Sunday, November 2, 2008

'Mustafa' filmi hakkinda bir psikologun gorusleri..

Filmin akılda kalan, kalması istenen bazı sahnelerini de ben eklemek istedim. Daha çok Mustafayı, yani çocukluğunu anlatacaklar zannetmiştim. Oysa, mustafa, üç kademede, üç beş kelimeyle geçilmiş, Kemalden ise zaten eser yok. Bizler seviyor ve öyle iyi tanıyoruz ki O' nu, söylenmeyenleri kendimiz tamamladığımızdan, çok da fark edemiyoruz bu eksikliği...

Belgesel anlatıyor hiç tanımayanlara Mustafayı; Öğrencilik hayatında bir yıl ağır sıtma hastasıymış, babasından kalan tek şey olan saatini çaldırmış. Böyle bir detay var ama nedense başka bir bilgi verilmiyor bu döneme ait. Başarılarına dair verilen tek bilgi ise, Istanbulda, Harbiyenin ilk senesi sefahate daldığı için başarısız oluşudur. Hatta allahtan bir arkadaşının babası ona kol kanat germiş de, ancak toparlamış durumunu. Hep çok hırslıymış ama, Trablusgarp' dan dönüşüne kadar başarısız bir adammış.Biz araları tamamladık farkında olmadan; Okul birincisi, planlı, düzenli, başarılı diye. Belki Kemal kısmını esgeçmişlerdir, hani filmin ismi nedeniyle.

Çanakkaledeki başarısını belgesel şöyle özetliyor: Mustafa Kemale soruyorlar "Askerleriniz nerede? "Işte diyor, işte bu ölüler benim askerlerim. Yani nıhaha diye bir de gülme efekti olsa, hani tanımasak, psikopata kadar gidecek düşüncelerimiz. Süreç içinde takiyeci olduğu da anlaşılıyor, yoldaşlar diye konuşmalar yapan kominist, kürtlere mi yoksa Türklere mi oynadığı belli olmayan bölücü, takiyeci bir de insanları kandırmak için dini temalarla Meclis açmış...

Zaten hiç kimi kimsesi de yokmuş anlaşılan. Afet de her halde geçiyorken uğramış olsa gerek. Trilyonlar filan harcanmış, ona yat almak için, millet açken. Inönü ile küs değilmiş, Hatay sorununu da halletmeyi hayal etmiş, kendini perişan etmiş Adana Mersin gezerken, sonra ... Sonrası yok o bişey yapamamış yazık, zaten ya içiyor, ya akşamlara kadar uyuyor. Filmin özeti, ortalarda veriliyor, Istanbula dönüşünde kendisini bekleyen milletin bir gün onu ortadan kaldırmak için de toplanacağını bilmiş. Ama dahi filan değil, küçük ve temelsiz hayalleri olan, çok hırslı ama başarısız bu kısa çelimsiz adam, zaten tüm devrimleri de onu okulda dövmüş olan hocadan intikam almak için yapmış. Ardından kimsecikler de ağlamamış olmalı, çünkü ülkeyi kuran bu adam, yıllar sonra bir tesadüf eseri halkın arasına karışınca, ay bir de ne görsün, herkes aç, sefil, mutsuz, şikayetçi, hiç bir şey yapmamış olduğunu da görmüş böylelikle. Zaten korkuları varmış, duygusal problemli bu adamın. Belkide bu yapmadıkları nedeniyle en çok unutulmaktan korkuyormuş...(Yani içimden sitem ettim Ataya, bu kadar da çıkmasaydı her düşündüğü, söylediği)

Babamla, eşimle, çocuğumla benimle ailemle ilgili böyle yanlış referanslar verilseydi bir yerlerde, mahkemeye gitmek hakkım olurmuydu? Peki Atamla ilgili bu belgeseldeki tek yönlü enformasyona bunca çocuğu bir şey yapabilir mi hukuken? Çakallarla başlayan bu filmde, klasik koşullanma metadunu bu denli ustalıkla kullandıran arka plan çalışanları kimler acaba, yada bu kadar adam bir olup, biz niye biliyor ama duruyoruz. Önderimiz filozof değil bir eylem adamıyken, neden biz de başka bir belgesel çekmiyoruz cevap olarak, yada...

Yanlız iki uçlu bir değnek, gidilmezse bu filme, bu defa da, bak, koskoca Atatürkle ilgili filme topu topu üç beş kişi gitti diye yine de prim yapmazmı bu karşımızda duranlar kimlerse...

Ben her Türk Atası hakkında yapılan her şeye katılmalı, kayıtsız kalmamalı , sonrasında da yuh, pes demeli diye düşünüyorum.

Hepimize akıl sağlığı dilerim.
Psikolog Özden Uslu.

No comments: