Wednesday, January 6, 2010

Lozan'ı çöpe atın!

Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi, 27 Ocak’ta Lozan’ı resmen delmek için adım atacak.
AB, Türkiye’nin kuruluş senedi olan Lozan Antlaşması’nı resmen delmek için yeni bir tezgah peşinde... Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi, 27 Ocak’ta Türkiye ve Yunanistan’a “Dini azınlıklar konusunda Lozan’ı aşın!” çağrısında bulunacak. Bu amaçla hazırlanan raporda Ankara’dan istenen maddeler ise AB’nin ‘Sevr hayali’ ile bire bir örtüşüyor.


Avrupa’nın Lozan tezgahı
Avrupa, Türkiye’nin kuruluş senedi olan Lozan Antlaşması’nı ayaklar altına almaya hazırlanıyor.
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi, dini azınlıklar konusunda ‘Lozan’ı aşın’ çağrısında bulunacak

AKP’nin teslimiyetçi tavrından cesaret alan Avrupa, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş senedi olan Lozan Antlaşması’nı ayaklar altına almak için harekete geçti. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) tarafından Batı Trakya Türkleri ve Türkiye’deki Müslüman olmayan dini azınlıklar hakkında hazırlanan ortak rapor ve karar tasarısında, Türkiye ve Yunanistan’a ’Lozan’ı aşma’çağrısı yapıldı. Raporda iki ülkenin azınlıklara mensup vatandaşlarına Lozan Antlaşması’nda öngörülen karşılıklılık (mütekabiliyet) ilkesine göre değil, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi normlarına göre muamelede bulunmaları istendi. Taslak karar metninde, Ankara ve Atina’nın, karşılıklılık ilkesini mazeret göstererek dini azınlıklarına Lozan Antlaşması’nda öngörülen hakları tanımıyor olmaları, ’çağdışı bir uygulama’ olarak tanımlandı.

İşte o dayatmalar
27 Ocak tarihinde oylanacak rapor ve karar tasarısında Ankara’dan istenenler şunlar:
- Dini azınlıkların dini temsilcilerinin eğitimiyle ilgili sorunları çözmesi,
- Patrikhanelerin tüzel kişiliğini tanıması,
- Heybeliada Ruhban Okulu’nu açması,
- Fener Rum Patrikhanesi’ne ’ekümenik’sıfatını kullanma izni vermesi, azınlıkların mülkiyet sorunlarını çözmesi,
- Mor Gabriel Süryani Ortodoks Kilisesi’nin mülkiyet hakkını koruması,
- Ulusal azınlık mensuplarının polis, TSK, yargı ve idari sistemde çalışabilmesi,
- Hrant Dink cinayetini çözümlemesi,
- Azınlık mezarlıklarını koruması, antisemit (Yahudi karşıtı) söylemleri cezai suç haline getirmesi, ırkçılık ve hoşgörüsüzlüğe karşı ulusal kampanya başlatması,
- Heybeliada Ruhban Okulu konusunda Rum azınlığın temsilcileriyle uzlaşıya dayalı bir çözüm bulunması çağrısı yer alıyor. Bu çerçevede, Ruhban Okulu’nun Galatasaray Üniversitesi bünyesinde oluşturulacak bir İlahiyat Fakültesi’ne bağlı olarak yeniden açılması konusunda yapılan gayrıresmi teklifin yazılı olarak resmileştirilmesi isteniyor.



Türkiye’nin ‘kuruluş’ antlaşması
Lozan Antlaşması, İsviçre’nin Lozan şehrinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi temsilcileriyle İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Portekiz, Belçika, S.S.C.B ve Yugoslavya temsilcileri tarafından Lozan Üniversitesi Salonu’nda imzalanmış barış antlaşmasıdır. Atatürk önderliğinde Milli Mücadele’ye başlayan Türk ulusu savaş meydanlarında büyük zaferler kazanmış ve Lozan Antlaşması ile siyasi ve hukuki alanda tescil etmiştir.

Anlaşma, öncelikle Türkiye’nin bağımsız ve eşit bir devlet olarak uluslararası topluma kabul edilmesini sağlamıştır.

Lozan ile Misak-ı Milli hedeflerine çok büyük ölçüde ulaşılmıştır.

Kapitülasyonların kaldırılmış, Osmanlı borçlarının ödenmesinin makul bir takvime bağlanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin temel nitelikleri de, Lozan Antlaşması’nda yer almıştır.

Ayrıca Lozan, yaklaşık 200 yıldır devam eden Türk-Yunan çatışmasını sona erdirmiştir.

TEPKİLER...

Atatürk’ten uzaklaştırmak istiyorlar

Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin (AKPM), Ankara ve Atina’ya topraklarındaki dini azınlıkların hakları konusunda “Lozan Antlaşması’nı aşmaları” yönündeki çağrısı tepkilere neden oldu. CHP Ordu Milletvekili Rahmi Güner, Avrupa’nın Türkiye’yi Lozan Antlaşmasından uzaklaştırmak için büyük çaba sarfettiğini söyledi. Türkiye’nin gerçekten bağımsız bir ülke olmasının, dışa karşı egemenlik haklarını en iyi şekilde korumasının AKPM’yi rahatsız ettiğini savunan Güner, “Bunlar daha doğrusu Atatürk’ün koymuş olduğu prensiplerden, Atatürk’ün getirmiş olduğu devlet yapısından uzaklaştırmak istiyorlar” dedi.

AB, raporla kendi ilkelerini delik deşik etti

Emekli Büyükelçi İnal Batu da AB’nin bu konuda tarafsız olamayacağının altını çizdi. Avrupa’nın 1980 yılında Yunanistan’ı tam üye yapmakla zaten Lozan’ı çiğnediğine vurgu yapan Batu şunları kaydetti: “Raporu ben ciddiye almıyorum. Kaldı ki Lozan Antlaşması sadece Türk-Yunan ilişkilerinden ibaret değil. Avrupa Birliği Yunanistan’a tam üyelik verip, Türkiye’yi dışlaması Lozan dengesini delik deşik etti. AB kendi ilkelerini, kendi kişiliğini de çiğnemiş oldu.”

İmzalanan gizli anlaşmaların doğal sonucu

Gazi Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Nurullah Aydın da Lozan’ı devre dışı bırakan yaklaşımın şaşırtıcı olmadığını söyledi.

Aydın, “Lozan hükümsüzdür. Lozan bir tek Türkiye tarafından ileri sürülmektedir.

AB’nin Osmanlı’nın son dönemindeki talepleri ile bugünkü talepleri arasında hiçbir fark yoktur.

AB’nin Türkiye’deki azınlıklarla ilgili bu talepleri, AKP ile yaptıkları gizli anlaşmanın doğal bir sonucudur” dedi.

Bugün Girit, Rodos, Makedonya, Batı Trakya konusunda AB, suskundur” diyen Aydın, “Fransa’nın Korsika bağımsızlık hareketi konusunda suskundur.

Bunlar somut örnekler.


Kosova ve Makedonya konusunda suskundur. Avrupa bölünmüş bir Türkiye planının en önemli unsuru olarak Eurovizyon şarkı yarışmasında Türkiye’nin Trakya bölgesini ayrı bir bölge, Doğu Anadolu’yu ayrı bir bölge, Karadeniz’i ayrı bir devlet olarak göstermektedir.

Ayrıca Euro’nun üzerindeki renklere baktığınızda da Trakya bölgesi farklı bir renk, Ankara’ya kadar farklı bir renk, Ankara’dan ötesi farklı bir renktir.

AB’nin açıkladığı bu rapor aslında kesinleşmiş somut örneklerdir.

Durum şaşırtıcı değildir” şeklinde konuştu.

“Ergenekon” İktidara Sızdı!




Türkiye’nin kurucu üyesi olduğu Avrupa Konseyi’nin Parlamenterler Meclisi’nce hazırlanan, “Öğrenci andındaki ‘Ne Mutlu Türküm Diyene’ ifadesini çıkartın… Artık Lozan’ı aşın” önerilerinin yer aldığı rapor, devletteki büyük bir çatlağı, hatta “Ergenekoncu” görüşlerin iktidara da “sızdığını” ortaya çıkardı.

“Batı Trakya Türkleri ve Türkiye’deki Müslüman olmayan dini azınlıklar” başlıklı rapor ve karar tasarısı aslında 21 Nisan’da hazırlandı. Ancak, “Artık Lozan’ı aşın” ifadesinin yer aldığının anlaşılması üzerine Türkiye gündemine geldi. 27 Ocak’ta oylanacak bu raporda, Ruhban Okulu’nun açılması, Fener Rum Patriği Bartholomeos’un “ekümenikliğinin” tanınması gibi bir dizi talep var. Keza rapor, “Türkiye’deki Müslüman olmayan dini azınlıklar” başlığını taşıdığı halde, Kürt kökenli ve Alevi vatandaşlar için de “azınlık” deniyor.

TSK başta olmak üzere CHP ve MHP gibi muhalefet partileriyle, bugün “Ergenekon” davasında tutuklu yargılanan, Sevgi Erenerol, Kemal Kerinçsiz, Doğu Perinçek, Mustafa Balbay, Veli Küçük, Muzaffer Tekin gibi isimler, Ruhban Okulu’nun, Bartholomeos ve Batı’nın dayattığı şartlara değil, Türk hukuk sistemine göre açılması gerektiğini savunuyor. Bu cephe, Barthlomoeos, ABD ve AB’nin, “ekümenikliği” tanımamız talebinin yanı sıra, Kürt kökenli ve Alevi vatandaşların “azınlık” sayılmasının ise Lozan’a kesinlikle aykırı olduğunu vurguluyorlar. “Ergenekon” İddianamesindeki birçok ismin, Ruhban Okulu ve “ekümeniklik” karşıtı gösterilere katılmakla suçlandığı, Bartholomeos ve sözcülerinin de, “Ergenekon davası sayesinde rahatladık” dediği biliniyor.

Bu Savunmayı Kim Hazırladı?

Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Erdoğan, AB’den sorumlu Devlet Bakanı Egemen Bağış’ın yanı sıra, hükümet ve AKP’nin önde gelen birçok ismi ise Ruhban Okulu’nun açılmasını destekliyor, Patriğin “ekümenikliği” konusuna da, Ortodoks dünyasının meselesi olarak bakıyor.

Ancak Avrupa Konseyi’nin söz konusu raporu, bu konularda iktidar içinde veya iktidarla-bürokrasi arasında “derin” bir çatlağı ortaya çıkardı.

Raporu hazırlayan Hukuk İşleri ve İnsan Hakları Komitesi Raportörü Michel Hunault, taleplerini madde madde sıraladıktan sonra raporun son bölümüne Türkiye’nin görüş ve çekincelerini de koydu. Hemen her maddeye verilen cevapların, TSK, muhalefet ve “Ergenekoncuların” görüşleriyle birebir örtüştüğü görüldü.

Mesela Lozan’la Türkiye’de kimlerin azınlık olduğunun belirlendiği, bu yüzden, “Müslüman Türk vatandaşları için azınlık ifadesinin kullanılamayacağı” bildirilirken, Patrikhane’ye tüzel kişilik verilmesi ve Patriğin “ekümenikliğinin” tanınması talepleri için şu değerlendirmeler yapıldı:

“Türk Anayasası, Müslüman veya gayrı Müslim dini toplulukların tüzel kişiliğinin tanınmasına izin vermiyor. Diğer Avrupa ülkelerinde de dini toplulukların tüzel kişilik hakkı bulunmamaktadır. Lozan’da Patrikhanenin Türkiye’de kalmasına, sadece İstanbul’daki Rum Ortodokslarının dini ve ruhani ihtiyaçlarını karşılaması ve Patriğin Türk vatandaşı olması şartıyla izin verildi. Bir başka ifadeyle, Yunanistan ve Patriklik, İstanbul’da kalabilmek için Osmanlı dönemindeki siyasi ve idari imtiyazlarından vazgeçmeyi kabul etti.
Bu aynı zamanda, ‘ekümenikliğin’ niçin kabul edilemeyeceğinin izahıdır. Ayrıca Yargıtay da 25 Haziran 2007’de bu yönde karar almıştır. Patriğin, ‘ekümenik’ sıfatını kullanmasının yasal zemini yoktur. Dolayısıyla, bu unvanın kullanılmaması, dini özgürlüklerin engellendiği bahanesi yapılamaz.”


Raporda Ruhban Okulu ile ilgili eleştiri ve talepler konusunda da, bu okulun kapalı olmadığı, Anayasa Mahkemesi’nin 1971’deki kararından sonra faaliyetinin Patrikhane tarafından durdurulduğu hatırlatıldıktan sonra, şöyle denildi:

Türk Anayasası ve yürürlükteki yasalara göre, her seviyedeki dini eğitimin devlet gözetiminde yapılması gerekiyor. Türk yetkililer, Ruhban Okulu’nun açılması için çok çeşitli formül ve önerilerde bulunduğu halde, Patrikhane bunların hiçbirisini kabul etmedi.”

Erdoğan Medya Baskısından Mı Korkuyor?

İktidarın söylemi ile Avrupa Konseyi’ne bildiren resmi görüşler arasındaki bu farkın nereden kaynaklandığı, Gül ve Erdoğan’ın bu “resmi savunmadan” haberdar olup, olmadığı büyük bir merak konusu. Öyle ki, esprisi bile yapılmaya başlandı.

Başbakan Erdoğan NTV’de yaptığı bir açıklamada, Ruhban Okulu için, “Çok da önemli bir konu değil, açılabilir” dedikten sonra, şunları anlatmıştı:

“Ama siz ne yapıyorsunuz, Batı Trakya’nın seçilmiş müftüsünü tanımıyorsunuz. Burada Patriği, Sen Sinod seçiyor. Lozan’a göre, bunların T.C. vatandaşı olması lazım, değil, ama biz anlayış gösteriyoruz. Hiç olmazsa vatandaşlık müracaatında bulunsunlar dedik. Siz ne yaptınız, Batı Trakya’da ‘Türklük’ ifadesine tahammül edemiyorsunuz. Bunları dostum Karamanlis’e, Dora’ya (Yunanistan eski Dışişleri Bakanı Dora Bakoyani) çok söyledim. Savunamıyorlar, ‘yapacağız, edeceğiz’ diyorlar, ama medya baskısından çok korkuyorlar.”

Erdoğan’ın bu açıklamalarını dikkate alan diplomatlar, Batı Trakya’daki Türklerin hakları konusunda Yunan medyasının gösterdiği direncin aksine, Türk medyasının, Ruhban Okulu’nun Bartholomeos’un istediği şartlarda açılması, “ekümenikliğinin” tanınması için adeta kampanya yürüttüğünü hatırlatıp, “Başbakan da istenenlerin Lozan’a aykırı olduğunu biliyor, ama anlaşılan kendisi de bizim medyanın baskısından korkup, Lozan’ın çiğnenmesine göz yumuyor” diyorlar.

No comments: