Wednesday, November 5, 2008

KAR İZLERİ ÖRTMESİN...

Orhan Çekiç
Selanik İlkokul öğretmenlerinden Kırmızı Hafız Ahmet Efendi'nin oğluAli Rıza Efendi ile, Sofuzade Feyzullah Ağa'nın kızı Zübeyde'nin evliliğinden üç kız, üç erkek çocuk dünyaya gelir. (1). 1871 yılındakibu evlilik (2) ilk meyvesini hemen bir yıl sonra vermiş, çocukluktan genç kızlığa henüz adımını atmış olan Zübeyde, daha on beş yaşında iken işte anne oluvermiştir.
Bebeğin adını Fatma koyarlar.

Ali Rıza Efendi'nin kız tarafını bu evliliğe ikna edebilmesi hiç de kolay olmamıştır. Zübeyde'nin babası Feyzullah Ağa'nın birinci eşinden oğlu Hüseyin Ağa, bu evliliğin gerçekleşmesi için Zübeyde'nin annesi Ayşe Hanım'ı ikna etmede epeyi zorlanır. Ayşe Hanım Feyzullah Ağa'nınüçüncü eşidir.

Hüseyin Ağa, Selanik eşrafından Hacı Süleyman Ağa'nın Langaza'dakiçiftliğinde Subaşı (kâhya) olarak çalışmaktadır. Ali Rıza Efendi'nin vakitsiz ölümü üzerine Zübeyde Hanım'ın üç çocuğu ile birlikte birsüre kalacağı, küçük Mustafa ile Makbule'nin kargaları kovalayacakları çiftlik işte bu Rapla Çiftliği'dir, Hüseyin Ağa da bu çiftliğinyöneticisi.

Sonunda Hüseyin Ağa'nın da telkinleri ile Ayşe Hanım yumuşar ve evlilik gerçekleşir. Zaten o günlerin âdetleri gereği, evlilik gibi konularda kararı erkekler verir. O nedenle bu konuda Zübeyde'nin degörüşünün alınmış olması beklenemez.

Yeni evliler Selanik'te Ali Rıza Efendi'nin Yeni Kapı mahallesindaki babaevine yerleşirler ve ilk çocukları Fatma işte bu evde dünyayagelir. (1872). Bu esnada Ali Rıza Efendi Osmanlı Rumelisi'nin o zamanki Yunanistan sınırında, Olimpos Dağı eteklerinde, Çayağzı veya Papaz köprüsü denilen dağlık, ıssız bir yerde, gümrük memuru olarak çalışmaktadır.

Fatma'dan sonra birer yıl arayla iki erkek çocukları daha olur. Ahmet1874'de, Ömer 1875'de doğar. Ömer'in doğumuna henüz sevinemeden,Fatma'nın veremden ölümüyle sarsılırlar.(1875) .
Ali Rıza Efendi'nin görev yaptığı gümrük kapısı son derecede tehlikelibir sınır geçididir, dağlar rum eşkıyası ile doludur.
Eşkıya bu gümrük kapısından geçen her şeyi haraca bağlamıştır. Rahat, huzur yoktur. Ali Rıza Efendi Gümrük İdaresi'nden istifa edip ailesini Selanik'e taşırve kereste işine başlar ama başı eşkıya ile gene derttedir. Bir defasında eşkıya tarafından kaçırılır, hayatından ümit kesilir, önemli bir haraç ödeyerek ancak kurtulur. O korku dolu günlerin acısı daçocuk Mustafa'nın belleğinden hiç mi hiç silinmeyecek, oluşmakta olan karakterinde önemli rol oynayacaktır.

Kereste ticareti sayesinde gelir düzeyi nispeten yükselen Ali RızaEfendi, eşi Zübeyde, çocukları Ahmet ve Ömer'le birlikte, Selanik'inİslahane semtinin Ahmet Subaşı mahallesindeki üç katlı bir evetaşınırlar. Mustafa işte bu evde dünyaya gelir.( İlerde, 1908 yılındaMustafa Kemal Bey bu evi satın alacak, Balkan savaşından sonraSelanik kaybedilince Zübeyde Hanım ve Makbule İstanbul'a geldikleriiçin ev terk edilecek, Lozan Anlaşması gereğince de mülkiyeti Yunan hükümetine geçecektir. 1937 yılında Selanik Belediyesi bu evi Atatürk'e armağan edecektir. Ev bugün müze haline getirilmiştir.)

Ali Rıza Efendi çocukken beşiğini salladığı küçük kardeşini kazayla beşikten düşürüp ölümüne yol açmıştı. Bunu hiç unutmadı. 1881 yılındabir oğlu daha doğunca, onun ismini verdi: Mustafa.
Aile, Fatma'nın acısını Mustafa ile unutmaya çalışırken çok daha büyükbir acıyla sarsıldı. Ahmet ve Ömer 1883 yılında tüm ülkede hüküm süren çiçek salgınına kurban gittiler. İki kardeşin aynı anda ölümü, Ali Rıza Efendi'yi inanılmaz ölçüde sarstı. Şimdi ailenin tüm ilgisi,küçük Mustafa'nın üzerinde yoğunlaşmıştı ki 1885 yılında Makbuledoğdu. Bu mutluluk da çok sürmedi. Ali Rıza Efendi 1888 yılındaölürken, Zübeyde Hanım Naciye'ye hamile idi. Naciye 1889 yılında doğdu. (1901'de de ölecektir.)

Eşinden kalan ayda iki mecidiye gelirle ve üç küçük çocukla yaşam mücadelesi vermeye başlamıştı Zübeyde Hanım. Bu neredeyse imkânsızdı.Ağabeyi Hüseyin Ağa Zübeyde ve çocukları, Langaza'daki RaplaÇiftliği'ne götürdü. İşte küçük Mustafa ile Makbule'nin kargaları kovaladığı çiftlik bu çiftlikti.

Rapla Çiftliği'nin korucusu küçük Mustafa, duvar gazetesi çıkarttığı için zindanlara atıldığında Mustafa Kemal Efendi; Trablus'ta, Derne veBingazi'de, Çanakkale'de Mustafa Kemal Bey; Filistin Cephesi'ndeMustafa Kemal Paşa; Sakarya'da Gazi Mustafa Kemal Paşa; Dumlupınar'da Mareşal Mustafa Kemal ve nihayet Atatürk olarak anıldı.

1893 yılında Selanik Askerî Rüştiyesi'nde giydiği asker üniformasını,1927 yılında ordudan emekli oluncaya kadar büyük bir onurla taşıdı.Vatanını savunmak uğruna, Trablus'tan Kafkasya'ya ; Çanakkale'den Filistin'e, Suriye'ye; Sakarya'dan Dumlupınar'a kadar tüm cephelerde savaştı, hiç yenilmedi. Dünya onu " Dâhi bir asker " olarak tanıdı ama" ...Savaş, mutlak bir zaruret olmadıkça, cinayettir!. .." sözünü hiç unutmadı.

O'nu bir savaş adamı olmaktan çok, bir barış adamı olarak selamladı. Birleşmiş Milletlerin kültür kolu olan UNESCO, 1981 yılınıntüm dünyada ATATÜRK YILI olarak anılması kararını alırken, O'nun emperyalizme karşı ilk kurtuluş savaşı veren ve bu mücadeleyi zafere ulaştıran bir komutan, bir ulusal kahraman; çöken bir imparatorluktan,halk egemenliğine dayalı, hukukun üstünlüğünü esas alan, çağdaş velaik, demokratik bir cumhuriyet çıkaran bir devlet kurucu; tarihinender kaydettiği bir devrimci; kendi yurdunda olduğu kadar tüm dünyada da barışı samimi olarak isteyen seçkin bir" dünya yurttaşı" olarak selamlıyor, böylece Atatürk, tüm dünya için "aydınlık geleceğin birsimgesi olarak" yıl boyu saygıyla anılıyordu.

Gerçekten de, çağdaşı devlet adamları olarak örneğin Hitler Kavgam''kitabını yazıp, diğer ülkeleri istila planlarını pervasızcaaçıklarken, bir diğeri, Mussolini Akdeniz için " Bizim Deniz" diyerekeski Roma İmparatorluğunu ihya etme hayallerini güdüyor, bunlarakarşılık Atatürk " Yurtta Sulh, Cihanda Sulh" diye yanıt veriyordu.Ayrıca batıda kurduğu Balkan Paktı ile (Türkiye, Yunanistan,Yugoslavya, Romanya) , doğuda kurduğu Sadabad Paktı (Türkiye, İran,Irak, Afganistan) sayesinde, Avrupa'nın ortasından, Çin'e kadar birbarış çemberi oluşturuyordu. Böylece barış konusundaki söylemi ileeylemi tamamen örtüşüyordu.

1934 yılında, Çanakkale Şehitleri anıtının açılış töreninde okumasıiçin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya'ya verdiği metin, bugün Şili'den Montreal'e kadar birçok ülkedeki Atatürk anıtlarının kaidelerineolduğu kadar, yöre insanlarının yüreklerine de kazınmıştır.

"...Bu memleketin toprakları üzerinde canlarını veren kahramanlar!Burada bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur ve sessizlik içindeuyuyunuz. Sizler mehmetçiklerle yanyana, koyun koyunasınız. Uzakdiyarlardan evlatlarını harbe gönderen anneler, gözyaşlarınızıdindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler vehuzur içinde rahat uyuyacaklardı r. Onlar, bu toprakta canlarınıverdikten sonra, artık bizim de evlatlarımız olmuşlardır..."

Yüreği bu denli insan sevgisi ile dolu, gerçek bir barış adamına bugüntüm dünyanın her zamankinden çok daha fazla ihtiyacı var. O geri gelmeyeceğine göre, tek çıkar yol, O'nun izini kaybetmemek.
Hepimiz nöbet başına...ki,
KAR İZLERİ ÖRTMESİN...

No comments: