Kimi tarikat uyeleri de falanca ulkeye savas caiz degildir, diyor. Boyle bir sey kabul edilebilir mi? Biz bunlari tartisma konusu dahi yaptirmak istemiyoruz.”

5.Bolum.


‘Meclis Baskanligi’na adayim. Inadina adayim’ diyerek gerilimi daha da tirmandirdi
Arinc’in israri
Bulent Arinc adini ilk 1980’lerin ortasinda Izmir’de gazetecilik yaparken duydum. Avukatti. Bir toplantida katilimcilar harem-selamlik oturmustu. Bu tartisma konusu olmus ve devaminda yargiya tasinmisti. Arinc, toplantiyi organize edenlerin avukatligini ustlenen kisiler arasindaydi.
Arinc daha sonra siyasete atildi. Refah Partisi sonrasindaki ayrismada Erdogan ve Gul’le birlikte “yenilikciler” olarak adlandirilan tarafin uc isminden biri oldu.
3 Kasim 2002 secimleri sonrasinda AKP’nin ust cekirdegindeki iktidar paylasimi nasil olacakti?
Aslinda ilk 2 ayak cozulmustu: Erdogan simdilik sadece genel baskan olacakti ama, partinin ve hukumetin kontrolunu elden birakmayacakti. Yurtdisi gezilerinde kendisine oncelik vererek, ekonomide acil eylem planini aciklayarak bunu gosteriyordu.
Gul de basbakandi.
Arinc ne olacakti?

‘INADINA ADAYIM’

Arinc’a iliskin kulislerde konusulan, benim de kulagima gelen suydu:
“Kendisi, ‘Ben protokolde Erdogan ve Gul’un arkasindaki bir yerde durmam’ diyor!”
Bunun Turkcesi suydu:
“Bakan olmam!”
Ne olurum?
Meclis Baskani!
Arinc, bu istemini ilk ve en guclu sekilde benim sorum uzerine TRT’de yayimlanan Pazar Panorama programinda acikladi.

Elini masayi yumruklamaya hazir bicimde kaldirip indirdi ve soyle dedi:
“Meclis Baskanligi’na adayim... Inadina adayim.”

Meclis Baskanligi icin oncelikle Vecdi Gonul’un adi geciyordu. Gonul, daha once valilik, Sayistay Baskanligi, Icisleri Bakanligi Mustesarligi yapmisti. Devleti taniyordu. Ben de kendisini ilk Izmir Valiligi sirasinda tanimistim.

Ama Arinc’in inadi inatti.
Sozumuz Arinc’tan disari, siyasette inat gerilimli bir sanatti!

ARINC’TA ‘AMPUL PARTISI’ RAHATSIZLIGI
Arinc’la TRT’deki bu karsilasmamizdan birkac ay once konusmaci-dinleyici gerilimi icinde karsi karsiya geldik.

Erol Tuncer’in baskanligini yuruttugu Sosyal Demokrasi Dernegi’nin Cankaya Belediyesi Cagdas Sanatlar Merkezi’nde duzenledigi toplantiya beni konusmaci olarak cagirmislardi. Konu siyasetin guncel sorunlariydi. Partilerin durumunu anlatirken AKP icin su tanimi kullanmistim:
“Ampul Partisi.”

Konusmam bitince dinleyiciler arasinda bulunan Arinc ayaga kalkti ve sunu soyledi:
“Sayin Balbay, AKP’ye ampul partisi diyemezsiniz. Bu sozunuzu geri aliniz.”
Ben de su karsiligi verdim:

“Siyasi partiler zaman zaman, hatta sik sik amblemleriyle anilir. Alti ok, guvercin, kirat bunun en somut ornekleridir. ..”

Arinc’in yaninda, ondan daha gerilimli bir kisi daha vardi. Kim oldugunu sordum. Ramazan Toprak dediler...

Toprak, daha once ordudan ihrac edilmisti. Secimlerden sonra Milli Savunma Komisyonu Baskanligi’na getirilen, hukumetle asker arasindaki gerilime neden olan kisilerden biri olmustu.
Daha once yaptigi aciklamalar nedeniyle zaman zaman askerlerin tepkisini ceken Arinc’a komuta kademesi nasil bakacakti?

Gelenek, Meclis Baskanligi’na seclimesi nedeniyle nezaket ziyaretini zorunlu kiliyordu.
3 secenek vardi:
1. Normal zaman dilimi icinde nezaket ziyaretini yapalim.
2. Gitmeyelim.
3. Cok cok kisa kalalim, tebrik edip cikalim.
Ucuncu sik tercih edildi.

Arinc’la askerler arasindaki gerilim zaman zaman yapilan aciklamalardan, turban kaygisiyla Meclis kokteyllerinin esli olup olmamasina kadar devam etti.

Arinc da karsi nezaket ziyaretlerini yapti. Jandarma Komutani Org. Sener Eruygur’u ziyaretinde, Eruygur kendisine astsubay olan babasinin bir fotografini armagan etti.
Fotografta Arinc’in babasi esiyle birlikteydi ve esi turbansizdi.

‘CENEMI TUTSAYDIM, CUMHURBASKANI IDIM’
Arinc’la Cumhuriyet’in iliskileri de gerilimli ama, diyalog halinde devam etti.

Cumhuriyet, geleneksel olarak sonu 0 ve 5’le biten kurulus yildonumlerini disa donuk kutluyor. 80. yilimizi Kale’de kutlamistik. Meclis Baskanligi makamina sayginin geregi olarak da Arinc’i davet etmistik. Geldi. Bir odada 10-15 dakika kadar sohbet ettik. Cumhuriyet’in gazete olarak onemini vurguladi. Ancak sonraki yillarda Cumhuriyet’in AKP iktidarina yonelik elestirel cizgisini surdurmesine kosut olarak kendisinden ve cevresinden elestiriler aldik. Sunu da vurgulayalim; diyalogu hic koparmadi.

Arinc yillar sonra 2007’de Meclis Baskanligi donemini soyle ozetlemisti.“Cenemi tutsaydim, cumhurbaskani idim.”

GUL VE GONUL’UN YAS KARARLARINA SERHI

Erdogan ve Arinc’tan destek
AKP’nin ilk basbakani Abdullah Gul ile Milli Savunma Bakani Vecdi Gonul’un “yargi yolunun acilmasi” gerekcesiyle YAS kararlarina serh koymasi 28 Aralik 2002 tarihinde Cumhuriyet’te manset oldu. Diger gazeteler de konuya genis yer verdi.
Milliyet gazetesi 29 Aralik 2002’de, “Gul imzalamis ama serh koyarak!” basligiyla verdigi haberinde, kurulun asker uyelerinin “AIHM kararlarini animsattiklari” vurgusu yapildi.
Necmettin Erbakan’in basbakan oldugu 1996 yilinda YAS kararlarina serh koymadigini, ancak bir gun sonra imzaladigi animsatmasini yapan Milliyet’in haberinde, “AIHM, 1995-1997 arasinda TSK’den ihrac edilen 13 subay ve astsubayin konuya iliskin basvurusunu degerlendirirken, ‘Bu kararlar sadece belli bir gruba uye kisileri ilgilendirir. Dolayisiyla YAS kararlari ceza kanunu cercevesinde incelenemez ve AIHS’nin adil yargiyla ilgili maddesine aykiri degildir’kararini vermisti” dendi.
‘TABANINA MESAJ VERIYOR’
Hukumet uyelerinin serh koymasi ile ilgili hukukcularin goruslerini de yansitan Milliyet’in haberi soyleydi: “Hukukcular, YAS’in irticai faaliyetlerde bulunduklari gerekcesiyle 7 personelin TSK’den uzaklastirilmasiyla ilgili karara“antidemokratik” oldugu gerekcesiyle serh koyan Basbakan Abdullah Gul’un tavrini, “Secmen tabanina mesaj veriyor” diye yorumladi. Gul’un karsioyunun AIHM’ye acilacak davalarda sonucu degistirmeyecegini belirten hukucularin degerlendirmeleri soyle:

• Prof. Dr. Bakir Caglar: Bu olayin politik ve hukuksal boyutu var. Politik olarak, basbakan tribune oynamistir. Hukuksal anlamda, YAS kararinin sonucunu degistirmeyen bir karsioy hicbir seyi degistirmez. AIHM, YAS karariyla ordudan atilanlarin davalarini, askeri disiplin ve laiklik ilkelerini goz onunde bulundurarak reddediyor. Bu nedenle gecmis kararlar da dusunuldugunde, konulan serh, hicbir prensip kararini etkilemez ve sonuc vermez.

• Prof. Dr. Zafer Uskul: Bunun sadece secmen tabanina mesaj olarak algilanmasi gerekir. AIHM kararlari ortada. Anayasadaki maddeler de aynen duruyor. Gul’un bunun yerine konuyu TBMM’ye getirerek anayasayi degistirmesi uygun olurdu. Yoksa AIHM’de acilan davalari degistirebilecek bir davranis degil.”

‘DEMOKRATIK HAK’
Gul ve Gonul’un YAS kararlarina serh koymalarinin ardindan Erdogan ve Arinc’in destek aciklamalari hemen hemen butun gazetelerde yer aldi. Erdogan ve Arinc, serh konulmasini “demokratik hak” olarak degerlendirdi. Erdogan’in degerlendirmesi Radikal gazetesinin 29 Aralik 2002 tarihli sayisinda soyle yer aldi:

“AKP Genel Baskani Recep Tayyip Erdogan, Basbakan Abdullah Gul’un YAS kararlarina muhalefet serhi koyarak demokratik hakkini kullandigini soyledi. Aydin-Horsunlu- Denizli Bolunmus Devlet Yolunun temel atma toreni icin Aydin’a gitmek uzere Izmir’e gelen Erdogan, Adnan Menderes Havalimani‘nda gazetecilerin sorularini yanitladi. Erdogan, bir soru uzerine Basbakan Gul’un YAS kararlarina muhalefet serhi koymakla demokratik hakkini kullandigini belirterek, ‘Yapilanlar kurallara uygundur. Olumsuzluk soz konusu degildir’ dedi.”
Askerden 3 dakikalik ziyaret
AKP hukumeti ile TSK komuta heyeti arasindaki gerginlik “inadina adayim” diyerek TBMM Baskani secilen Bulent Arinc’a komutanlarin ziyareti sirasinda da bir kez daha su yuzune cikti. 29 Kasim 2002 tarihinde komuta heyeti Arinc’a cok kisa bir“hayirli olsun” ziyareti gerceklestirdi. Haber Cumhuriyet’te ‘Arinc’a 3 dakikalik ziyaret’ basligiyla soyle yer almisti:

“Genelkurmay Baskani Orgeneral Hilmi Ozkok ve kuvvet komutanlari, hukumetin guvenoyu almasinin ardindan Basbakan Abdullah Gul ile TBMM Baskani Bulent Arinc’i ziyaret etti. TBMM Baskanligi’na aday olma sureci ve ardindan ugurlama torenlerinde esinin turbani ile gundeme gelen Arinc’a ziyaretin sadece 3 dakika surmesi dikkat cekti. Komutanlar Arinc’la birlikte medya onune cikip goruntu vermedi. Arinc, ‘Gorusmenin kisa surmesini tepki olarak algiladiniz mi’ sorusuna, ‘Ben Meclis Baskani’yim, onlar Genelkurmay Baskani ve kuvvet komutani. Kim kime tepki gosterecek, cok saygisizca bir soru’ yanitini verdi.

Ozkok, Kara Kuvvetleri Komutani Orgeneral Aytac Yalman, Hava Kuvvetleri Komutani Orgeneral Cumhur Asparuk, Deniz Kuvvetleri Komutani Oramiral Bulent Alpkaya ve Jandarma Genel Komutani Orgeneral Sener Eruygur dun ilk olarak Basbakanlik’a gelerek Gul’u ziyaret etti. Ziyaret daha onceden belirlendigi gibi 20 dakika surdu.
TBMM Baskanligi secimleri oncesinde esinin turbanli olmasinin gundeme getirilmesine sinirlenerek ‘Inadina aday olacagim’ aciklamasini yapan Arinc’a, komuta heyetinin ziyareti onceden duyurulmadi. Komutanlarin Arinc ile gorusmesi de oncekilere kiyasla cok kisa tutuldu. Komutanlarin Arinc’in makamina girmesiyle cikmasi bir olurken kutlamalar dahil ziyaret toplam 3 dakika surdu. Komuta heyetinin, Arinc’in onceki aciklamalari nedeniyle mesafeli davrandigi ve ziyareti kisa tuttugu bildirildi.
Arinc, dun aksam CNN Turk’te komutanlarin ziyaretleriyle ilgili sunlari soyledi:
‘Kendileri beni tebrik ettiler, basarilar dilediler. Bir iki sey daha konusuldu. Belki cok kisa oldu, oturup sohbet etmedik. Ikramda bulundum, almadilar. Tabii ramazan diye almadilar. Belki de baska sebeple almadilar.’
Arinc, Cumhurbaskani Ahmet Necdet Sezer’i ugurlamaya turbanli esiyle gittigi animsatilarak bundan sonra da buna devam edip etmeyecegi sorusuna da gerginlik yaratmak gibi bir amaci olmadigini kaydederek bundan sonra belirli bir mutabakata varincaya kadar esinin devlet protokolune gelmemesini ‘dogru buldugunu’ soyledi.”
‘ZIYARET KISA, YORUM UZUN’
Komuta heyetinin Arinc’a kisa ziyareti Radikal gazetesinde 30 Kasim 2002 tarihinde “Ziyaret kisa, yorum uzun” basligiyla haberlestirildi. Radikal’deki ayrintilar soyleydi:
“Arinc, komutanlari kapida karsilayarak ‘Hos geldiniz’ dedi. Arinc’a ikramda bulunma firsati bile tanimayan Komutanlarin ziyaretleri uc dakika surdu. Komutanlarin Arinc ile birlikte goruntu alinmamasi istegi, TBMM Baskanligi tarafindan delindi. TBMM Baskanligi Basin ve Halkla Iliskiler Daire Baskanligi’nda gorevli bir foto muhabiri iceri alindi ve kisa ziyaret goruntulendi. Daha sonra bu goruntulerden uc kare basina dagitildi. Gul’un telefonla arayarak tepki gostermemesini rica ettigi Arinc buna ragmen tepki vermekte gecikmedi. Saat 14.15’te TISK Baskani Refik Baydur baskanligindaki heyeti kabul eden Arinc, gazetecilerin ziyaretle ilgili sorulari uzerine once, ‘Bu yayinlari siz yapiyorsunuz’ siteminde bulundu. Televizyonlardaki yayinlari seyrettigini ve bir kenara not ettigini belirten Arinc, soyle konustu:
‘Kendilerini karsiladim ve tebrikte bulunduktan sonra MGK calismalari oldugundan bahsederek izin istediler. Mesele bu kadar basit. Ama yorumlarda ne kadar kisa sure kaldilar, cikarken nasildi, girerlerken nasildi. Masallah bunlarin yorumlarini izliyoruz ve utaniyorum. Sayin kuvvet komutanlarina ve Genelkurmay Baskani’na ziyaretlerinden dolayi tesekkur ediyorum.’ Bulent Arinc, ‘Ziyaretin kisa olmasini bir tepki olarak degerlendirmiyor musunuz’ sorusuna ise sinirlenerek, ‘Cok saygisizca bir soru. Bunu sorulmamis kabul ediyorum. Ben Meclis Baskaniyim, onlar da bu ulkenin Genelkurmay Baskani ve kuvvet komutanlari. Kim kime tepki gosterecek? Bu nasil sual?’ dedi.”
Yalcinbayir: Yargi yolu acilsin
AKP’nin ileri bir adim atmaya niyetlendigi ise donemin Basbakan Yardimcisi Ertugrul Yalcinbayir’in aciklamalariyla Hurriyet gazetesinde 30 Aralik 2002 tarihinde soyle haberlestirildi: “Yalcinbayir, ‘Gozaltinin Gozaltina Alinmasi Projesi’yle ilgili duzenlenen toplantiya katildigi Bursa Emniyet Mudurlugu’nde, gazetecilerin YAS kararlarinin yargi denetimine acilmasi yonundeki tartismalara iliskin sorularini da yanitladi.
Yalcinbayir, bir gazetecinin ‘Bu calismayi baslatanlar arasinda sizin de isminiz var. Konu ne asamada, ogrenebilir miyiz’sorusu uzerine, ‘Partinin programini yazan, secim bildirgesini hazirlayan, hukumet programini hazirlayan kisilerdeniz. Partimizin ilkeleri arasinda yeni bir anayasa hazirlama hedefi var’ dedi.
Ocak ayi basinda, TBMM Grup baskanvekillerinden Ismail Alptekin’in baskanliginda bir uzlasma komisyonunun calismalara baslayacagini kaydeden Yalcinbayir, bu komisyona CHP ve AK Parti’den 3’er uye ve sivil toplum orgutleri ile ilgili kuruluslarin goruslerinin de katiliminin saglanacagini ve cogulcu bir anlayisla anayasa degisiklik teklifinin hazirlanacagini bildirdi. Yalcinbayir, adil yargilanma hakkinin, hem anayasa hem de yasal guvencede oldugunu vurgulayarak, hak aramanin sonuna kadar tuketilmesinin, o disiplin icindeki butun yargi mercilerinin sonuna kadar tuketilmesi anlamina geldigini belirtti.

‘BIREY ADIL YARGILANMA HAKKINA KAVUSMALI’

Kural olarak idarenin her turlu eylem ve isleminin yargi denetimine tabi olduguna dikkati ceken Yalcinbayir, anayasada bunun istisnalarinin bulundugunu, Cumhurbaskani’ nin tek basina yaptigi tasarruflar, YAS kararlari, memurlarla ilgili kinama cezalari, Yuksek Hâkimler Kurulu kararlari ve olaganustu hal bolgeleriyle ilgili cikarilan kanun hukmunde kararnamelerin bu istisnalar arasinda yer aldigini kaydetti. Yalcinbayir, soyle konustu:

‘Her ne kadar AIHM, YAS kararlari aleyhine yargi yolunun kapali olmasinin hukukla bagdasacagini soyluyorsa da, biz bunu daha da genisletebiliriz. Bu genisletmeyi dusunuyoruz. Buradaki sorun, o kararlarin konusu olan fiilleri savunmak degildir. Sorun, YAS kararlarini tartismak da degildir. Sadece adil yargilanma hakkina bireyin kavusmasini saglamaktir. Biz o fiilleri savunamayiz. Askerin kendine has bir disiplini vardir ve herkes o disipline uymak zorundadir. Cikarildiysa tabii ki gorevini yapamacaktir. Ama, mahkemeye basvurma hakkini ondan mahrum edemeyiz.’


6.BOLUM
AKP iktidarinin gelisi ve Genelkurmay Baskani Ozkok’un ABD ziyareti, sancili surecin baslangici oldu
1 Mart tezkeresi: Cok tarafli gerilim

© AKP’nin daha iktidarin ilk gunlerinde cizdigi tablo, ABD’nin istemlerine soguk bakmadigi yonundeydi.Erdogan henuz Basbakanlik koltuguna oturmadan AKP Genel Baskani olarak 10 Aralik 2002’de Beyaz Saray’in konugu oldu.
Ankara gazeteciliginin en yogun yili hangisidir sorusuna verilebilecek pek cok yil vardir. Her biri kendi yogunlugu icinde dogrudur ama, sanirim 2003 yili birinciligi kolay kolay kaptirmaz.
Nedenlerini siralayalim:
1. AKP’nin ilk yili... Gul-Erdogan’in basbakanlik degisimi.
2. Iktidarin kendi icindeki degisimin Turkiye dengelerine yansimasi.
3. ABD’nin Irak operasyonu icin Turkiye’nin destegini almakta gosterdigi israr.
4. Kibris’ta AKP iktidari ile baslayan “hemen cozum” heyecaninin Ankara’daki devlet kurumlarina yansimasi...
Siklari arttirabiliriz ama, ilk dort yeter de artar bile.
Bu bolumde Irak operasyonunun yarattigi gerilimleri isleyecegiz. O donem “1 Mart Tezkeresi” adi altinda sembollesti. Ancak oncesi ve sonrasi var.
ABD’nin Irak operasyonu icin Turkiye’den istedigi destek o kadar onemliydi ki, pek cok siyasetci, diplomat Ecevit hukumetinin dususunu bile bu konuya bagladi. Ecevit’in bakisini onceki bolumlerde aktarmistik.
1 Mart surecini nereden baslatmak gerekir?
Bana gore Kasim 2002’den!
Iki nedenle:
1. AKP’nin iktidara gelisi.
2. Genelkurmay Baskani Orgeneral Hilmi Ozkok’un ABD’ye gidisi.
AKP’nin daha iktidarin ilk gunlerinde cizdigi tablo, ABD’nin istemlerine soguk bakmadigi yonundeydi.
Erdogan henuz Basbakanlik koltuguna oturmadan AKP Genel Baskani olarak 10 Aralik 2002’de Beyaz Saray’in konugu oldu.

‘WASHINGTON AKP ILE ANLASTI’
ABD, Ecevit hukumeti doneminde de kimi on hazirliklar yapmis, Turkiye uzerinden Irak’a timler gondermisti ama, bir iktidar iradesini yaninda gormek istiyordu.
Erdogan, New York’a gitmeden once ABD Savunma Bakan Yardimcisi Paul Wolfowitz, aralik ayi basinda Ankara’ya gelmis, altyapiyi buyuk olcude tamamlamisti. Wolfowitz 5 Aralik’ta Ankara’dan ayrildigi gun gazetelerde su baslik yer aliyordu:
“Washington AKP ile anlasti.”
Bu iklimde ABD’ye giden Erdogan Bush’la gorusmesinde Washington katinda su izlenimin one cikmasini saglayan mesajlar verdi:
“Turkiye Irak operasyonunda bizim yanimizda yer alir.”
1 Mart tezkeresine giden yolun birinci sikki boyle baslamisti...

OZKOK’UN ABD GEZISI
Ikinci sikka gelince... Genelkurmay Baskani Orgeneral Hilmi Ozkok, 30 Agustos 2002’de bu makama oturduktan 2 ay sonra ABD gezisine cikti. 4-10 Kasim arasindaki gezi, ozellikle ABD acisindan onemliydi.
Western Policy Center adli fikir kurulusu Orgeneral Ozkok’un ABD gezisi oncesinde su degerlendirmeyi yayimlamisti:
• Amerikalilarin ve Avrupalilarin saygisini kazanmis bir komutan.
• Turk Ordusu’nun Balkanlar’da ve Afganistan’da basarili gorevler yapmasina katki sagladi.
• Uluslararasi forumlarda etkinligini kanitlamis bir komutan.
• Genelkurmay Baskanligi, terorizmle savas ve Irak’a olasi mudahale acisindan ozellikle onemli.
• Turk Ordusu’nun yeni cehresi kendine daha guvenli, islevlerini yerine getirmeye daha yetenekli bir hal almistir.
Orgeneral Ozkok, ABD gezisindeki temaslarinda su portreyi cizdi:
“Siyasi iradenin evet diyecegi kararlarda biz de yerimizi aliriz.”
Ozetle tablo buydu...
Yasar Yakis ABD Baskani Bush’un ‘at pazarligi’ diye niteledigi gorusmelerle ilgili haberimi tekzip edemedi
Washington’dan yogun tezkere baskisi
© ABD’ye giden Disisleri Bakani Yakis baskanligindaki heyet, Beyaz Saray’da farkli bir tablo ile karsilasti. 14 Subat 2003’teki gorusmede Baskan Bush Turkiye’nin istemlerini “at pazarligi” olarak tanimlayinca, ipler gerildi. Bu gorusmenin icerigini 2-3 ayri kanaldan bir hafta icinde aldim. Pek cok gazete konuyu isledi. Ancak kapsamli haberlerden biri Bana Bulent Dikmener Odulu’nu kazandiran 25 Subat 2003’te Cumhuriyet’te cikti.
2003’e girerken ben de Cumhuriyet’in Ankara Temsilcisi olarak bu gelismeleri cok yakindan izlemeye basladim.
Ecevit hukumeti donemindeki haber kaynaklarina yenilerini eklemek gerekiyordu. Cunku gelismeler hem hizlanmis hem de daha genis bir yelpazeye yayilmisti.
Aralik 2002, Ocak 2003’te ABD’nin Turkiye’den nasil bir destek istedigine iliskin haberler, kulis bilgileri birbirini kovaliyordu.
Kendimi anlatmak, adimi one cikarmak hic istemedigim bir durumdur. Ancak gelinen noktada bu tur geleneklerimi asmam gerekiyor. Vurgulamak istedigim su:
O donemde pek cok yeni istemi, adimi, pazarligi ilk haberlestiren gazetecilerin arasindaydim.
3 ana kesimden pek cok haber kaynagi edinmistim:
Siyaset, askeriye, diplomasi...
Acik yureklilikle paylasmam gerekirse bu kaynaklar ben cok iyi bir gazeteci oldugum icin olusmamisti. Temel etken suydu:
Cumhuriyet gazetesi.
Gazeteye guven tamdi. Ben de bu guveni zedeleyecek hicbir adim atmamistim.
Yine gelinen noktada daha acik paylasmam gerekirse haber kaynaklarindan biri de suydu:
Gazeteciler. .. Yani meslektaslarim. ..
Bazen su tur telefonlar aliyordum: “Soyle bir haber var. Bizim gazetede girmedi. Size gider.”
Belgesi var mi, diye sordugumda cogunlukla “evet” yaniti alirdim.

‘TURKIYE LOJISTIK US’
3 Aralik 2002’de ABD’nin istemlerine iliskin en kapsamli haber Cumhuriyet’in mansetinde benim imzamla cikti. Baslik suydu:
Turkiye lojistik us!
Icerigin ozeti suydu:
ABD, bir NATO uyesi olarak Turkiye’nin, Irak icin gerekli butun olanaklarindan yararlanmak istiyordu.
Buna karsilik Irak’in gelecekteki durumu hakkinda Turkiye’nin kuskularini tumuyle giderecek netlik yoktu. Iste bu durum Ankara’da kurumlar arasi gerilimi usul usul arttirmaya basladi. Bunlarin basinda donemin Cumhurbaskani Ahmet Necdet Sezer geliyordu. Sezer, bu konuda seyrek ve net gorusler ortaya koydu. Ilke olarak gorusmelerde vurguladigi goruslerin yazilmasini istemiyordu. Ben Cumhurbaskani’nin bu istemine harfi harfine uydum. Yazmasam, yani Sezer’in agzindan gazeteye aktarmasam bile Kosk’un ne dusundugunu bilmek elbette cok onemliydi. Zaman zaman genel havayi aktarmak anlaminda Kosk’un durusunu “yorum” olarak yaziyordum.
Sezer’le, cogunu gazetemizin basyazari Ilhan Selcuk’la yaptigimiz gorusmeler sonrasinda kimi degerlendirmelerini satirbaslariyla, deyim yerindeyse ham halde not etmistim. Ola ki o donemi ileride yazmak gerekirse tabii ki kendisinden izin alarak kullanilabilir dusuncesindeydim.
Bu notlar birlestirilerek iddianamenin bir parcasi haline getirildigi icin dogal olarak “off the record” ozelligi de ortadan kalkti. Bu aciklamanin ardindan Sezer’in degerlendirmelerine deginelim...

SEZER: ULUSLARARASI OYDASMA SART
Sezer, basindan beri ABD’nin tek basina aldigi bir kararla Irak’a girmesini onaylamiyordu. Bunun ABD’nin de hayrina olmayacagini dusunuyordu. Eger Irak’a, Saddam yonetimine herhangi bir mudahale olacaksa bunun mutlaka “uluslararasi oydasma” ile yapilmasi gerektigini dusunuyordu.
Sezer bu gorusunu hicbir zaman degistirmedi.
Sezer’in baskanliginda toplanan Milli Guvenlik Kurulu (MGK) toplantilarindan cikan bildirilerin ruhunda hep bu vardi.
Sezer bu goruslerini hicbir bosluk yaratmayacak bicimde hukumete de iletiyordu.
Donemin Basbakani Abdullah Gul, Subat 2003’te daha cok dis dengeler uzerinde duruyordu. Gul, 5 Subat gunu gazetelerin Ankara temsilcileriyle Disisleri konutunda bir sohbet toplantisi duzenledi.
Gul rahatlamis gorunuyordu. Bagdat’a soylenmesi gerekenleri soylemis, Saddam’in sozden anlamayacagini gormustu.
Gul o gun gazetecilere 2 temel mesaj verdi:
1. Savasin cikmamasi icin caba harcadik ama, bu esik asildi. Artik gunah bizden gitti.
2. Turkiye’nin cikarlari ABD’den yana olmayi gerektiriyor.

TEZKERE MECLIS’TEN GECTI
Hemen ertesi gun 6 Subat 2003’te de ABD’nin kimi us ve limanlarda kullanim duzenlemesi yapmasini saglayacak olan tezkere Meclis’ten gecti. Oylama sonucu, bir sonraki asil kullanim izninin verilmesini saglayacak tezkerenin de kolay kabul gorecegi umudunu veriyordu: Kabul 308, ret 193.
AKP’lilerin buyuk bolumu tezkereye evet demis, sadece 19’u CHP ile birlikte ret oyu vermis, 30’u da hacda oldugu icin oylamaya katilmamisti.
ABD, artik Turkiye desteginin tam olduguna inaniyor, AKP de bu destegin onemli maddi manevi karsiligi olacagini dusunuyordu.

BULENT DIKMENER ODULLU HABER
Tezkere sonrasinda bu beklentilerle ABD’ye giden Disisleri Bakani Yasar Yakis baskanligindaki heyet Beyaz Saray’da farkli bir tablo ile karsilasti.
14 Subat 2003’teki gorusmede Baskan Bush Turkiye’nin istemlerini “at pazarligi” olarak tanimlayinca, ipler gerildi. Bu gorusmenin icerigini 2-3 ayri kanaldan bir hafta icinde aldim. Pek cok gazete konuyu isledi. Ancak kapsamli haberlerden biri 25 Subat 2003’te Cumhuriyet’te benim imzamla cikti. Bana Bulent Dikmener Odulu’nu de getiren haberden sonra Disisleri Bakani Yasar Yakis aradi. Ilk sozu su oldu: “Hayal mahsulu yazmissin.”

YAKIS: SIZDIRANI BULACAGIZ
Ben haberi 3 kaynaktan ve birbirini dogrular bicimde aldigimi soyledim. Sozlerine soyle devam etti. “... Biliyorsunuz 10 yil kadar once Disisleri’nde bir kripto olayi olmustu. Sizdiran kisi gorevden atilmisti... Size bu bilgileri sizdirani bulacagiz... Sorusturma acacagim.”
Yakis, bir yandan haberin “hayal mahsulu” oldugunu soyluyor, bir yandan da o bilgileri sizdirani bulacagini belirtiyordu.
“Irak Batakliginda Turk Amerikan Iliskileri” kitabimda daha genis bir bolumunu aktardigim bu diyalog, ozellikle o donemde sik karsilastigim durumlardan biriydi.
Asil tezkerenin gelis tarihi, ABD ile yasanan bu pazarligin ardindan, once 18 Subat’tan 25 Subat’a sonra da 1 Mart’a ertelendi.
7.BOULUM

Operasyon sonrasi belirsizlige dikkat ceken ust duzey bir komutan ‘1991’deki gibi aciga dusmemek istiyoruz’ diyordu
‘ABD’yle guven sorunu var’
Karar mekanizmalarinda da yer alan bir komutanin degerlendirmeleri subatin son haftasinda Cumhuriyet’te manset olmustu. Bu gorusme askerlerin son adimi gormeden ilk adimi atmaya yanasmadigini gosteriyordu. En onemli sorunun ABD’ye guven oldugunu soyleyen komutan “Is sadece operasyonun baslamasi ve bitmesiyle sona ermiyor. Ardindan ne olacak? 1991’deki gibi aciga dusmemek istiyoruz. Tum manevra sahamizi daraltan ekonomi. Ornegin, savas nedeniyle ugrayacagimiz zararlari karsilamayi IMF sartlarina bagliyorlar” diyordu.
1 Mart tezkeresi Meclis’ten gecmedi. Gerilim 1 Mart’tan itibaren katlanarak artti. Okyanus otesine tasindi. ABD Savunma Bakan YardimcisiWolfowitz bu tabloyu soyle yorumladi: “Ordu liderlik yapamadi... AKP durumu yonetemedi.” Donemin vicdani en rahat kisisi Cumhurbaskani Sezer’di. TBMM, bir karar vermisti ve konu kapanmisti. Cumhurbaskani Sezer 1 Mart’in hemen sonrasinda yeni tezkere onerilerine siddetle karsi cikti. Turkiye-ABD iliskileri yillarca 1 Mart golgesi altinda devam etti.
Tezkere surecinin cok onemli bir tarafi daha vardi: Asker... Orada da isler cok iyi gitmiyordu. O donem gelismelerin butun detaylarini anlayabilmek icin diplomasinin ve askeri kanadin pek cok temsilcisi ile konustum. Karar mekanizmalarinda da yer alan bir komutanin degerlendirmeleri subat ayinda Cumhuriyet’te manset olmustu.
Irak kitabina da koydugum (sayfa 98) bu gorusme askerlerin son adimi gormeden ilk adimi atmaya yanasmadigini gosteriyordu.
Gorusme ana hatlariyla soyleydi:
Balbay (B): Nasilsiniz?
Komutan (K): Yogun...
B: Tezkere gorundu gibi degil mi?
K: Sizce de oyle mi?
B: Soruyu ben sordum...
K: Tezkere zaman alabilir. Her turlu olasiligi konusuyoruz, gorusuyoruz. Tezkerenin cok saglam sartlara baglanmasi gerekiyor. Her sey duzene baglanmali. Lojistik unsurlar ne olacak, Turkiye’de ne kadar kalinacak, her seyi cok iyi hesaplamak gerekiyor.

‘OPERASYON SONRASI NE OLACAK?’
B: Sozlerinizden hâlâ yogun kuskular icinde oldugunuz anlasiliyor.
K: Is sadece operasyonun baslamasi ve bitmesiyle sona ermiyor. Ardindan ne olacak? Sonrasini da hesaplamamiz gerekiyor. Operasyon sonrasi yapilanmada Turkiye’nin cok saglam durmasi gerekiyor.
B: Operasyonun onu arkasi dediniz. Irak sorununun nasil bir zaman dilimine yayildigini dusunuyorsunuz?
K: Biz 5 yili kisa vade olarak degerlendiriyoruz. 10 yil orta vade. Olayi boyle gormek lazim.
B: Su andaki en onemli sorun nedir?
K: Guven.
B: ABD’ye mi?
K: Evet.
B: Acar misiniz?
K: Irak’ta ortaya cikacak siyasi yapinin net olmasi lazim. Bizim somut kararlara ulasmamiz gerekiyor. Kurt gruplarin silahlandirilmasi, teskilatlandirilmas i, egitimi... Bunun karsisinda bizim ozel kuvvetlerin pozisyonu, bizim kuvvetlerle ABD arasindaki guven sorunu... Kurt gruplar bizi devre disi birakip kendi arzulari icinde bir yapilanma istiyorlar. Biz de ne oluyor, ne bitiyor bilmek istiyoruz. Silahlanma dahil. Sonuc olarak biz orada var olmak durumundayiz. Guvenin en somut ifadesi budur.

‘ABD ANKARA SURECINE SIRT CEVIREREK BIZE IYILIK YAPMADI’
B: Hazirlanmakta olan mutabakat muhtirasinda bunlar giderilebilir mi?
K: Mutabakat muhtirasi gorusmelerinde de guven problemi var. Aslinda olaya daha genis perspektiften bakarsak, 1991’den sonra Turkiye’de terorun tirmanmasinin nedeni 36. paralelin kuzeyindeki sorumsuz bolgedir. Amerika 1998’de de, bizim 1996’da baslattigimiz Ankara surecine sirt cevirerek bize iyilik yapmadi. Bunu rahatlikla soyleyebilirim. Simdi onunla da dost olmak mecburiyetindeyiz. Biz 1996’da Kuzey Irak’taki gruplarla cok guzel bir ortam yaratmistik. O noktadan simdi ABD himayesinde, ‘Turk gelmesin’ diyecek noktaya geldiler. Oradaki gruplar, Turkiye gelmesin sozunu ABD’nin gucuyle soyluyorlar. Biz bunlari muadillerimize soyluyoruz. Hepimiz soyluyoruz.

‘MERKEZI YAPI KORUNMALI’
B: Soyleyince ne yanit aliyorsunuz?
K: Her zaman sizden yanayiz diyorlar. Bize guvenin diyorlar. Orada kaliyor. Simdi Irak’in operasyon sonrasi yapilanmasini konusuyoruz, cok onemli bir konu. En azindan merkezi yapinin korunmasi gerekiyor. Guvenlik, yargi merkezi olmali, etnik yapiya dayali federasyon olmamali. Biliyorsunuz 1974’te Kuzey Irak gruplarinin bazi anayasal haklari vardi. Onlar yeterli olabilir. Bunlari henuz tartisma surecindeyiz. Boyle bir ortamda Turkmenler ne olur? Aslinda kantonel sisteme gidilirse Turkmenlerin lehine olabilir...

‘K. IRAK EKONOMIK GUCE ULASTI’
B: Kuzey Irak belli bir ekonomik guce de ulasmis gorunuyor. Gidip gelenlerin gozlemleri o yonde...
K: Tamamen katiliyorum. Onumde rakamlar var. Tumunu paylasamam ama. Gorunum soyle; petrol satisindan Irak’a dusen payin yuzde 65’i Irak halkina veriliyor. Bunun yuzde 13’u Barzani, Talabani’ye veriliyor. Tabii ellerine vermiyorlar. Altyapi yatirimlari olarak geliyor. Bu bir bakima kafalarindaki devletin altyapisi oluyor. BM fonundan 700 milyon dolar aliyorlar. NGO’lardan ortalama 100 milyon dolar geliyor. Habur’dan elde ettikleri gelirler var. Toplayinca yilda 3.5 milyar dolar ediyor. Yani kisi basina dusen gelir bin dolari buluyor. Tabii gelir dagiliminda da bozukluk var. Kimileri Londra’da ev aldi. Baska yerlerde de ev alan var...

‘KOTUNUN DAHA AZ KOTU OLANINI ARIYORUZ’
B: Irak’in kuzeyinde ne kadar NGO var?
K: 200’un uzerinde. 30 ulkeden geliyorlar.
B: PKK/KADEK konusunda somut bir gelisme var mi?
K: KADEK orada yasiyor. ABD listesine aldi, ama yaklasim onemli. Bunu Amerikalilarin sorunu haline getirmemiz lazim. Bunu halledelim dememiz lazim. Su asamada bir sey demiyorlar.
B: Salt bu gorusmedeki konulari alt alta koysak bile isin icinden cikmak zor. Sonuc olarak, hangi karar agir basiyor, Irak’a ABD ile girmek mi girmemek mi?
K: Artilari eksileri yan yana koyarsaniz, hic karismamamiz halinde karsilasacagimiz sorun 100 ise karisinca 50 tane olacak. Kotunun daha az kotu olanini ariyoruz. Olay bu.

‘MANEVRA SAHAMIZI DARALTAN EKONOMI’
B: Olay bu, dediginiz olay, Irak’la kalacak mi? Sirada Suriye, Iran var deniyor.
K: Bu hep soylenir. Genel olarak baktigimizda Amerika, Orta Asya’da, Ortadogu’da, Afganistan’da hâkimiyet kurmak istiyor. Bu dunya hâkimiyetinin onemli bir parcasi. Ve biz bu cografyanin ortasindayiz. Tek kutuplu bir dunyaya ben de karsiyim, ama ABD, AB’yi bile catirdatti.
B: Biz de ikisinin arasinda miyiz?
K: Kritik bir noktadayiz.. . ABD, askeri guc olarak AB’nin cok cok otesinde. Gecen gun guzel bir yazi okudum. Barista cocuklar babalarini defneder, savasta babalar cocuklarini, diyor. Cok guzel bir soz. Ama biz onumuzu de gormek durumundayiz. Fiili bir durumla karsi karsiyayiz.. . Simdi tum manevra sahamizi daraltan ekonomi. Ornegin, savas nedeniyle ugrayacagimiz zararlari karsilamayi IMF sartlarina bagliyorlar. Ne alakasi var? Biz IMF’den kurtulmaya calisirken onlar daha cok sokmak istiyorlar. Bakin IMF’de ABD’nin payi yuzde 17, AB’nin yuzde 34 ama ABD’nin sozu geciyor. ABD, BM’yi siyasi guc, IMF’yi ekonomik guc olarak kullaniyor.

‘1991’DEKI GIBI ACIGA DUSMEMEK ISTIYORUZ’
B: Durumu toparlamak gerekirse, onumuzdeki gunlerde tezkere Meclis’e geliyor. Ne goruyorsunuz?
K: Aslinda bizim hazirliklarimiz bakimindan cok ciddi bir sorun yok. Dogrusunu isterseniz, su asamada en kolay yapabilecegimiz sey savas. Ama bu degil sorun. Ne zaman olur belli degil, ama ABD bir gun gidecek, biz burada kalacagiz. Ona gore adim atmamiz lazim. 1991’deki gibi aciga dusmemek istiyoruz. Bunun icin de her turlu ama her turlu olasiligi dikkate aliyoruz.
1 MART TEZKERESI MECLIS’TEN GECMEDI
Cumhuriyet’te 10 Subat 2003’te cikan haberin bir baska boyutu Milliyet’te Fikret Bila imzasiyla yayimlandi. Milliyet’in 26 Subat 2003’teki manseti soyleydi:
“Asker rahatsiz.”
Meslektasim Bila’ya gore asker sunu soyluyordu: “Tezkere boyle gececekse gecmesin daha iyi.”
CHP’nin kendi politikasi icinde saglam durusu, pek cok AKP’li vekilin kendi bakis acilari dogrultusunda CHP ile ayni kulvarda olmasi da devletin tepesindeki gerilimle yan yana gelince...
1 Mart tezkeresi Meclis’ten gecmedi.
Gerilim 1 Mart’tan itibaren katlanarak artti. Okyanus otesine tasindi.
ABD Savunma Bakan Yardimcisi Wolfowitz bu tabloyu soyle yorumladi: “Ordu liderlik yapamadi... AKP durumu yonetemedi.”
Donemin vicdani en rahat kisisi Cumhurbaskani Sezer’di. TBMM, bir karar vermisti ve konu kapanmisti. Sezer 1 Mart’in hemen sonrasinda yeni tezkere onerilerine siddetle karsi cikti.
Turkiye-ABD iliskileri yillarca 1 Mart golgesi altinda devam etti.
GUNDEM
MUSTAFA BALBAY
Mesaj Bombalari!
Irak krizi etrafindaki gelismeler, Turkiye-ABD iliskilerinin bugununu ve gelecegini karsilikli sorgulamaya donusturdu.
Hukumet bayram tatili boyunca ABD ile temasini surdurdu... ABD, 18 Subat sozunu, karar alindi kabul edip bu zeminde hareket etmeye basladi... AKP’li milletvekilleri de, “Savasa hayir’’ bombardimani altinda kaldi... Ekonomi burokratlari 2003 yili butcesini ABD denetimindeki IMF ile baglama cabalarinda sonuc alamadi. Askerler, planlari dogrultusunda Irak sinirinda yiginak yapmaya devam etti...
Butun bunlarin golgesinde onceki aksam Basbakanlik’ta Irak zirvesi yapildi. Zirveye Cumhurbaskani Ahmet Necdet Sezer’i temsilen Basdanisman Tacan Ildem , Genelkurmay Baskani Orgeneral Hilmi Ozkok, Basbakan Abdullah Gul ile ilgili bakan ve burokratlar katildi. Devletin uc onemli ayaginin bir araya geldigi zirve zemininde taraflarin birbirine verdigi mesajlari aktaralim:
Cankaya’dan hukumete: BM Guvenlik Konseyi’nin ikinci bir karari olmadan operasyon yapilirsa bu, ABD saldirisi olur. Buna Turkiye’nin destek vermesi dusunulemez. Ikinci karar alinirsa, o zaman da kararin icerigine ve uluslararasi oydasmaya bakilir. Hukumet, 18 Subat tarihini telaffuz ederek ABD yonetiminin baskisini arttirmis oldu. Turkiye, ulusal cikarlarina bakar, ona gore hareket eder, kimsenin yaninda yer alma zorunlulugu hissetmez!
Genelkurmay’dan hukumete: En kotu karar kararsizliktir. Biz her olasiligi hesaplayarak planlar yapiyoruz. Bu planlar bizim ongordugumuz cercevede yuruyor. Ancak hukumetin Turk askerinin K. Irak’a girmesini ve Turkiye’de yabanci asker bulunmasina izin verilmesini ongoren tezkereyi 18 Subat’ta Meclis’ten gecirecegini aciklamasi dogal olarak bizi de bagladi ve bu cercevede adimlar atmaya hazirlandik. Turkiye, kendi guvenligiyle ilgili bagimsiz hareketini surdurur, ama stratejik bir muttefik olarak ABD ile anlasmazliklarin oldugu bir ortam isimize gelmez.
AKP icindeki denge
Hukumetten Cankaya ve Genelkurmay’a: Haklisiniz. Ancak ABD bize, ugrayacagimiz zararlar karsisinda nasil hareket edecegini tam olarak aciklamiyor. Biz her seyin yazili olmasini ve yuzde 100 guvenceye baglanmasini istiyoruz. ABD buna yanasmiyor, once tezkereyi gecir, sonra bunlara bakariz diyor. Bu kosullarda biz Meclis grubumuzu ikna edemeyiz. Kaldi ki, secim bolgesine giden milletvekilleri yogun bir baski ile karsilastilar. Bu hava biraz dagilsin, ondan sonra daha rahat hareket edebilecegimizi saniyoruz.
Erdogan’dan Gul’e (Basbakanlik’ taki zirveden sonra Disisleri Konutu’nda yapilan AKP ici zirvede): Iki aydir Amerikalilarla degisik ortamlarda gorusuyoruz. Bunlara ters dusen bir durumda olamayiz. Ne yapin edin uzlasma yolu arayin. Ben de kamuoyu onunde kendimi bagladim, ABD ile hareket edecegiz, dedim.
Gul’den Erdogan’a: Devletin icindeki dengelerle disaridaki temaslarda ortaya cikanlar tam olarak ortusmuyor. AKP hukumeti olarak alacagimiz karar devletin tum organlariyla belli bir ortakligi gerektiriyor. ABD ile ortak hareket edecegimizi ben de soyledim. O zaman cok yogun bir baski vardi. ABD, sozlerini yaziya dokmek istemiyor. Ekonominin icinde bulundugu durum da parlak degil.
Arinc’tan hukumete: AKP grubunun buyuk bolumu bu kosullarda tezkereye evet demez. Sakin ola getirmeye kalkmayin. Kendimizi anlatabilecegimiz bir durum olmadan yeni adim atmayin!
ABD’den hukumete: Guneyde Katar ve Kuveyt uzerinden tum planlari yaptik. Batida Urdun uzerinden Ingiltere ile yapacaklarimizi planladik. Bir tek kuzey hatti kaldi. Us ve limanlarla ilgili karari gec aldiginiz icin 200-250 milyon dolarlik yatirimi yuzde 60-70 azalttik. Simdi de geciktirirseniz, Turkiye’siz plan yapariz, ama bu bize pahaliya patlar. Size de pahaliya patlar. Bunu, su asamada goze almak istemiyoruz. 50 yillik stratejik ortakligimizin onemli bir donum noktasindayiz.
Cok buyuk bolumunu dogrulatarak aktardigimiz bu mesajlardaki dugumlerin cozumu icin arti eksi bir haftalik sure gorunuyor!

(18.2.2003, Cumhuriyet)

No comments: