Sunday, November 2, 2008

Hapiste çürümeliydi!

Necati Doğru ndogru@gazetevatan.com
Televizyonları dolaşıyor. Sanki bir “düşünce adamı, bir idealist, bir ahlâk timsali, milyonların lideri” hapisten çıkmış gibi başı türbanlı karısının ona mutluluk gülücükleriyle baktığı fotoğraflar çektiriyor. Arsız, yüzsüz, utanmaz, arlanmaz konuşuyor.
Diyor ki “Evet hovardayım. Geçmişte birçok kadın hayatıma girdi. İyi ki girdiler. Yoksa fahişe olurlardı. Başlarını örtüp hayatlarını düzelttiler.”
Ahlâk sıfır.
Edep kalmamış.
Haya buharlaşmış.
Hapiste olması gerekirdi. Zeka yaşının 10 olduğu ortaya çıkan 14 yaşındaki çaresiz, sahipsiz, umarsız kız çocuğuna karşı işlediği fuhuş sapıklığından ötürü ayaklarından ve ellerinden zincirle bağlanmalıydı. Hücresinde böyle tutulmalıydı. 15 yıl içeride yatmalıydı, “jet hızıyla hazırlanan” rapor yardımıyla dışarı çıkmak yerine hapislerde çürümeliydi.
Bu adamı savunanlar.
Ona ağabey diyenler.
Fikirdaşları.
Partidaşları.
Namazdaşları.
Tarikatdaşları.
Düşüncelerini, siyasetlerini yüceltmek için kuran kurslarında, camilerde, tarikat toplantılarında sık sık, yerli yersiz “Batının ahlâksızlığını aldık” diyen yoldaşları cevap vermeliler.
***
Ağabeyinizin yaptığı nedir?
Dine...
İnanca...
Allah’a...
Kuran’a...
Hadis’e...
Sünnete...
Namusa yapılmış en büyük hakaret değilse nedir? Ağabeyiniz, yoldaşınız, partidaşınız, namazdaşınız, tarikatdaşınız hapisten çıkıyor ve TV ekranlarından onu merakla izleyen anne-baba-nine-dedelerin yüzüne “Ben kutsal kitaba bakarım... Adet görmüş kızın yaşı 14 olsa bile nikahıma alırım...” diyor, diyebiliyor.
Kuran’ı referans gösteriyor.
Niçin “Kuran’da böyle bir şey yok...” demiyorsunuz, bu sapıklığın Kuran’dan değil bazı tarikatların “mübah saydıklarından” destek bulduğunu niçin bağır mıyorsunuz? Mustafa Kemal’in tarikatları kapatmasında ne kadar haklı olduğunun, tarikatları yeniden açanların da “dini ne kadar çirkinleştirdiklerinin” bu olayla bir kez daha doğrulandığını niçin dile getir miyorsunuz?
***
“Adet görmüş kız 14 yaşında bir oyun çocuğu olsa bile ona nikah düşer” fetvasının arkasına sığınıp münkir-mücrim-sübyancı yazar ağabeyinizin pis-arsız-kirli fuhuş sapıklığını görmezlikten, bilmezlikten, duymazlıktan geliyorsunuz.
Oyun çocuğuna sulanmak...
Ona nikah düşer demek...
Bu örf müdür?
Adet midir?
Gelenek midir?
Olmaz olsun bu ne biçim örftür, adettir, gelenektir. Nereden gelmiş, nasıl öğrenilmiştir?
Niçin tartışmazsınız!
Hapiste olmalıydı.
Hücrede...
Ve zincirlenmiş...
Hapislerde çürümeliydi.
Dışarı çıkardılar.
Televizyonları dolaşıyor. Başı türbanlı karısı onu “sanki bir düşünce adamına, bir ahlâk timsaline, haksızlığa uğramış bir idealist yazara” hayran hayran bakar gibi süzerken fotoğrafları çekilip, toplumun belleğine yerleştiriliyor. Sadece bu fotoğraf bile topluma karşı işlenmiş bir cinayet değilse nedir?

Onun salıverilmesi.
Ne ahlâka uyar.
Ne hukuğa oturur.

No comments: