Thursday, November 13, 2008

CAN DÜNDAR’IN “MUSTAFA”SI, SAKIP AĞA’DAN SONRA SABANCILAR’IN DEĞİŞİMİ (!)
YAZIK OLDU 11.-YTL’YE…
Tarih 08 KASIM 2008, üstadım Alev ÇUKURKAVAKLI ile konuşuyoruz.
Bana; “gitmelisin, seyretmelisin; çıkışta da seyircilerin yüzüne bakmalısın” diyor; sonra da ekliyordu, “Sarı Zeybek” belgeselini seyredenler filmin sonunda elleri patlarcasına alkışlarlardı, filmden çıkanların yüzünde de ‘haklı bir gururun’ dalgalanmaları olurdu. Git, bir de bu filmden sonraki duruma bir bak”
Gittim; Ankara - Büyülü Fener – 1 nolu salon- 19:00 seansında 435541 nolu bilet ile filmi izledim. 11.-YTL ücret ödedim.Filmi büyük bir dikkat ile izledim. Filmden çıkarken bırakınız başkalarını, ‘bende filmle ilgili neler kaldı?’ diye kendime sordum. Hatırımda yer edenlerin değeri “0” (yazı ile sıfır); peki ya müzik?
Goran BREGOVİÇ’in film müziği de “0” (yazı ile sıfır). Beni rahatsız eden sahneler bile bende, belleğimde tam anlamıyla yer edinememiş. Bu film aslında Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’e ve onun devrimlerine karşı yapılmış saldırılar arasında bile bir yer edinemeyecek kadar güdük. Ancak, anladığım birileri ülkemizdeki çocuklarının düğmesine bastı. Beni ilgilendiren kısmı bu.Burada kalkıp Can DÜNDAR’a küfredecek değilim. Çünkü o buna bile değmez.

Bugünlerde küfürlere bile layık olmayan bir İ.Melih GÖKÇEK vardı, şimdi buna bir de Can DÜNDAR eklendi. Yani, birken iki oluverdiler.Bu arada filmin ana sponsoruna değinmeden geçemeyeceğim; Merhum Sakıp SABANCI’dan sonra SABANCI adını duyduğumda aklıma meşhur “SODOM ve GOMORA” adlı kitap geliyor, nedense… SABANCI kelimesi artık benim sözlüğümde İHANET, İŞBİRLİKÇİLİK gibi kelimelerin ve kavramların yer aldığı bölümün tam ortasında…FİLMDEKİ DÜMBÜKLÜKLERE KİTABİ YANITLAR

Dostum Hasan Hüseyin MEMİŞ “DÜKEN” adlı bir kitap yazmıştı, AKASYA Kitabevi tarafından yayınlandı. Dostum, kitabında Ahmet ALTAN, Orhan PAMUK gibi “röntgencilik” aktarımlarını yazmadığından hem dağıtımı yapılamadı hem de satışta istenen seviyeye ulaşamadı. Ancak o kitaptaki bir bölüm sanki bu filmin çok özel bir amacını yerle bir eder durumda. Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ü bir DİKTATÖR olarak satmaya çalışan Can DÜNDAR adlı kuklaya ithaf olunur. İşte o bölüm:“

…SSCB’de 1917’den beri ‘Proletarya Diktatörlüğü’ hüküm sürmektedir. İtalya’da 1922’den itibaren Faşist MUSSOLİNİ baştadır ve Faşist Düzen kurumsallaştırılmıştır. HİTLER 1933’ten itibaren Almanya’da, FRANCO 1936’dan itibaren İspanya’da diktatör olarak hüküm sürmektedir. Aynı dönemlerde Polonya’da 1926 Askeri Darbesi ile işbaşında olan diktatör Mareşal PİLSUDSKi bulunmaktadır.

Macaristan’da da İtalya ve Almanya hayranı diktatör Amiral HORTY işbaşındadır. Romanya’da Kral 2. KRAUL’un, Yugoslavya’da Kral ALEXADR’ın, Arnavutluk’ta 1928 yılında Krallığını ilan eden Cumhurbaşkanı Ahmet ZOGU’nun bulunduğu diktatörlük çemberi vardır.

1923, 1934, 1935 yıllarında yapılan askeri darbeler ile konumunu güçlendirmiş olan ve 1936’dan itibaren Diktatörlüğünü ilan eden Çar BORIS’in Bulgaristan’ı, 2. YORGİ’nin diktatörlük şeklinde gelişen idaresindeki Yunanistan’ı ve daha sonra 1936 yılında darbe ile yönetime el koyan General METAXAS’ı, 1933’te Diktatörlüğün benimsendiği Avusturya’yı, 1928’de SALAZAR ile diktatörlüğü benimseyen Portekiz’i hatta Litvanya’yı, Estonya’yı da bu diktatörlük çemberine dahil etmek ve bu gerçekleri kabul etmek gereklidir.

Avrupa kıtasında o dönemde demokratik sayılabilecek ülkeler İngiltere, Fransa, Belçika, Luxemburg, Hollanda, İsviçre, Norveç, Finlandiya, İskandinavya, Çekoslovakya’dır. Ancak Fransa’da 3. ve 4. Cumhuriyet dönemlerinde 104 hükümet değişikliği olduğunu da unutmamak gerekir.

Aynı Fransa’da Mareşal PETAİN zamanında 1789 yılında ilan edilmiş olan ‘İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’ yürürlükten kaldırılmış, devletin temel ilkeleri de değişmiş, ‘özgürlük, eşitlik, kardeşlik’ üçgeninin yerini ‘çalışma, aile, vatan’ kavramları almıştı. [i] Özellikle o dönemin Almanya’sında “Yarı-Başkanlık Sistemi”ne çok benzeyen Weimar Cumhuriyeti yönetimi ile HITLER diktatörlüğünü ilan edebilmiştir.[1]

Bu yazım “Mustafa” filmi ile ilgili olarak yazacaklarımın ilki…Dahası, zamanı geldikçe burada.Ancak, çok önemli bir hususu belirtmeden geçemeyeceğim.
Bu film tarihini, daha doğrusu geçmişini bilen bir toplumda hem iş yapmaz hem de gösterime sunulacak sinema salonu bile bulamazdı. Haksız mıyım sayın ATASE Başkanı? Siz yine aklı başında yayınlar yapmak yerine Turgut ÖZAKMAN’a tomar tomar belge vermeye devam edin…

NOT: Bu filmi seyretmeden onu eleştiremezdim. Bu nedenle ben de “filmi seyredenler” sayısal değerleri arasında yerimi aldım.
[1] Türkiye’de Parlamenter Sistemin Sorunları ve Çözüm Önerileri Semineri-TİSK-04.12.1997-Hilton-Ankara-Prof.Dr.Ziya Aktaş’ın Konuşması.[i] HISTOIRE DE VICHY-R.ARON-1966-SAYFA 306

http://cemyaren.blogspot.com/

No comments: