Friday, January 16, 2009

İntihar

AÇI / MÜMTAZ SOYSAL

İSRAİL devleti, Birleşmiş Milletler, UNICEF, Kızılhaç gibi kuruluşlara, barışık olduğu komşu ülkelere aldırış etmeksizin inadını sürdürüyorsa ve çoluk çocuk demeden Gazze’nin bütün insanlarını öldürerek bir çeşit soykırımla Hamas’ın kökünü kazımayı amaçlıyorsa, dünya kamuoyu gözünde uluslararası hukuk açısından intiharı göze almış demektir.

Hamas, ne ölçüde haklı olursa olsun, hasmını kızdıran füze atışlarını kesmeyip binlerce masum insanı iki ateş arasında ölüme terk ederek kendi davasına dikkatleri çekmek ve o yöntemle siyasal sonuç alma peşindeyse, haklı bildiği davasıyla birlikte “hikmet-i vücud”unu da yitirmeye, dolayısıyla bütün bir kuruluş olarak “intihar bombacısı” olmaya karar vermiş sayılır.

Aynı konu başka çeşit intiharları da gündeme getiriyor.

Birleşmiş Milletler denen adı yüce kuruluş, karşılıklı inatla sürüp giden böyle bir dram karşısında aciz kalmış ve dünyanın koruyucu gücünü harekete geçirememiş ise, o da milyarlarca insanın gözünde, yalnız saygınlığını değil, kendi etkinliğini de artık kesin olarak yitirmiş sayılmaz mı?

Böyle durumlarda, bırakın insanlarının öldürülmesini, en küçük çıkarları bile zedelendiği zaman dünyayı ayağa kaldıran, başkalarının askerlerini de yanlarına alarak bütün güçleriyle savaşı göze alan sözde büyük devletler de saygınlıklarını on paralık etmiş değil midirler? Artık “büyük” denebilir mi onlara?

ABD başta olmak üzere, küçüklüğü kabullenmiş olarak varlar bundan böyle.
Olanlar, bu çağın bir gerçeğini bir kez daha doğrulamış olmakta: Yalnız haklı ya da yalnız güçlü olmak yetmiyor; hem haklı hem güçlü olmak, haklılığın arkasına güçlülüğü de koymak zorundasınız.
İsterseniz, bilgili ve akıllı olmayı da ekleyebilirsiniz buna. Daha doğrusu, haklılıkla güçlülüğü iş görür ve sonuç alır biçimde yan yana getirebilmek, belirli bir donanımı olup onu akıllıca seferber etmeyi gerektirecektir.

Bunları düşününce, bugünkü Türkiye’nin durumuna üzülmemek zordur. Bilgili ve akıllı insanlarca yönetilmesi gereken hangi devlet, Kıbrıs gibi haklı ve güçlü sayılması gereken bir davası olup da onu bile yitirme raddesine gelmiştir?

Çevresi karışıp çok boyutlu bir hengâmenin çanlarını duymaya başlamış hangi ülke vardır ki, böyle bir konjonktürde psikopat ve “sosyopat” tanık görüntüleriyle kendi askerini ve değerli insanlarını yıpratmayı göze alabilir?

Dünya çapında bir krizin uçurum kenarına gelmiş hangi devlet, ekonomiyi ayakta tutmak ve halkını sefaletten esirgemek için yaşamsal çareler düşünmesi gerekirken böyle konularla vakit kaybedip kurumsal aklını meşgul eder?

Bunlar da bir çeşit intihar değil midir?
mumtazsoysal@gmail.com

No comments: