Tuesday, November 17, 2009

“Dersim” üzerinden Türkiye’ye yapılan, yapılacak “kelek”ler

‘Dersim’in Altı Kelek!..

- Meyyal UYGUR

“Dersim Dört Dağ İçinde” türküsünün bir mısrası, “Dersim’in altı kelek”tir. Burada kast edilen “olgunlaşmamış kavun, karpuz” olmalı.

Ama ben bu anlamda değil, amiyane tabiriyle “Dersim” üzerinden Türkiye’ye yapılan, yapılacak “kelek”leri anlatmak istiyorum.

Birilerinin bir süredir sistematik bir biçimde yürüttüğü, bugünün değerleriyle, dünü yargılama, eski acıları kaşıyıp, kanatma yanlışlığına düşmeden sade bir şekilde soralım. Atatürk zamanında Dersim’de “isyanlar” yaşandı mı? Yaşandı…Bu isyanlar bastırıldı mı, hatta operasyonlara Ata’nın manevi kızı Sabiha Gökçen de uçakla katıldı mı? Evet. Neticede, “Dersim”in adı, bizzat Atatürk tarafından “Tunceli” yapıldı mı? Yapıldı. Ve isyanın elebaşı Seyid Rıza ile arkadaşları asıldı mı? Asıldı!..

Bir süredir içeriden, dışarıdan, “geçmişimizle yüzleşmemiz, suçlarımızı kabul etmemiz” isteniyor. Bunların başta geleni, malum “Ermeni soykırım” iftirası. Ne kadar mesafe alındığını görüyoruz!..

Sıra “Dersim”deydi. Ve CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen’in, “Kürt açılımı” görüşmelerinde, olayların mahiyetine ilişkin herhangi bir yorum yapmadan “Dersim” örneğini vermesi, bu hazırlıkları yapanların işini sadece kolaylaştırdı. Yani Öymen, söz etmeseydi bile konu bir şekilde Türkiye gündemine taşınacaktı.

AB ve ABD’nin uzunca bir süredir Alevileri “Dinsel azınlık” saydığını, Türkiye’nin de bunu kabul etmesini istediğini aklımızdan çıkarmadan, şu olaylar silsilesine bakalım:

13 Kasım 2008’de Avrupa Parlamentosu’nda, “Dersim Soykırım” toplantısı düzenlendi. Toplantıyı düzenleyenler, PKK-DTP’liler, Ermeniler ve AB’den maddi ve manevi yardım alan kökü dışarıda bir takım Alevi dernekleriydi. Toplantı davetiyeleriyle Tunceli’nin adı yeniden “Dersim” yapıldığı gibi, 1937 ve 1938 yıllarında yaşananların “soykırım” olduğu öne sürüldü. Bu “soykırım”ın, “Avrupa ve dünyanın bilincinden hiç silinmediği” belirtilerek, şu iddialarda bulunuldu:

“1937 ilkbaharında Türk ordusu, Alevi Kürtlerin yaşadığı Dersim bölgesinde köyleri yaktı, on binlerce sivili, erkek, kadın, çocuk demeden öldürdü. Kurtulanlar sürgüne tabi tutuldu, Dersim nüfusu azaltıldı. Bu merhametsiz faaliyetlerin sebebi Kürt, Alevi ve Kızılbaş olmalarıydı. Üzerinden 70 yıl geçmesine rağmen, Türkiye, diğer Kürt soykırımları gibi, bu soykırımı tanımada da isteksiz. Binlerce insanın ölümünün sorumluluğu asla kabullenilmedi ve bunlar ortaya çıkarılmadı. Yaralı aileler asla geçmişlerini bulamadı. Halen binlerce insan, aile ve yakın arkadaşlarının akibetini bilmiyor. Türk Devleti tarafından alınan çocukların nerede olduğu bilinmiyor. Benzer olayları yaşayan ve soykırım yapan bir çok ülke, adaletsizliği kabul edip, özür diledi. Buna rağmen Türkiye, Ermeni soykırımında olduğu gibi, karşı çıkmaya ve ‘olmadı’ stratejisi izlemeye devam ediyor.”

Avrupa’nın artık alıştığımız hezeyan ve toplantılarından biri diye düşünmeden önce devam edelim.
PKK’dan Gül’e “Dersim” Mektubu

“Kürt açılımı”nın başlaması ve Bitlis’in Güroymak’ını “Norşin” yapmasının ardından yurtdışındaki PKK Derneği “Kürdistan Dernekleri Birliği-KOMKAR”, 26 Ağustos’ta, Gül’e bir mektup gönderdi. Mektupta, Gül’ün “Norşin hitabının takdire şayan olduğu” ifade edilip, özetle şu taleplerde bulunuldu:

- Sorunun çözümü için, Kürt halkının kendi kaderini tayin etmesinin bir biçimi olan federal sistem Türkiye koşullarında en gerçekçi çözüm olacaktır…Değiştirilen coğrafi isimlerin iadesi bu alanda atılacak önemli adımlardan biridir…

- Şeyh Said, Seyid Rıza ve Said-i Kürdi (Said-i Nursi) gibi saygın Kürt ulusal ve dini önderlerinin mezarlarını ziyaret edip dua okumak veya saygı duruşunda bulunmak hakkına bile sahip değiliz…Biz, aşağıda imzası olan kişiler olarak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne dedelerimizin naaşlarının nerede olduğuna dair gerçekçi bir açıklama yapma çağrısında bulunuyor, dedelerimizin mezarlarının yerini bilmek istiyoruz…

KOMKAR’ın, “Dedelerimizin Mezarlarının Nerede Olduğunu Bilmek İstiyoruz” başlık imza kampanyasına, şimdilerde Erdoğan’ın, Türkiye’ye gelmesi için ayağına iki bakanını göndereceği Şivan Perver’in yanı sıra, Yaşar Kaya, Kemal Burkay’ın da destek verdiğini vurgulayıp, devam edelim.

Ve Abdullah Gül, Kasım ayı başında Tunceli’ye gitti…
Atatürk’ten sonra burayı ziyaret eden ikinci Cumhurbaşkanı olduğuna dikkat çekildi.
Adını Atatürk’ün verdiği Tunceli’de, “Dersim’e hoş geldin” pankartıyla karşılandı.
DTP’li Belediye Başkanı ve DTP milletvekillerinin, Tunceli’nin adının yeniden “Dersim” yapılması talebine, “Referandum yapılsa, halk ne der?” sözleriyle yeşil ışık yaktı.
“Cemevi”ne ayakkabılarını çıkararak girdi ve “Alevi açılımı”na damgasını vurdu!..

Tunceli’de bir şey daha oldu. Başbakanlığın “fişlediği” Akşam’ın acar Gazetecisi Ali Ekber Ertürk’ün tespitine göre, burada Gül’e, sivil toplum örgütleriyle yaptığı özel görüşme sırasında elden bir mektup daha iletildi. Avrupa Dersim Dernekleri Federasyonu Başkanı Yaşar Kaya imzalı mektupta, şöyle deniliyordu:

Dersim olaylarında çoğunluğunu çocuk ve kadınların oluşturduğu 40 ila 70 bin kişi öldü. Dersim insanı küskündür, kırgındır, buruktur. Halkımız 71 yıldır devletten özür bekliyor. Bu özür, barış güllerinin açılmasına hizmet edecektir…
Tarihle yüzleşme, devletleri ve toplumları küçük düşürmez, aksine saygınlık kazandırır. Türkiye ancak kendi tarihi ile yüzleşerek medeni ülkeler arasındaki yerini alabilir…
1938 tarihinde evlatlık verilen, çocuk esirgeme yurtlarına bırakılan ya da dönemin yetkililerince kendi üzerlerine kaydedilen Dersimli yetim çocukların tam listesi açıklanmalıdır. Batı illerine sürülen Dersimli’lerin tam listesi açıklanmalıdır…
15 Kasım 1937 tarihinde Elazığ Buğday Meydanı’nda idam edilen Dersim’in önderlerinden Seyid Rıza ve arkadaşlarının mezar yerleri aradan 72 yıl geçmesine rağmen hala açıklanmadı.
Mezar yerleri açıklanmalı ve naaşların aile mezarlığına defnedilmesine izin verilmelidir. Bu insani bir görevdir.”

İşte bu mektubu alan Gül, “ilgileneceğim” dedi.

Ve Yaşar Kaya ile arkadaşları, Seyid Rıza’nın idam edilmesinin yıldönümünde Avrupa’da toplanıp, “Biz seyitlerimizin mezarlarını Dersim’in kutsal topraklarına getirmek, kendilerine anıt mezar yapmak istiyoruz” çağrısında bulundu.

Ve dahi Avrupa Parlamentosu Sol Grubu, 19 Kasım’da, “Dersim 1937-1938 Aleviler ve Devletin Rolü” başlıklı bir konferans düzenleyeceğini açıkladı. Toplantıda, AP milletvekillerinin yanı sıra, Erdoğan Aydın, Faik Bulut, Oral Çalışlar ve Sema Kaygusuz konuşacakmış.

Tüm bunlardan sonra düşünüp, soralım;


- “Dersim” operasyonunda, “soykırım” iftiralarının hedefinin artık doğrudan Atatürk olduğu görülmüyor mu?


- Tunceli’ye “Dersim” adının verilmesine açık, isyancılara iade-i itibar taleplerine sessiz destek, Atatürk’ün karar ve tasarruflarının tartışmaya açılması değil mi?


- Uzunca bir süredir bölücü terör örgütünün eylemlerini bilmem kaçıncı “Kürt isyanı”, teröristleri, “isyancı, gerilla” yapanlar peydâh oldu.
Dersim için de “isyan” deniyor.
Şimdi Dersim olaylarının böyle masaya yatırılması, işin “soykırım” iftirası boyutuna getirilmesi, dahası bu yaklaşımların devlet katında kabûl görmesi PKK terörüne karşı yürütülen mücadelenin de –ki artık özellikle dış mahfillerde açık açık söyleyenler var- rahatlıkla “soykırım” zeminine çekilmesini sağlamayacak mı?

- Bir taraftan Onur Öymen, öbür taraftan Canan Arıtman üzerinden “Sarı Öküzler” vermeye zorlanan CHP’ye savaş ilan edildiği, Aleviler’in sadece CHP değil, Atatürk’le arasının açılmasına çalışıldığı anlaşılmıyor mu?

Bakın, “Dersim”in altından da ne “kelek”ler çıktı!..
Kaynak: Açık İstihbarat
http://www.acikistihbarat.com/Haberler.asp?haber=8352

No comments: