Monday, November 10, 2008

Paragöz, romantik ve sanki çocuk kandırıyor

oray.egin@aksam.com.tr

Can Dündar’ın “Mustafa”sında öne çıkan iki nokta var. Biri Sovyetler Birliği’nden alınan üç kasa altın. Diğeri de Savarona yatının 1 milyon 200 bine alınması. Tarihe baktığımızda Sovyetler’in yardımının sadece altınlarla sınırlı olmadığını anlayabiliriz, ama belgeselci özel olarak bu kısmı cımbızlamış. Özel olarak parayı vurguluyor yani. Tıpkı Savarona yatının fiyatı gibi. “Yat alındı” demiyor, fiyatının altını çiziyor. Ne demek istiyor olabilir?
Dönem için çok mu lüks, çok mu pahalı? Bir belgeselde tarihsel gerçekleri ancak kafası sadece paraya çalışan bu yöne çekebilir. Can Dündar’a paragöz demem de boşuna değil. Beyni sadece paraya çalıştığı için yaptığı işler de bu vurgudan bağımsız olamıyor, bunu anladım.AĞLAYAN ÇOCUĞU AKLAMA KAMPANYASI
Ama ağlayan çocuk her zaman kandıracak birilerini buluyor. Dün, beyhude bir aklama kampanyasının devamı olarak Ayşe Arman ağırlamış romantik paragözü. Pek çoğu bana cevaplardan oluşan bu röportajda, tarih konusundaki bilgisiyle tanınmayan Ayşe Arman’ın bu zaafından yararlanıp filmini temize çıkarmaya çalışmış Dündar. Sonra da “Benim kafam paraya basmaz” gibilerinden bir şey demiş. Kahkahayı patlattım.Doğru! Para işlerini karısı Dilek Dündar hallediyor. Beraber kurdukları şirketin bütün hesapları iyi bir hesapçı olan Dilek Dündar üzerinden gidiyor, bu şirketin iş yapması içinse vitrin olarak Can Dündar kullanılıyor.

Kadife sesi ve ağlayan çocuk suratıyla, sempatik sempatik işadamlarının önüne gidiyor, köşesinde bir şeyler çiziktiriyor, iş bağlıyor. Daha sonra Dilek Dündar tarafından fatura yollanıyor.

Medyada çokça dile getirilen bir iddiaya göre, Diyarbakır Belediyesi’nin tanıtım işlerini de bu şirket yürütüyor ve bağlantıyı kuran bizzat Can Dündar.
GARİH BELGESELİNE 250 BİN DOLAR ÇEKTİ
Hadi onu geçelim, çok kısa süre önce sembolik bir Üzeyir Garih belgeseli yapması için ona giden Alarko’culara 250 bin dolar fiyat çekip, komplike bir bütçe çıkartan da Can Dündar’ın şirketiydi. Çok pahalı bulunduğu için ondan vazçgeçildi ve Nebil Özgentürk’e bu iş verildi.

Dikkatimi çeken şeylerden biri de Can Dündar’ın edindiği yeni üslup. Üçüncü sınıf magazin figürü gibi konuşmuş. Neredeyse Sibel Can gibi, bütün söylemleri herkesi kandırmak üzerine kurulu insanlar gibi cümleleri var: “Beni linç ediyorlar, üzgünüm, ağlıyorum” gibi duygu sömürüsü yapan cümleler de sıkıştırılmış araya. (Ekranda, kırmızı çerçevelerin ardından süzülen gözyaşları ve hıçkırıklar da rating yapardı, en kısa zamanda bir haber bülteninde ağlamasını tavsiye ediyorum.)Yine çocuk kandırır gibi aktardığı olaylardan biri şu: Saidi Nursi belgeseli. Diyor ki “Fethullah Gülen’den para almadım.” Herhalde Hocaefendi kalkıp da elinde bavulla Ankara’daki Dilek Dündar’ın ofisine gidip para getirecek değil.
Meğerse bizim romantik tüccar Said-i Nursi’ye kendi kendine merak salmış.Kime anlatıyor, kimin bunlara inanacağını düşünüyor acaba? Bütün bir kariyer motivasyonu para üzerine kurulu biri hiçbir şeye kendi kendine merak salmaz ki.‘
TAHSİLAT’I DİLEK DÜNDAR YAPACAK
Bu belgesel de, Can Dündar’ın bütün diğer belgeselleri gibi parası bastırılarak çektirilecek ve o İkinci Cumhuriyetçi yazıları, Fethullahçı Ali Babacan’ı yıkama yağlamalarının karşılığını nakit olarak alacak bizim romantik.
Paraya kafası basmayan Can Dündar yerine de Dilek Dündar tahsil edecek bu belgeselin gelirlerini de.
Tabii Can Dündar’ın sözleri kandırabildiğine manalı. Kandırabildiği kadar da kandırsın. Naçizane bir tavsiyem, kendini kandırmasın.
http://www.aksam.com.tr/yazar.asp?a=134948,10,6

Can Dündar’ın aklındaki hesap ne?
oray.egin@aksam.com.tr

Gelin size Can Dündar’ı anlatayım. Bugün gündemde olmasının sebebinin Turkcell’le ilişkili olması da vicdanımı hiçbir şekilde rahatsız etmiyor.
Kimse patronunu savunuyor da diyemez benim için çünkü bugün Dündar’la ilgili ortaya çıkan gerçekler benim yıllardır söylediklerimle aynı.Hep Can Dündar’ın para için her şeyi yapabileceğini söylemez miydim? Doğrusu benim bile hâyâl gücümün alamayacağı kadar düşkünmüş meğerse paraya.
KALEMİNİ TİCARET İÇİN KULLANDIÖnce şu Turkcell meselesine açıklık getirelim. Turkcell ya da değil ama bir gazeteciyle herhangi bir şirketle kurduğu ilişki biçiminin ürperten bir tarafı var.Turkcell Genel Müdürü Süreyya Ciliv’le uçakta karşılaşmış, Ciliv nezaketen kendini tanıtmış, muhabbet açmış. Bir hafta sonra Can Dündar bu sohbete dayanarak telefon açıp kendisine sponsor olmasını istiyor. Ne zamandır biz gazeteciler mesleki imtiyazımızı kullanarak tanıştığımız insanları ticari işlerimize alet ediyoruz?Bu sizce etik mi?
Tek bir fark var: Can Dündar artık bir gazeteci değil, bir işadamı. Gazeteciliği de tüccarlığı için bir araç olarak kullanıyor o kadar. Köşesini de buna alet etmekten çekinmiyor. Milliyet’te sık sık Dündar’ın kendi şirketinden çıkan işlerin bedavaya reklamlarını okumadık mı yıllarca?
Ben bu adamın bu çarkı bu kadar uzun süre işletebilmiş olmasına bile şaşkınım.
O sempatikliği, yatak odası sesi ve romantikliğiyle insanları yıllarca kandırdı herhalde. Kırmızı kemik çerçeveli gözlüklerinin ardından bakan o hüzünlü gözlerin etrafta çıkar ve ticaret arayabileceği fikrini kimse konduramadı ona galiba. Ağlayan çocuk resminin ayaklı haliydi.
İNTİHAL YÜZÜNDEN TAZMİNAT ÖDEDİ
Hâlbuki bu arada başka hataları da olmuştu. Mesela başkasının kitabını çalıp belgesel yapmıştı, mahkemede de tazminata mahkum edilmişti. Önceki gün ‘Mustafa’ filminde “İlk kez açıklıyorum” dediği bir fotoğrafın da intihal olduğuna dair haberler çıktı. (haberturk.com)Şimdi kamuoyunda Can Dündar’ın aleyhine bir hava esiyor, farkındasınız. Yıllardır insanlar içinde tuttukları birtakım gerçekleri basında dillendirmeye başladılar. Geç bile kalmış bir süreç...Ama Can Dündar toplumda hele de bu dönemde en hassas olan bir damara, laikliğe temas etti. Yıllarca laiklik üzerinden para kazandı, ‘Sarı Zeybek’in tekrarlarından yüz binlerce doları cebine indirdi ve şimdi baktı ki konjonktür dönüyor, bu sefer başka bir rantın peşine düştü.Bence zekice hesaplayamadığı bir hata yaptı: Türkiye’de laiklik, hele de bu dönemde, bir anlamda dinin yerini aldı. Laikliğe yönelik herhangi bir saldırı ‘blasphemy’ (dine sövme) olarak değerlendiriliyor adeta. Can Dündar’ın hedef kitlesi, yıllarca ‘Sarı Zeybek’ sayesinde üzerlerinden para kazandığı insanlar da onlar. Atatürk’ü ‘yere indirmenin’ zamansız olabileceğini anlayamamış olmalı. Ama başka türlü bir Atatürk filmi de çekemezdi.Gelin nedenlerini anlatayım.
Eğer ‘Sarı Zeybek’ gibi ‘hardcore’ Atatürkçü bir film yapsaydı ileride kendisine gelecek başka büyük paralardan vazgeçmek zorunda kalacaktı. Çünkü bu yaptığı Atatürkçü film ileride para kazanacağı başka çevreleri ürkütecekti.
GÜLEN CEMAATİ’NE GÖZ KIRPIYOR
Biliyorsunuz değil mi Can Dündar, Said-i Nursi belgeseli üzerinde çalışıyor bir süredir. Yani Fethullah Gülen cemaatine göz kırpıyor, kendini buraya entegre ederek oradan rant toplayacak.E gerçek bir Atatürkçü film de bunun önünü keserdi. Ancak kendisi o kadar paragöz ki hem laiklerin hem de Fethullahçılardan parsayı toplama amacıyla yola çıktı... Yazık ki yüzüne gözüne de bulaştırdı...Laikler filmi beğenmedi, sponsorlarla çevirdiği oyun medyada aleyhine döndü, tüccarlığı ortaya çıktı...Ve sonunda Can Dündar putu hak ettiği şekilde yıkılmaya başladı...
http://www.aksam.com.tr/yazar.asp?a=134339,10,6

No comments: