Monday, February 9, 2009

Davos fos cikti

Hasan Unal

DAVOS’TAKİ efelenmenin yapısal bir politika değişikliğiyle alakası olmadığı giderek belirginleşiyor. İsrail ile ilişkilerimiz önemliymiş ve bunları korumak istiyormuşuz.
Ayrıca Türkiye’nin dış politikasında - ki, buna AKP’nin izlediği dış politika demek lazım gelir - hiçbir değişiklik olmayacakmış.
Yani Davos’ta gürleyen Erdoğan’ın Kıbrıs konusunda, Ermeni dayatmaları hakkında veya Barzani’nin devletleşme çabalarına karşı, içimizde ‘keşke’ diye beklediğimiz çıkışları olmayacakmış. Davos, sadece insani bir çıkışmış. Biraz da Hamas’ı kollamak için yapılmış. O kadar...O halde???SORMAK lazım, o halde bu kadar tantanalı bir çıkışa ne ihtiyaç vardı? Çünkü bu tür çıkışlar ancak ve ancak temel bir dış politika değişikleri veya dış politikaya dair köklü bir gözden geçirme çalışmasının sonunda yapılır. Kapsamlı bir gözden geçirme yapıldığı ve mevcut halden neden memnun olmadığının izah edilmesi ihtiyacı duyulduğunda çıkış yapılır.
O zaman da salon terk edilmez.
Oturum başkanının yanlı bile olsa tavırları fazlaca ciddiye alınmaz. Ve söylenmek istenenlerin tamamı hem yazılı olarak medyaya dağıtılır hem de sözlü olarak bütünü veya ana başlıkları açıklanır.Örneğin Rusya yakın zamanda bu tür girişimler yaptı.
Epeyce de güzel yaptı. Nasıl mı? Putin Rusya’sının uzunca bir zamandır tek kutuplu dünya düzeninden ve Amerikan hegemonyasından fevkalade rahatsız olduğu açıkça gözlenmekteydi. Rusya buna dair görüşlerini değişik platformlarda dile getirdikten sonra nihayet 2007 yılının Şubat ayında Münih’teki güvenlik konferansında ne demek istediğini ayrıntılı bir şekilde dile getirdi. Putin ve Rusya örneğiMETİN hem Putin tarafından okundu hem de yazılı olarak anında herkese dağıtıldı.
Hatta o metin aynı günlerde bizim Genelkurmay’ın internet sitesine bile konulmuştu. Çünkü Putin’in ifade ettikleri uluslararası politika açısından çok önemli değişimler anlamına gelmekteydi. Sonra da o metinde ifade edilen görüşler Rusya’nın yeni politikasının unsurları olarak karşımıza çıktı.Mesela Kosova’nın bağımsızlığını ilan ettiği zamanı hatırlayalım. Rusya ve Putin oldukça sert demeçler vermişlerdi. Kosova’nın bağımsızlığının geri döndürülemeyecek bir süreç olduğunu Putin’in ve Rusya’nın bilmemesi düşünülemezdi. O halde neden o derece sert demeçler vermişler ve neden o kadar aşırı gitmişlerdi?
Bunun cevabını 8 Ağustos günü Gürcistan ile Rusya arasında başlayan krizle gördük.
Rusya sanki Sırbistan’ın toprak bütünlüğünün bozulması olarak sunmak istediği Kosova meselesini Abhazya ve Osetya meselelerine emsal haline getirmek istemişti.
Ve bunu da başarılı bir şekilde uygulamaya koydu.Bizimkinin amacıBİZİMKİ bu açıdan hiçbir şeye benzemiyor. Ne yeni bir politika açıklaması söz konusu... Ne de mevcut politikalardan duyulan şiddetli rahatsızlıkların yeni bir politika oluşturma sürecini başlattığına dair işaretlerin kamuoyuna açıklanması...
Hiç birisine benzemiyor.
Tamam; Peres’in konuşması kışkırtıcıydı. Ama aynı Peres’i sizler Mahmud Abbas ile birlikte 2007 Kasım ayında Ankara’ya davet edip ağırlamadınız mı?

Hatta o zaman sadece Peres’e Bilkent Üniversitesi’nin doktora vermesini de Cumhurbaşkanı Gül ve hükümet organize etmemiş miydi?

Oysa en basitinden Mahmud Abbas ile ikisine birden doktora verdirtebilirdiniz...
Eğer her hangi bir politika değişikliği anlamına gelmiyorsa, bu kadar tepkiye ne gerek vardı?

Tepki daha farklı olamaz mıydı?
Mademki bu kadar tepki gösterdiniz, o halde başka konularda neden kuzu gibisiniz...
Arap ülkeleri nezdinde Türkiye’nin büyük bir prestij sağladığı yönündeki açıklamalar evvelki gün toplanan Arap Birliği zirvesinden gelen haberlerle darmadağın olmadı mı? Arap ülkeleri Arap olmayanların kendi işlerine karışmasından fevkalade rahatsız olduklarını açıklamadılar mı?Haklar ve çıkarlarEĞER Araplar, İran ve diğer İslam ülkeleri nezdinde prestijimiz varsa, bunları neden KKTC’nin tanınması için kullanmıyoruz? Kıbrıs Türkleri Müslüman değil mi?
Zaten gözden çıkardığınız Kıbrıs davasını elden de çıkarmak için bu gayret neden? Veya aynı İslam ülkelerinin dikkatini Azerbaycan-Ermenistan ihtilafına çeksek ve Azerbaycan’ı desteklemeleri konusunda talepte bulunsak olmaz mı?Kabul etmek lazımdır ki, Filistin meselesi bizim milli davamız değildir.
Filistin konusunda Türkiye’nin hayati çıkarları yoktur. Türk milleti olarak bizim isyanımız insanidir, tarihidir ve dinidir.
Ama Kıbrıs konusu bir milli davadır. Azerbaycan ve Ermenistan meselesi hayati çıkarların olduğu bir konudur. Barzani’nin devletleşme çabaları ise Türkiye Cumhuriyeti’nin milli birliğine ve ulusal güvenliğine karşı en büyük tehlikedir.

Yoksa değil mi?
Öyle mi düşünüyorsunuz???
Eğer 6 yılı aşkın bir süredir Amerika ve İsrail eksenli Ortadoğu politikaları aynen uygulanacak idiyse, bu kadar gürültüye ne gerek vardı?
Bunun kuru gürültü olduğu anlaşılmayacak mı?

http://aktuel-dergi.org/modules.php?name=Konuk_Yazilari&file=yazi_oku&sid=357

No comments: